Kimse Mehdi bekleyerek oyalanmasın
Eylül 2019 / Bu kelimeyi herkes kendi içindeki kahramanı, kendi içindeki çalışkanı bulsun, diye anlıyorum. Rahmetli babam adımı koyarken, kendi içimdeki cevheri keşfedeyim, çalışayım diye düşünmüş olmalı. Rahmetli Ziya Gökalp'in müstear adı (mahlası) "Mehmet Mehdi" idi.Tembelliğin adı "Mehdi" olamaz.Kelimenin kökü "hidayete ermiş,doğru yola giren."demek olduğuna göre "Allah kimseyi doğruluktan ayırmasın, şaşırtmasın."diye dua ve temenni edelim. Mehdi adını ve manasını yıpratmayalım.
AĞUSTOS 2025/ MALAZGİRT ZAFERİ'NİN 954. VE BÜYÜK TAARRUZ'UN 103. YILDÖNÜMÜ VESİLESİYLE...
Dün, küçük torunum Kerim Mete ile beraber 10 saatlik bir İstanbul gezisi yaptık. Kahvaltıdan sonra yola revan olduk. Önce Erenköy istasyonundan Marmaray'a binip Üsküdar'da indik, doğru Beşiktaş'a giden vapurlara yöneldik, ilk hareket eden geminin üst katına çıktık, 5 dakikada Beşiktaş'ta idik. Sahile yakın Barbaros Türbesi kenarında Akdeniz'i Türk gölü yapan Hayrettin Paşa'ya fatiha okuduk, muhteşem heykelinin önünde Mete'ye hatıra resmi çektik, hemen yanındaki Deniz Müzesine girdik, muhteşem kayıkları ve denizciliğimizin tarihini anlatan bölümleri gezdik. Bir saat sonra oradan çıkıp otobüsle tam Harbiye Askeri Müzesi'nin önünde indik, saatlerce orada Türk tarihinin hatıralarını saklayan resimleri, haritaları, silahları, topları, kılıçları, binbir türlü tabanca, tüfek ve askeri elbiseleri, muhteşem tabloları seyrettik, inceledik. Saat 3'e doğru mehter salonuna geçtik, önce tanıtıcı bilgi verildi sonra sahne yana doğru açıldı, bahçeden su ve fıskiye sesleri içinde ağaçlar arasından yaklaşık 40 kişilik mehter takımı / mehterhane kendine has gösterişli müziği ile girdi. Yarım saate yakın 10 kadar parça çaldılar, kendimizi tarihin içinde hissettik, hele kös denilen büyük davulun sesi kahramanlık türkülerine ayrı bir heybet veriyordu. Konser sonunda Mete, mehter askerleri önünde fotoğraf çektirdi. Oradan çıkınca 2 durak ötedeki Taksim meydanındaki yeni yapılan sevimli camiyi gezdikTaksim Anıtını seyrettik, közlenmiş mısır aldık, kurabiyelerimizi yeyip meyve sularımızı içtik, tarihi tramvaya binip İstiklal Caddesini seyrede seyrede tünele geldik, Tünel trenine binip Karaköy'de indik, tekrar tramvaya binip Sultanahmet durağında indik, tam o sırada İkindi ezanları birkaç camide sırayla okunuyordu, adımlarımızı sıklaştırdık, şadırvandan abdestimizi aldık, 2. rekattaki cemaate yetiştik, namazımızı kıldık, Türk Edebiyatı Vakfı kapanmıştı, yetişemedik, Ayasofya'ya geçtik, çok kalabalık ve bakımsızdı, tedbir alınmazsa bu bitmeyen kalabalık caminin mimari gücünü zayıflatabilir diye endişelendik, oradan çıkınca, Gülhane Parkına yakın Marmaray durağına indik, Erenköy'e döndüğümüzde dedeli torunlu güzel ve kısmen yorucu bir gün geçirmiştik. Dün ikindi vakti de Tuzla tersanesine arabayla giderek yapım halindeki büyük gemileri görmüş ve dönüşte deniz kenarındaki belediye tesislerinde birşeyler yemiştik. Kısmet olursa pazar günü de Eyüp Sultan'da hem bir toplantıya katılacağız hem Piyer Loti tepesinde çay içip rahmetli Kabaklı Hoca'nin, eşinin ve yeğeni Servet Kabaklı'nın mezarını ziyaret edip döneceğiz. Hayırlısı olsun bakalım.
Ağustos 2015 / "Ulak" filmi, "Babam ve Oğlum" filmiyle hepimizi ağlatan Çağan Irmak'ın sembolik yeni bir filmidir. Bu filme, ULAK' a dikkatlerinizi çekerim... Masalcı amcalara ihtiyacımız var. nMasalcılar çoğalsın ki yarının gerçeklerini kuracak merhametli çocuklarımız ruhen ve bedenen şimdiden beslensinler. Çocuklar sabahtan akşama büyürler. Umutlar da büyür..Doymazlar kibirliler ve yalancılar dünyasından ancak o zaman kurtulabiliriz. Çocuklar masallarla büyüsün...Masalsız yaşanmaz. Gerçeği anlamak için masal kahramanlarına daima ihtiyaç var...Aynı masalı özlediğimiz İbrahimler ,Ferhatlar nerdesiniz ?...diyordu hayaller dağından bir ses...Masallardan gerçeklere yol arayan zekâlara ihtiyacımız var...Ferhatlar yetişecek, Kafdağları aşılacak, Simurgların kanadında hayal yolculuklarına çıkılacak ki hakikatın F-16'larının çizimleri yapılabilsin.
Ağustos 2019 / Türk milleti bin yıldır müslümandır ve baş örtüsü meselesi 50 yıllık değildir. Bin yıldan önce de Türk hanımları kapanmanın insani edebine sahiptiler.. Yeni Müslüman olmuş gibi suni bir romantizm doğru değildir. Feto romantizminden yeterli ders alınmış olmalıdır. Asıl olan, ailenin sarsılmasına çareler aranmasıdır. Ne desek bilmem ki. Osmanlının torunlarının Yavuz'un evlatlarının tekrar haşmet devirlerinin de ötesine geçerek Türk Milletini çağlar üzerinden aşırarak şu heyulalardan kurtarmalarına dua etmekten başka. Hayalimdeki proje şu: Kabe'nin etrafını tamamen 99 kilometrekarelik bir alanda su sesleri, fıskıyeler ve havuzlar içinde gül bahçeleri ile donatmalı. Kâbe 'den en az 20 kilometre çapındaki alanda Kâbe'den yüksek ne kadar bina varsa yerle yeksan edilmeli. Suudi ailesini de petro dolarlarıyla rahat edecekleri bu yükseklikte binaların olduğu bir yere davet etmeli.. İstanbul'a mı acaba ? Şile'ye yakın olsunlar. Kabe'den uzak olsunlar. Dünyevi aşk için Hindistan'da "Tac Mahal" gibi çevresiyle muhteşem abideler diken Türk-İslam medeniyetinin mensupları "İlahi Aşk"ın timsali Kabe çevresi için neler yapmazlar ki. Gerçekler önce hayallerle başlar. İnşallah.
Ağustos 2023 / Pazar düşünceleri...(1) acaba yeni bir fakirlik dönemine mi girmekteyiz? 60 yıl önceki çocukluk yıllarımı düşünüyorum : Asil bir orta hâllilik ve fakirlik vardı, herkes haddini bilir, ayağını yorganına göre uzatırdı. şimdiki gibi caddeler otomobillerle dolu değildi. Bir taksi parmakla gösterilir çocuklar etrafına doluşurdu. Köylere, kısa bir pazarlıktan sonra jiplerle gidilirdi, çoğu defa köy traktörünün römorku, ihtiyacı olanı çoluk çocuk doldurur, ilçenin pazarına götürürdü. Yağışlı havalarda yollardaki çamurlardan geçilmezdi ama insanlar, temiz kıyafetleri yamalı da olsa, evine götürecek nevale bulur, kıt kanaat hayatını sürdürürdü. Tek eğlenceleri, düğünler dışında, ara sıra gittikleri mevsimine göre yazlık veya kışlık sinemaydı. İnsanlar birbirlerini hor görmezler veya gözlerinde fazla büyütmezlerdi, okuyup tahsil gören gençlere değer verilir, hele üniversiteye girmeyi başaranlar, büyük itibar kazanırdı...Fakat neler olduysa bize son 30-35 yıl içinde oldu. dengeler bozuldu, yalan çoğaldı, siyaset seviyesini kaybetti, vasıfsız veya iyi yetişmemiş insanlar öne çıkmaya, liyakat, ehliyet önemsizleşmeye başladı, istismar ve safsata, mugalata ve seviyesiz kelime oyunları arttı. "Herkesi kör, âlemi sağır zannedenler", göz göre göre dün söylediğini bugün inkâr ederek pişkin pişkin yaptıklarını gizleyeceklerini sandılar. düşünmediler ki tarih affetmez. Unutulmamalıdır ki, bugünlerin bir de yarınları vardır... Dünün artık yerlerde sürünen bir lirası 10 kuruş muamelesi görürken, 5-10-20 liraların yüzüne bakılmaz oldu. 5 yıl önceki maaşlar 5 misli artarken serbest piyasada fiatlar 10 misli arttı, mütevazı tasarruf yapanların birikimleri çirkin yalanlarla eritildi adeta gizli vergi alındı, kılıflar hep yalandı... Bu millet bin yıldır müslümandı, yalanı aslaa affetmezdi.. Yeni müslümanlık yorumlarına Yunusça verilecek cevapları daima vardı. Hatipler minberlerde muhtevalı hutbeler okuyamaz oldu, ellerine tutuşturulan metinler bile aynı kalemden çıkmış gibiydi. Halbuki o kürsülerde Mehmet Âkifler, neler neler söylemişlerdi... Daha dün 26 Ağustos vesilesiyle diz kurarak ne söyleyeceğine kulak verdiğim genç ve toy hatip, lütfetti Millî Mücadele’den ve Malazgirt’ten iki cümleyle söz edecek oldu. Ne Gazi Mustafa Kemal’in adını andı ve ne de Alpaslan’ın.. Birer Fatihayı esirgedi. Yazık sizi yetiştirenlere. O cemaatin içinde mütevazı benim gibi yarım asırlık hocanın, ilkokul çağındaki torunum Ramazan Kerim Mete’nin ve akranlarının olduğunu düşünecek iz’andan sizi yoksun bırakan eğitim anlayışına da yazıklar olsun… Daha söylenecek neler neler var da sonrasını başka pazarlara bırakalım. Allah sonumuzu hayreylesin, memleketimize ciddi, seviyeli, sert, keskin, uyandırıcı, kör kuruşun hesabını soracak muhalefetler ve iktidarı çekip çevirecek daha ehliyetli kadrolar ihsan eylesin inşallah.
Ağustos 2015 / Milliyetçilik ve dava adamlığı, babadan oğula intikal etmez..Bu bir ruh akrabalığıdır ki uykusuz gecelerin, derin ıstırapların, gözler kızarırcasına okunan binlerce sayfa makale ve kitabın, dinlenen sayısız sohbet ve konferansın, katılınan şehit cenazelerinin, Yusufiye hatıralarının mahsulüdür ki yarım asırlık tecrübe yaşamayanlar anlayamazlar.. Gündelik nefsani gelişmeler, idealleri ve fikri hareketleri gölgeleyemez..Kimseyi kınamıyoruz, kimsenin yanında veya karşısında değiliz. Cephemiz, milletin değerleridir.. Âkif'in dediği gibi :"Değil mi ki cephemizin sinesinde birdir vuran yürek, yılmaz. /Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz.” Bu geçen yarım asra yaklaşan zaman içinde biz neler gördük neler.. Hayırlısı olsun...Millet yaşasın.. Fertler fanidir. Davalar fertlerle kaim değildir.... Şahıslarla ilgili yorum yapmayacak kadar hukuka ve ilm-i siyasete dikkat etmeye çalışıyorum. Diplomasi esastır. Ben inançlarımda tavizsiz, insani münasebetlerimde diplomatik ve esnek tavırlı olmak gerektiğini düşünürüm, köprüleri atmam, taviz de vermem... Başka ne diyeyim?
Ağustos 2019 / Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ? Onar yahut yirmişer yıllık / nesillik dilimlerle yakın siyasi tarih, bir asır iki asır üç asır geriye dogru belgelerle yorumlanmadan ileriye doğru sağlıklı adımlar nasıl atılacaktır ? Viyana'dan günümüze doğru olup bitenler üzerine ekonomi, tarih, sanayi, tarım, eğitim, hukuk, ilahiyat..v.b. sahalarda 33 x10 x10=3300 yahut 1000,1500 doktora yahut yüksek lisans tezi yapılmamışsa yakın tarihten nasıl ders alınacaktır ?
***
TURAN TÜRK MÜZİĞİ ŞENLİĞİ NİÇİN OLMASIN ?
25 yıl kadar önce Sakarya'daki bir jürimize gelen arkadaşımız, birkaç dönem önce TDK Başkanlığı da yapan Prof.Dr. Gürer GÜLSEVİN Bey, sabah odamıza misafir olduğunda çantasından flaş belleğini çıkararak " Mehdi Hoca bak senin bilgisayara Karay, Özbek, Türkmen,.. müziğinden parçalar koyalım. Öğrencilere dinletirsin. Hoşunuza gider." demişti O zamanlar Youtube'a neredeyse girilemiyordı. O günleri hatırladım. Kendisine selamlarımla o günün hatırasını anarak zaman zaman güzel bir Özbek, Uygur, Tatar, Kırgız, Türkmen türkülerini dinliyorum. Bu gibi Türk dünyası müzikleri dinlenince dikkat edilirse sözlerinin çoğunu anlaşılır.
Ağustos 2025 / 50 YIL + 1 GÜN...
Allah, yuva kurmayı nasip edeli dün itibariyle tam 50 yıl olmuş. Hem de aynı gün 17 Ağustos 1975 Pazar, 17 Ağustos 2025 Pazar...Yarım asır geçmiş. Bana eşimle beraber huzurlu bir aile kurmayı nasip eden Allah'a şükürler olsun. Çocuklarımızla, torunlarımızla birlikte 200'e yakın mevsimi yaşamak nasip olmuş. Hayattan şikâyet, kâmil insan yolculuğundaki benim gibi yetmişi devirerek haddi aşalı hayli zaman geçen birinin tavrı olamaz. Bu günümüze sonsuz şükürler olsun...Aziz milletimizin naçiz bir ferdi olarak; hür vatanımızda, şanlı bayrağımızın gölgesinde, ezan seslerinin gönlümüze verdiği ilahi ferahlıklar içinde belki torunlarımızın mürüvvetini de görmeyi temenni ve dua ederek görelim bakalım "âyine-i devran ne sûret gösterür..." Allah hepinizi sıhhat ve afiyet üzre nice yıllara hayırla, huzurla ulaşmayı nasip eylesin efendim.
Ağustos 2023 / Abdülhamid döneminde yazar ve şairlerin neden hür yazmaya çekindiklerini ve sembollerin arkasına sığındıklarını artık daha iyi anlamaya başladım. İyi ki bu dönemde ilerde Millî Mücadeleyi başlatıp zafere ulaştıracak bir nesli yetiştiren okullar açılmış. Onları yetiştiren hocaların ve kurmayların ruhları şad olsun. Yarınımız için de gelişmeler milletimize hayırlı olsun inşallah. Aziz milletimiz ne derse doğrudur...Millete rağmen hiçbir gelişme olamaz.
Temmuz 2024 / Millî konulardaki duruşumuz, devlet politikamızla millet politikası ekseninde paraleldir. Partiler üstüdür. "Mavi vatan, yeşil vatan, gök vatan, siber vatan...." tabirleri önemlidir. Türkiye'nin güvenliği Türkiye sınırlarında başlamaz, daha ilerdedir.. Çevremizde ve dünyada olup biten her gelişme bizi ilgilendirir. Çocukça laflar edilmemeli, ağır başlı ve olgun davranılmalıdır.
27 Temmuz 2025 /HİSLENMELER...KabloTV'nin Sinema 1001 diye bir kanalında azıcık bir filme bakayım derken, 2 saate yakın "BARAKA" adlı Suriye'deki hayatı anlatan bir fime kapıldım, seyrettim, üzüldüm. Çünkü üzülmek de bir gıdadır. Huzur kaçırıcı bir gıda...Bir sefalet, açlık, facia, sahipsizlik, göçmenlerin hâlleri ve kalabalık bir ailenin 12-13 yaşlarındaki İbrahim adındaki çocuğunun yoksul evinden ayrılmak zorunda kalınca yaşadıkları...İnsanlık hep böyle miydi böyle mi devam edecek ? Neredesiniz ey Fatihler, Yavuzlar, Mustafa Kemaller, Karabekirler, Erbakanlar, Türkeşler.. Neredesiniz ? Benim canımın sıkıntısı geçmez. Çocukken de böyleydim, genç iken de ve sonrasında da. Duygusuz ve ilgisiz mi olmalıydım? Hiç olmazsa buğz edeyim. Allah zalimlerin belasını versin. Bütün mazlum ve masumları da korusun inşallah.. Rahmeti sonsuzdur.
Temmuz 2023 / SAVAŞ YILLARINDA AÇLIKTAN ÖLEN "YATIK EMİNE"NİN FİLMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...Sabah sabah canım sıkıldı. TV kanallarında haber ararken TV360'ta değişik bir film gördüm ve durdum. Yıllar önce seyrettiğim can yakıcı bir film : Yatık Emine...Refik Hailt KARAY'ın bir hikâyesinden senaryosu yazılarak Ömer KAVUR tarafından ustaca hazırlanan bir film.Youtube'den bulup seyretmenizi ve biraz hüzünlenmenizi tavsiye ederim. Savaş yıllarıdır. Zavallı Emine sonunda açlıktan ölür. Doğrudur, değildir, orasında değilim. Bugünlerde nerede ne acılar yaşandığını sanki biliyor muyuz ? Millî Mücadele yıllarını unutmayalım... Nankör olmayalım...
***