Eski Yurt / Gabriel BONVALOT / Çev. M.Reşat UZMEN / 283 s.

Yazarın 1881-82 yıllarında Türkistan’a yaptığı güya “ilmî misyonerlik” gezisinin notları olan bu kitapta 140-150 yıl öncesinin Çarlık Rusyası’na ait bilgiler de vardır. Büyük bir merak ve dikkatle hazırlanmış olan eserde önce batıdan Asya içlerine doğru Türk bozkırlarını aşan yolculuğun zorlukları anlatılıyor. Köyler, şehirler, dağlar, ırmaklar, hayvanlar çeşitli insan toplulukları arasında dikkat çeken Sartların binbir hallerini kibirli bir ifadeyle haddini aşıp can sıktığı sayfaları okumak istemezdim. Bu ırkçı Avrupalının kuvvetten başka anladığı bir dil yok mudur ? Engizisyoncuların torunları hç değşmeyecek midir ? Yalan yanlış, belgesiz malumatla ahkam kesen gafiller Avrupalı olsa ne çıkar ? Beş yanlışın arasına bir doğru koyarak kitap mı yazılırmış ? Kitap, zikzaklarla dolu bir seyahat eseridir. Överken yeriyor, güzellikleri anlatırken fakirlik ve cahillikle alay ediyor. Avrupalı bu ! Hristiyan fanatizmi…Dürbünleri sık sık buğulanıyor, net göremiyorlar. Bazen de camlar kırılıyor, eksik görüyorlar. Yine de kitap kitaptır, kaynaklar arasına girebilecek tarafları var.

1814’te İSTANBUL ve ÇANAKKALE’ye SEYAHAT / Edward RACZYNSKİ / Çev.K.Turan/ 221s. Yazarının Polonyalı bir kont olması neye yarar? Kitapta bir yığın yanlış bilgi ortasında Hristiyanî milliyetçilik kokan sayfalarda gerilip duruyorsunuz.1814’te daha ziyade deniz yolunu tercih ederek  Türkiye’de gezinmiş. Soğuk, tatsız bir fotoğrafçı ağzıyla yazıyor. İstanbul’a hayran olmayıp da ne yapacaktı ? Haçlı vahşetini öven adamı sempatik mi bulacaktık ? Lehlilerin torunu efsaneyle avunuyor  ve yalanla iştigal ediyor. Haddini aşa aşa, tarafgir üslubuyla günlerini geçiriyor, benim çatık kaşlarıma da muhatap olarak bazı sayfalarda  sonunda Türk asaletine saygı duymak zorunda kalıyor. Ekmeğimizi yedi, suyumuzu içti, saygısızlık etti, çekildi gitti soğuklar diyarına. Bir daha gelmez olsun…

TÜRKİYE MEKTUPLARI 1717-1718 / Lady MONTAGU /Çev. Aysel Kurutluoğlu / 208s. O yılların İngiliz Elçisi E.Wortley Montagu’nun eşidir. Kitabı, İstanbul’dan Avrupa’ya ”Mektuplar” hâlindedir. Dikkatli ve kültürlü bir kalem sahibidir. Ben İngilizleri nasıl anlatabileceksem o da bizi öyle anlatıyor. Şaşmamalı. Anlattıklarındaki dedikoduları nasıl gerçek sayalım ? Zaman zaman güzellikleri fark etmekten kendini alamıyor, beğenme duygusunu yenemiyor. Kendi memleketinde görmediği sevimli hallere imreniyor hatta büyülenmiş gibi anlatıyor. Bazı bilgileri zayıf, yetersiz ve yanıltıcı. Saray ve köşk çevresinin dışın çıkamaması da bir kusurdur.Bir yabancının gözüyle ancak bu kadar olur. Biz Londra’yı nasıl görürdük acaba veya bizim tatlı su Frenkler nasıl bakıyorlar ? Meraklı bir kadın Lady Montagu, ne görse anlamaya çalışıyor ama en nihayet bir İngiliz…Tekirdağ’daki Macarları anlattığı yerler ilgi çekici. Eh işte, diyelim.

TÜRKİYE’DE SANATLAR ve ZENEATLAR ( On dokuzuncu yy. sonu) / Pretextat LECOMTE / Haz. Ayda DÜZ / 213s. Mayıs 1901’de kaleme alınmış. Ustaca, şairane ve tefekkürlü bir bakışı var yazarının. Çeşitli sanat alanlarının terimlerini kullanarak maddeye verilen estetik şekillerin Türklerdeki örneklerini ve tarihî zeminini arıyor, insan ruhunun sonsuzluğa hasreti ve güzellik duygusunu düşündürüyor. İnsan elinin, göz zevkini ve iç âlemini tatmin için binbir oyalanması; taşa, toprağa, kumaşa, madene verdiği şekiller, sanat dediğimiz âlemdir. Yazar, halıcılık üzerinde ısrarla duruyor, uzun uzun ciddi bilgiler veriyor ve ne yazık ki İran halıcılığını öne alıyor. Oranın ana yapısını Türk olduğunu ihmal ediyor. Tarihte seyahat eder gibiyim : Silahlar, kılıçlar, süsler, zırhlar, tolgalar, tüfekler, bastonlar…Firuze, Y.Kemal’in şiirinde de geçen bir kız adı mıdır, renk midir, maden midir bilemedim. Mukayese ve yorumlarla bilgi vermek, değerlendirebilmek, iyi görmeyi ve anlamayı gerektirir.  O da bir seviyeli zekâ ve kültür işidir. Bilgiler hayal gibi akıp gitti. Yazar, usataların tavır ve edasını iyi yakalamış. Okurken hüzünlenmemek mümkün değil. Kalem sahibi gördüğünü sevmeyi bilen bir ince nezaket içindedir. Keşke benim de gençliğimde fildişi yahut ıhlamur ağacından yapılma bir tarağım olaydı. Asıl mesele şimdi o muhayyel tarakla torunum Mete’nin saçlarını taramak ve onu selvi ağacından bir eski sandıkta saklamakmış.…Ve binbir çeşit kokuların saklandığı süslü şişeler, renk renk güzel 33’lük 99’luk teşbihler..Hz.Havva’nın boynunda başlayıp Hz.Muhammed’in elinde sonsuzluğa yönelen tesbihleri hayal ettik.. Sonra süslü kayıklara bindik, Göksu deresinden Kâğıthane’ye doğru akıp gittik…

BİLİNMEYEN İÇ ASYA / L. LİGETİ (2cilt) Çev. Sadrettin KARATAY / 514s. Ne yapsın Macar Ligeti ? Kendi kökleri Hunları ararken bile ihtiyatlı davranıyor. Hristiyan Avrupa2nın göbeğindeki Macar, kendisinin kök atasının Hun Türk’ü olduğunu dümdüz  iddia ederse topa tutarlar. Her alandaki bibliyografik bilgilerin kesinleşmesini bekliyor. Masal gibi anlatıyor o eski çağları. Bizans ile Köktürklerin  6.asır ortalarından sonlarına doğru elçilikle gidiş gelişler olduğunu unutmuşum. Acaba bizimkiler İstanbul’a o zaman mı göz koymuşlardı ? Ligeti’nin anlattığı ; 7.asrın ortalarında bir Çinli Budist hacının Hindistan’a doğru gidişi sırasında uğradığı ülke ve şehirlerde yaşadığı zorluklar, misafirlikler ve maceralar okunabilir güzelliktedir. Hayret verici bilgileri okurken insan şaşırıyor fakat Tatar Türklerine mahsus vasıflar, yontularak ana yapı ve maya değişmeden günümüze kadar geliyor : Mertlik, savaşçılık, dürüstlük, aileye ve kadına değer verme ve yöneticileri seçme gibi…Cengiz Han’a giden Taocu rahibin ona “ebedî hayatın sırrı”nı verememesi ve hükümdarın sukut-ı hayale uğraması  tuhaf…Masal anlatır gibi, Müslüman Türk şehir ve bölgelerini, İbni Batuta’dan özetlerle veren yazar, o coğrafyanın insanları, iklim ve hayatına dair bilgiler sunarken din adamı tavrının nasıl da kapılar açtığını mizahla yansıtıyor. İnsanoğlunun doğup büyüdüğü yerleri terk ederek ,ticaret veya merak saikiyle gurbet ellere düşmesi pek akıllıca olmasa da bunlar hatıralar hâlinde yazıya geçince ilgi çekici ve şaşırtıcıdır. Misyonerce bir hevesle binlerce kilometre gidenlere ne denir acaba ? Bu seyyahlar çok farklı adamlar. Nasıl oluyor da hayatlarını tehlikeye atarak bilmedikleri yerlere gidiyor, vatanlarının dışına çıkabiliyor, dil emellerine rağmen yola devam edebiliyorlar ?  Bu sayfaları okurken Arifiye’den öğrencim rahmetli Servet SOMUNCUOĞLU’nun, bir Asya Türklüğü sevdasına kapılarak binlerce km.yol gittiği seyahatlerde “Taştaki Türkleri” aramasını da düşünmemek ve onu saygıyla, şükranla anmamak mümkün değildir. Ruhu şad olsun.Köktürk Yazıtları’nın bulunuş ve okunuş macerasını Ligeti’den okumak farklı oluyormuş. Hocam Muharrem ergin’i de bu vesileyle rahmetle anıyorum. Rahmetli A.Stein,benim de mensup olduğum Turan soyundan geliyor. Yaşadığı, cana kasteden maceralar,tam dizi fim yapılacak özellikler ve orijinallikler arz ediyor. Hayret verici bilgiler okuyoruz. Az çok bildiğimizi sandığımız konular uzman yorumları ve soru işaretleriyle uzayıp gidiyor. Budizm üzerinde ikonografik Eski Yunan tesiri var deniliyorsa ben bilmeden yok diyemem. Acaba Yunan’ın üzerinde de Türk asıllı İskit tesiri olamaz mı ? Aklım karışıyor. Dinler tarihi, hayret verici masallarla dolu..Zaten Asya masallar ve hikmetler diyarıdır. Masallara ihtiyacımız var. Ben ise hikmetlere meraklıyım.Kitapta sözü edilen Budizm, acaba Tibet-Hint-Çin üçgeninde iç Asya toplumlarının hayatlarını düzene koymak için zeki,kurnaz liderler elinde Pagan inançları sonrasındaki komleks yaşayışlarının rengârenk hikâyesi midir ? Belgelendirilmedikçe, Türklerle Nesturiliğin ilgisi ikna edici  olamaz. Kaldı ki her dinin farklı mezhepleri,Asya ve Avrupa’da gezinip durmuştur.Şimdi de kim bilir nerelerde binbir suratlı hilelerle ne canlar yakıyor.Bu kadar karışık ve şüpheli bilgilerle boğuşmak eziyet değil midir. İlim, tefekkür ve tefelsüf şarttır.

27 Ağustos 2021/ BİR ZAMANLARDAN  HATIRLAMALAR…Erdem Koleji'nde bugün; Sakarya Üniversitesi'nden emekli, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehdi Ergüzel ''Öğretmenin Dünyası'' konulu bir seminer verdi. Öğretmenlerimizin sorularıyla renklenen seminerimiz, ideal öğretmenin vasıfları üzerine değerlendirmeler yapılarak devam etti ve hocamız genç meslektaşlarına tavsiyelerde bulundu. Prof. Dr. Mehdi Ergüzel hocamıza  teşekkür ederiz.

28 Ağustos 2019 / HABER-TÜRK KANALI TÜRKİYE'NİN NABZI PROGRAMINDA;

yine sinirlerimizi gererek kaşlarımızın çatılmasına yol açan ciddiyette konuları ele alıyor.Kelime oyunu yapan bir eski milletvekilinden ziyade her zamanki milli hassasiyeti, bilim adamı ciddiyeti ve cesaretiyle Prof.Dr.Ersan ŞEN beyi dikkatle dinliyorum :

* Vatan namustur, ötesi var mı ? * Türkiye Cumhuriyetinin toprak bütünlüğü esastır

* Siyasiler hatalarının hesabını vermelidirler. * Bir araya gelmezler bir araya gelmeli miydi ?

27 Ağustos 2023 / PAZAR DÜŞÜNCELERİ...(1)

Acaba yeni bir fakirlik dönemine mi girmekteyiz ? 60 yıl önceki çocukluk yıllarımı düşünüyorum : Asil bir orta hâllilik ve fakirlik vardı, herkes haddini bilir, ayağını yorganına göre uzatırdı. Şimdiki gibi caddeler otomobillerle dolu değildi. Bir taksi parmakla gösterilir çocuklar etrafına doluşurdu. Köylere, kısa bir pazarlıktan sonra jiplerle gidilirdi, çoğu defa köy traktörünün römorku ihtiyacı olanı çoluk çocuk doldurur, ilçenin pazarına götürürdü. Yağışlı havalarda yollardaki çamurlardan geçilmezdi ama insanlar, temiz kıyafetleri yamalı da olsa, evine götürecek nevale bulur, kıt kanaat hayatını sürdürürdü. İnsanların tek eğlencesi, ara sıra gittiği mevsimine göre yazlık veya kışlık sinemaydı. İnsanlar birbirlerini hor görmezler veya gözlerinde fazla büyütmezlerdi. Okuyup tahsil gören gençlere değer verilir, hele üniversiteye girmeyi başaranlar, büyük itibar kazanırdı...Fakat neler olduysa bize son 30 yıl içinde oldu. Dengeler bozuldu, yalan çoğaldı, siyaset seviyesini kaybetti, vasıfsız veya iyi yetişmemiş insanlar öne çıkmaya, liyakat, ehliyet önemsizleşmeye başladı, istismar ve safsata, mugalata ve seviyesiz kelime oyunları arttı. "Herkesi kör, âlemi sağır zannedenler", göz göre göre dün söylediğini bugün inkâr ederek, pişkin pişkin yaptıklarını gizleyeceklerini sandılar. Düşünmediler ki tarih affetmez. Unutulmamalıdır ki, bugünlerin bir de yarınları vardır...Dünün artık yerlerde sürünen bir lirası 10 kuruş muamelesi görürken, 10-20-30 liraların yüzüne bakılmaz oldu. 5 yıl önceki maaşlar 5 misli artarken serbest piyasa 10 misli arttı, mütevazı tasarruf yapanların birikimleri çirkin yalanlarla eritildi. kılıflar hep yalandı...Bu millet bin yıldır Müslümandı, yalanı aslaa affetmezdi.. Yeni Müslümanlık yorumlarına Yunusça verilecek cevapları daima vardı. Hatipler minberlerde muhtevalı hutbeler okuyamaz oldu. Ellerine tutuşturulan metinler bile aynı kalemden çıkmış gibiydi. Halbuki o kürsülerde Mehmet Âkifler neler neler söylemişlerdi...Daha dün 26 Ağustos vesilesiyle diz kurarak ne söyleyeceğine kulak verdiğim genç hatip, lütfetti Millî Mücadele’den ve Malazgirt’ten iki cümleyle söz edecek oldu. Ne Gazi Mustafa Kemal’in adını andı ve ne de Alpaslan’ın..Birer Fatiha’yı eslrgedi. Yazık sizi yetiştirenlere. O cemaatin içinde mütevazı yarım asırlık hoca olan benim, ilkokul çağındaki torunum Ramazan Kerim Mete’nin ve akranlarının olduğunu düşünecek iz’andan sizi yoksun bırakan eğitim anlayışına da yazıklar olsun…Daha söylenecek neler neler var da sonrasını başka pazarlara bırakalım. Allah sonumuzu hayreylesin, memleketimize ciddi, seviyeli, sert, keskin, uyandırıcı, kör kuruşun hesabını soran muhalefetler ve iktidarı çekip çevirecek daha ehliyetli kadrolar ihsan eylesin inşallah...

*27 Ağustos 2023 / İsmail Pala Bey, sözlerini beğenmediğiniz bu zat, Prof.Dr. İsmail Hakkı AYDIN, kıymetli bir bilim adamıdır ve İslamî hassasiyetleri ve bilgisi yüksek bir insandır. Televizyonda kendisini defalarca dinledim. Boş laflarla hiç kimse bana kendini bir dakika bile dinletemez. Youtube'den bulup kendisini dinlemenizi eski bir hocanız olmam hatırına binaen tavsiye ediyorum. Selamlarımla aziz kardeşim.

27 Ağustos 2023 / DUVARDAKİ HALININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ.. Bir zamanlar rahmetli annemin Amasya-Taşova'daki evinin salon duvarında bu halı asılıydı ve ben bağdaş kurmuş kahve içen bu hanımı hep annem zannederdim. Ruhu şad olsun. Has bir anaydı.

28 Ağustos 2019 /Türk milleti bin yıldır Müslümandır ve baş örtüsü meselesi 50 yıllık değildir. Bin yıldan önce de Türk hanımları kapanmanın insani edebine sahiptiler..Yeni Müslüman olmuş gibi suni bir romantizm doğru değildir. Feto ve benzerlerinin uydurdukları “suni,yeni yetme hidayete erdirme romantizmi”nden yeterli ders alınmış olmalıdır. Asıl olan, ailenin sarsılmasına çareler aranmasıdır.

28 Ağustos 2019 / Sayıları öğrenmiş olduk. Cumhuriyet'in 100.yılına 100 il 1000 ilçe 2000 belde 30 000 köy ayarı yapılabilir. Ama bence köy sayısı hâla çok.. Beldelerle birleşip 10 bine inebilir.. Gelişmiş köyler, birleşip büyüyerek Tarım Kentleri veya Köykent olamamış. Olmalıdır. İnşaat sektörünün bu kadar geliştiği zamanımızda ....Türkiyenin gücü buna yeter. Modern Tarım Kentleri hazırlanıp güzel ziraat çiftliklerine doğru geliştirilemez mi ?

28 Ağustos 2013  ·  NURETTİN TOPÇU DİYOR Kİ : “Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslam dünyası, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her İslam memleketinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar. Her sene yüzbinlerce ziyaretçi ile dolan Kabe'nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasi, ne iktisadi, ne de esasında ilmî ve fikrîdir. Bu halin sebebi İslamın temeli ve Kuranın özü olan ahlâkın kaybedilmiş olmasıdır. “

30 Ağustos 2020 / VEFATININ YILDÖNÜMÜNDEYİZ…Annemin Amcasının büyük oğlu SEZAİ YILDIZ rahmet-i Rahman'a kavuştu ve Ankara'da ebedî yolculuğuna uğurlandı. Onun babası Hamdi Bey, benim dedem Halil Hafız'ın kardeşiydi. Sezai Abi, 1960 öncesi Demokrat Parti Amasya İl Başkanı Hamdi YILDIZ'ın ilk oğluydu. İnsan sevgisiyle dolu, güler yüzlü, herkesle barışık, çalışkan, mütevazı, gayretli ve efendi bir kimseydi. Dost canlısıydı. Kızdığını, küstüğünü pek hatırlamıyorum. Gitgide yalnızlaşıyoruz.. 1944 doğumlu Sezai Abiyi özleyeceğiz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun...Evlatlarına, amca çocuklarına, bizim gibi yakın akrabalarına ve arkadaşlarına baş sağlığı diliyor, ruhuna Fatihalar gönderiyoruz...

31Ağustos 2019 / RAHMETLİ NECİP HABLEMİTOĞLU’NUN 

kızlarının adlarını öğrenince tüylerim diken diken olmuştu : KANİJE ve UYVAR....

Kanije Savunması ve "Uyvar önünde bir Türk gibi kuvvetli !" gerçeği

hiç unutulabilir miydi ? Kızlarına bu ismi veren bir babanın yüksek millî şuuru beni çok düşündürmüştür.Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet olsun.Unutulmasın,eserleri okunsun...

31 AĞUSTOS 2015  · "ULAK" FİLMİ, "BABAM VE OĞLUM" FİLMİYLE

hepimizi ağlatan Çağan Irmak'ın sembolik yeni bir filmidir.Bu filme, ULAK' a dikkatlerinizi çekerim...Masalcı amcalara ihtiyacımız var.Masalcılar çoğalsın ki yarının gerçeklerini kuracak merhametli çocuklarımız ruhen ve bedenen şimdiden beslensinler.

Cocuklar sabahtan akşama büyürler. Umutlar da büyür..Doymazlar kibirliler ve yalancılar dünyasından ancak o zaman kurtulabiliriz.Çocuklar masallarla büyüsün...Masalsız yaşanmaz.

Gerçeği anlamak için masal kahramanlarına daima ihtiyaç var...Aynı masalı özlediğimiz İbrahimler, Ferhatlar nerdesiniz ?...diyordu hayaller dağından bir ses...Masallardan gerçeklere yol arayan zekâlara ihtiyacımız var...Ferhatlar yetişecek, Kafdağları aşılacak, Simurgların kanadında hayal yolculuklarına çıkılacak ki hakikatın F-16'larının çizimleri yapılabilsin...