Kadızâde, Uluğ Beyin hocasıdır. Çok büyük bir bilim adamı değildir.
Ama öğrencilerine bir baba ve bir rehberdir. İlmin vakarına sahiptir. Semerkant matematik ve astronomi okulunun ikinci müdürlüğünden sonra tek yetkili olmuştur. Okulda hocalara ders verir. Derslerine Uluğ Bey de katılır.
Birgün öğrencilerden birini derste görmez. Sorar nerede diye? Talebeler başını öne eğer cevap vermez. Israr edince öğrenciler "Efendim Sultanımız ile bir konuda tartıştı, Sultanımız kovdu " derler. Kadızâde ders bitmiştir diyerek çıkar gider. Az sonra Uluğ Bey gelir. Bakar hoca yok. Hastalandı galiba diyerek atlar atına evine gider. Kapıyı çalınca Kadızâde elinde kitap gülerek kapıyı açar. Uluğ bey hocam hasta mısınız derse gelmediniz? der.
Kadızâde'nin cevabı muhteşemdir
"Bak evlâdım ben ilimle neden uğraşıyorum biliyor musun? Siyaset ilime karışmadığı için, siyasetin yanında ilim ikinci planda olmadığı için ilimle uğraşıyorum " der. Uluğ Bey hatasını anlar ve özür diler.
Bu bilgiyi günümüzün tecrübesi ile güncellemeyi bir alıntı ile yapalım:
Bakınız, politikacıların eğitimi arka bahçe olarak görme yaklaşımlarına, medarı iftiharımız Nobel Ödüllü Prof.Dr. Aziz Sancar ne diyor? “… Politika bilim adamlarının işine karışırsa, sonuç bilimin ortadan kalkması olur. Nitekim buna ibretlik en iyi örnek olarak, Uluğ Bey’in Semerkant’ta kurduğu “Gözlem Evi” nin akıbetini gösterebiliriz…” Politikacı bilim insanlarının işine karışınca Semerkant’taki bilim insanları Semerkant’ı terk ederek soluğu kendilerine değer veren yerlerde almıştır. Tıpkı bugünlerde bizim yaşadığımız beyin göçü gibi...
Öyle giderlerse gitsinler demekle olmuyor, giden dönmüyor çünkü.