Prof. Dr.M.MehdiERGÜZEL

"Nitekim Hazret-i Resul buyurur: Kaçan kim velilerden birisi 'Ya Rabbi' dise, Hak sübhanehu ve Taala hazretinün 'lebbeyk' avazın ol velinün kulağına degürür. Ve ol velinün 'Ya Rabbi' dimekligiyle Allah Ta'ala hazretinün 'lebbeyk' dimekligi arşda birikür. Bu ikisinün arasından bir nur çıkar ve ol nurun şu'lesinden yedinci kat gök altında yüz bin ve hezaran yüz bin levnen ve levnen çiçekler biter. Ta hatta altıncı kat gök arası ol çiçeklerün latif kohusından dolar. Beşinci kat gök arası anber kohusından dolar. Dördünci kat gök arası mişg kohusından dolar. Üçünci kat gök arası ud kohusından dolar. İkinci kat gök arası gül kuhısından dolar. Ol sebebden alem münevver olur. Pes yeddi kat gök ferişteleri biribirine beşaret kılurlar ve hem birbirine kıgır sözler eydürler. Bugün ne latif kohular geldi, dirler. Zihi kutlu gün diyüp ol çiçekleri direrler, sekiz uçmagın içini ol çiçekler-ile bezerler. İlla kim ol çiçeklerün arasında bir çiçek biter. Ol çiçege gül-i reyhan dirler. Kaçan kim velilerden bir veliye va'de irse ol çiçegi getürürler ol veliye kohudurlar ve hem ışkı ana gösterürler, damarlarına yayılur, ol velinün canını ışk-ıla alurlar. Hergiz can teslim oldugın bilmezler. Nitekim Mısır hatunları Yusuf peygamberi göricek hayran olup ellerin doğradılar, duymadılar. Pes dost dostın ışkından can acıgın duymasa aceb degül. İmdi dost dosta cefa kılmak nite reva ola ? Latife-i garaib ü acayib budur kim arifler can virmezler, ta kendü muradların görmeyince. Ve hem bir pulad demiri daşa ururlar ve ol daşun içinden od çıkar, yanar, tütüni göge agar ve odı ocakda kalur. Pes gül-i reyhan didükleri ışk çiçeğidür. Işk didükleri Allah Ta'ala hazretinün kendüligi odıdur kim dükeli alemi dutupdur ve hem ol od'ın ocağı erenlerün gönlidir. Pes ışk cana hareket getürür ve göyündürür. Bu od'a mahabbet od'ı dirler . Pes bu kadar acayibler ve garayibler Tanrı ta'ala'nun 'lebbeyk'dimeklügiyle ve hem ol velinün 'Ya Rabbi' dimeklüginden kopar ve sühan-ı ilahi didükleri budur. Nitekim ol alem fahrı Muhammed Mustafa (a.s.)buyurur : 'Her kimün ta'atı yok ise kamu itdügi hayr kabul olmaz.'Pes ulu ta'at 'Ya Rabbi' dimekdür ihlas-ıla. İmdi ihlas-ıla 'Ya Rabbi' dimek, genez degüldür. Kim ki genezdür dirse yanlış söyler. Meger ki anun Allah hazretinden nasibi ola. Pes kimün ki Allah'dan nasibi olsa bu kadar sözlerden haber anlaya. Dün ü gün Allah zikrine meşgul ola. İmdi her kim Allah zikrine meşgul ola, her zahmetlerden kurtula, rahatlara ulaşa." Makaalat-ı Hacı Bektaş Veli - 5a/b MERAMIMIZ NEDİR ? Niyetimiz halistir. O da; vesileler bularak, bu aziz milletin "ruh kökü"ne dair kaynaklara gitmek, o milli değerleri yaşayan ve yetişmekte olan nesillere anlatarak kendimizi her dem taze kılmaktır. Yirminci asrın, "fikirlerinde ve teşhislerinde hemen hemen hiç yanılmayan" sanat ve tefekkür kalelerinden Yahya Kemal'in İTHAF şiirinin bir dörtlüğünü hatırlıyorum. Diyor ki : "Aba var, post var, meydanda er yok. / Horasan erlerinden bir haber yok, Uzun yollarda durdum, hiç eser yok, / Diyar-ı Rum'a gelmiş evliyadan." Bu mısralar beni çok düşündürdü. Şiirin tamamını birkaç defa okudum fakat her seferinde bu kıt'aya döndüm ve şairin ıstırabını anlamaya çalıştım. Anadolu'yu bin yıl önceden başlayarak ordularla alan, fetih ayetleri okutan, "ardına çil çil kubbeler serpen" askerlerin maddi gücünü, manevi ordular "Horasan erenleri" destekliyordu. Dergahlarda pişen aşlar, gönüller inşa eden mürşidler, yeni vatanın muazzam tablosunu tamamlıyordu. "Gün battı, ağaçta neşe söndü" diyor Ahmet Haşim, yirminci asrın başında gün batarken. "Eğil dağlar eğil, üstünden aşam; yeni talim çıkmış gidem alışam.." sözlerinin yanık nağmeleriyle yorgun Anadolu çocukları tekrar bir var olma mücadelesine girmişlerdir...Akif'in "Korkma!" hitabı bu neslin milli besmelesi gibidir. Akif'in anası, Horasan diyarına yakın Buhara'dan kopup gelen, Tokat'a yerleşen bir ailenin kızı Emine Şerife Hanım, babası da -belki- dedeleri Horasan'dan Balkanlar'a uçan Yesevi dualı çerağın ulaştığı Saltuk Baba'nın dergahında boyun büküp diz çökmüş bir ailenin oğlu Temiz Tahir Efendi idi. Kader onlara İstanbul'un Fatih'inde nurtopu gibi bir İstiklal Marşı şairi nasip edecekti. Horasan erleri bitmez. Ola ki içimizde de filizleri vardır. Yahya Kemal'in kederi, Horasan erlerinden haber alamamaktandı. Haber gelmiştir. Anadolu dirilmiş toparlanmış, kılıçlar bir daha kınına girmemecesine çekilmiş, ilimde, sanatta, siyasette, ticarette Türk insanını ayakta tutmaya devam etmiştir. Vefatının 750. yılını idrak ettiğimiz Horasan erlerinden Hacı Bektaş Veli'yi rahmetle anıyor. Onun Makalat'ından hikmetlere şifa niyetine tekrar sığınıyor, düşünüyor, dersler ve ibretler alıyor, "asrın idrakine İslam'ı yeniden söyletmenin" vazifesini yapmaya çalışıyoruz. "Hacı Bektaş Veli, 13.asrın başlarında Horasan'dan gelip Anadolu'ya yerleşen gönül sultanlarından biridir. " İyi- Güzel ve Doğruya çağrı, onun hayatı boyunda sohbetlerinin ve telkinlerinin gayesi olmuştur. Eserlerinin en önemlilerinden biri olan Makalat'ı yazmaktan maksadı "Ademoğlunun Tanrı'ya kaç makamda ulaşacağını anlatmak" ve bunları ayet ve hadislerle açıklamaktır. (Yılmaz, Akkuş, Öztürk : 2006) Makalat'ta; Kuran'dan, hadislerden, menkıbelerden göndermeler, nasihatler, uyarılar, hatırlatmalar, yönlendirmeler. yapılarak hikmetli ve tesirli / ince sözlerle, iz bırakıcı ifadeler kullanılır. Makalat'taki, mantıki ve terbiyevi üslup, okuyan ve dinleyen üzerinde şekillendirici, yatıştırıcı ve ruhen zenginleştirici bir manevi ilaç mesabesindedir. Üslubu meydana getiren; kelimeleri dilin kuralları içinde birbirine yakıştıran; kavramlar, kelime grupları ve nihayet ikmal olmuş, tamamlanmış, güzel, etkili cümlelerdir. Bu minval üzre, derslerde, sohbet mekanlarında, dergahlarda, kürsülerde, topluluklara, cemaatlere, müritlere, yeni yetmelere, bunalmış ruhlara.. hutbeler yahut telkinler halinde sunulan, nefsi terbiye eden, sükunete erdiren hayat dersleri, derin ve ruhani sözler beklenir. Dinleyenlerin de uyanık bir mantıkla, bazı temel ön bilgilerle hazırlıklı olarak , hipnotize olmadan pür-dikkat bir hassasiyetle bu hoş sözlerden nasiplenmesi temenni edilir. Hacı Bektaş Hazretlerinin Makalat'ı, insanoğlunun yaratılış hikayesini ve safhalarını İslami değerlerle yoğurarak anlatır ve düşündürür. Makalat, ibretli sözler ve hikmetlerle dolu bir dersler kitabıdır. Eğer Hacı Bektaş, Hacı Bayram, Yunus Emre, Mevlana, Eşrefoğlu, Somuncu Baba, Ahi Evran, Saltuk Baba, Emir Sultan.gibi erenlerin eserleri ve onların yetiştirdikleri gönül adamları olmasalardı bu gün biz de yoktuk. Bizi Allah'ın yardımıyla onlar ayakta tutmuşlar "hiç ölmeyecekmiş gibi" maddi hayata" ve "yarın ölecekmiş gibi" manevi hayata ve gönül alemine bağlamışlardır. Makaalat'ta bilgece kavramlar: Okuyan ve dinleyende tesir icra eden cümleler, aslında manalı ve güzel kurulmuş kavramlardan oluşur. Bazan tek tek kelimelerle parlayan bu ifadeler çoğu defa birden fazla kelimenin birbirine isabetle yakıştırıldığı "kelimelerin izdivacı"dır. İşte o zaman nevi şahsına münhasır özgünlükte mana güzelleri arz-ı endam eyler. Makalat'taki kavramların, hüküm ve hikmet cümlelerine giderken oynadığı rol, Türkçenin anlatabilme üstünlüğünü de temsil eder. Bu bakımdan, incelenen metinlerde geçen kavramların veya farklı manaların genel sözlükte yer alıp almadığının da araştırılması, tespit edilip belirtilmesi lüzumludur. Dil çalışmalarının semantiğe yönelmesi temennimiz, tarihi metinlerden günümüze ve yaşayan şivelere doğru yapılması istikametindedir. Her kültür ve medeniyet, kendi kelimeleri, ıstılahları ve hikmetleriyle konuşur. Şayet bin yılda kazanılanlar, yirmi otuz yılda kaybedilirse, dil perişan olur, inceliklerden, nüanslardan, tadından tuzundan mahrum kalır. Üslup dediğimiz ferdiyetin kendine has istisnai hali, dilde kelimelerden, gruplardan, kavram oluşturmalardan kuvvet ve ilham alır. Nüansları hissettirme, kastedilen manaları benzerlerinden ayırd eder duruma getirme işinde , "efradını cami, ağyarını mani" mantığına dayalı olarak, ilgisizi dışta bırakma, anlam karışıklığını önleme niyeti esastır. Dilin asırlar içinde kazandığı kavramlara hususi ıstılahlara kıyılmamalıdır. Bunlar milli-İslami-insani değerlerimizi de içlerinde taşırlar. Siz onları Batı'dan Doğu'dan tercüme /devşirme sözlerle zedelerseniz (kendimi) iyi hissetmiyorum cümlesinden nesneyi kaldırırsanız cümle yapısı bozulmakla kalmaz, seviyesizleşir. Biz farklı nüshalarda yaklaşık 24-35 varak 50-70 sayfalık Makalat'ın Türkçeye tercümesinden 16, 17. asırlardaki tercümelerinden seçtiğimizi 1000 cıvarındaki kavramdan sadece 20-30 kadarını dikkat nazarlarınıza sunmak ve çok beğendiğimiz hikmetli cümlerden seçtiğimiz 100 kadar sözün de yine 10-15 tanesini sizinle paylaşmayı düşündük. Arz olunur efendim: abidlerün ve zahidlerün ve ariflerün taatları ve halleri, adem ilmi, ademilik mertebesi, afv kılıcı Mevla, akıl berekatı, akla muvafık, ariflerün halleri, ayruklar aybın gözle-, benlik da'visi, biçare kullar, bir avuç toprak, bir gün tok ve iki gün aç geç-, bu pirün gözi yaşı, bunca dürlü kerametler, bunca ulu mertebeler, can cana dokun-, cümle dualar, Çalab tanrı buyrugı, değme bir adınun yetmiş ma'nisi, dibi yakınluk, köki, tevekkül, dünya belası, dünyada kendü özün göyündür-, dürlü hikmetler, ehl-i takva kavli, erenlerün durağı, gayet, yigrek makam, gögsin kakı-, gönül gözi, görüklük tacın başına ur-, görüp işidüp anlamayan, gül kohusı, halleri kendü bilülerine hoşnud olmak, her sözün iç yüzi ve ardı, hidayet kapusı açılmak, ışk çiçeği, İslam ehlinün ol mu'teber ruhları, iy sevgülü kullarum, kabri yurt tut-, kamu canlar ölicek, kelimenün yüzi, kendüyi arıtmayan, kendüyi bilmeklik, kırk makamı kat et-, lebbeyk avazı, marifet ağacı, marifet makamları, marifetlü gönüllerün bekçisi, meşayıhlar ma'deni, muhabbet odı, nasib-i ilahi, ol alem fahrı Muhammed Mustafa, ol kakdugun göğüs, ol velinün ya rabbi dimekligi, ortada dikilen, günahunuz, peygamberler ulusı ve mürseller serveri, sahib-i nasihat ve sahib-i mahabbet ol-, secde berekatı, şehidlerün mertebesi, şeri'atun evvel makamı, şeytanun şeytanlugı, tanrı'nun niteliğin bilmek, tasarruf issileri, ten uyuyıcak, tevhid ağacında yemiş bitür-, tevhid tohmı, Türkistan toprağı, ud u haya, ulu kimseler, velinün canını ışk-ıla al-, ya rabbi dimeklük, yaramaz işlerden sakın-, yeddi kat gök firişteleri, yıglın didüginden yıglın-, yigrek kavmler, yüregün sol kulağında yedi kal'a, yüzin yire sür-, yüzü üzre yürü-, . b ) Makalat'ta hikmetli sözler, ince manalar : Ecdadımız, hikmetli ve derin manalı sözleri severdi. Hayatını bu ince sözlerin istikametinde yaşardı. Sonra derler ki "Tesbih koptu, taneler dört bir yana dağıldı." Demokrasi denilen "Ben senin gibi düşünmek zorunda değilim. Ben tamamiyle farklı düşünüyorum." tarzında başlayan ve muhatabı yok sayan didişmelerle hakikat arada öksüz kaldı. Halbuki bir insan yüzde yüz haklı olamayacağı gibi yüzde yüz yanılıyor da olmayabilir. İnsani ve içtimai konularda taraflar karşı fikirleri dikkate aldıkça zenginleşirler. "Eskimeyen eskiler" dediğimiz ecdadımız, bu bakımdan ince manalı sözleri mantık süzgecinden geçirir, töreye, dine, diyanete uygunluğu nispetinde bunları hayat düsturu haline getirirdi. Büyük zekalar, ermiş seviyesinde insan-ı kamiller, sözleriyle ve davranışlarıyla etraflarında bir saygı ve güven halesi meydana getirirken hafızalarda da asırlar boyu nesilden nesile emanet edilen hayırlı söz incileri bıraktılar. Onlardan kalanlarla hayatlar şekillendi, gönüller fethedildi, zorluklara katlanıldı, kanaatkar, adil, cesur, şahsiyetli, sade dindar, özü sözüne uyar, çalışkan ve dürüst Adem oğulları ve kızları yetişmesine vesile olundu. Vefatının 750. sene-i devriyesinde yad eylediğimiz gönül sultanlarından Hacı Bektaş Veli işte bu söz incilerinin üstadlarından biriydi. Sohbetlerinden ve yazdıklarından tercüme edilerek günümüze intikal eden düşündürücü mana güzelliklerinden 1500 kadar cümlenin yer aldığı Makalat'tan süzdüğümüz 100 kadar sözün ancak 20-30'unu burada takdim etmekle yetineceğiz. Bu sözler ibretliktir, ders vericidir, hakikate yönlendirici ve gafletten uyandırıcıdır. Zıtlıklar ortasında tercih yapmayı kolaylaştırıcı, tasvir, tahlil ve sorularla tereddütten tefekküre sevk edicidir. Bunlar bazan hüküm cümleleridir, bazan da Kur'an ve hadislerle desteklenen ibretli menkıbe ve hikayelerin sunulduğu ifadelerdir. Hülasa bu sözleri okuyan ve dinleyen ham ervahın kendine gelmesi ve pişmesi zor olsa da imkansız değildir. Çünkü kime ne zaman nasip ereceği belli olmaz. Yahya Kemal'in, Aziz İstanbul'daki bir yazısında kendisinin, Topkapı Sarayı ziyaretinden çıkışını anlattığı gibi bazı gönüller de, erenlerin sohbetinden "soğuk demirin kızgın ateşte korlanarak çıkması gibi ." derin bir değişim ve inkılab ile ayrılabilirler. Sözün gücü büyüktür. Biz, Makalat'tan seçtiklerimizi erbabına arz ediyoruz: Şeri'at kapusı, ulu kapudur. İmdi arif gerekdür ki arı ola ve arıdıcı ola. Yuyucı arı olmayınca yudugı nice arı ola ? arif aslı sudandur, arifün içinde murdar nesne eğlenmez. suyun aslı yaşıl gevherdendür ve gevher aslı, çalab tangrı'nun kudretindendür. Adem olanlar kendülerin tiz ulu bileler. Dünya bir derin denizdür, ademiler anun içinde gark olmışlardur. bilmezler kim kandan geldiler, kancaru giderler. Benüm üç dostum vardur. kaçan kim ben ölicek birisi evde kalur, birisi yolda kalur ve birisi benümle bile gelür. evde kalan malumdur, yolda kalan hısımlarumdur ve ehlümdür ve benümle bile gelen eylüklerümdür. Bir kimse kendüyi bilmeyince çalab tanrı'yı nite biliser ? kendülügi od'ıdur kim dükeli alemi dutupdur ve hem ol od'un ocağı, erenlerün gönlidür. Kaçan kim kişi kendüyi bilse, ışk gelüp çalab'dan yana okur. Kul, Çalab Tanrı'ya kırk makamda irer, dost olur. on'ı şeriat içinde,on'ı, tarikat içinde, on'ı marifet içinde, on'ı hakikat içindedür. "İy kullarum, görmeği göz ile mi sanursız, söylemeği dil ile mi sanursız,yürümeği ayag-ile mi sanursız, yarlıganmagı ta'atla mı sanursız, hışmı günah ile mi sanursız ? Hak Ta'ala, adem'e dört göz virdi: iki baş gözi ve iki gönül gözi. baş göziyle halkı görür, gönül göziyle Halık'ı görür. Benüm gönlüm, dünya ve ahiretden yigdür. zira dünya, mihnet evidir, ahiret nimet evidür ve benüm gönlüm, ma'rifet evidür. Gönül ile Çalab arasında perde yokdur. Padişah-ı alem Tanrı'sından ( Azrail'e) avaz geldi kim: "ol kakdugun göğüs, benüm hazinemdür, kendü kudretümle doldursam gerekdür." Marifetlü gönüllerin nurı arşdan yücedür. Alimlere atadan ve anadan pek hürmet idün. zira kim ata, ana, ayalcukların dünya belasından beklerler ve alimler Müslümanları ahiret belasından ve od'ından saklarlar. Şehidlerün mertebesi, peygamberlerün mertebesinden biş mertebe artukdur..Peygamberleri yılda bir kez ziyaret iderler, şehidleri her gün ziyaret iderler. Baki kelam; mübarek ve hayrlu sözler, Kuran tefsirinde ve hadis-i Nebevi'de getürür. SÖZÜN ÖZÜ: Vefatının 750. Yılında bulunduğumuz Rahmetli Hacı Bektaş'ı Veli'yi, Makalat'ı ve diğer eserleriyle yeniden düşünerek değerlendirmemiz, ondan aldığımız diriltici solukla kendimize gelmemiz, dün ile yarını bağlamamız uygun ve çağdaş bir yaklaşımdır. Tarihi metinlerdeki ifade özellikleri, günümüz insanına mesaj verecek bir tarzda ele alınabilir. Biz Makalat ve diğer eserlerinde Hacı Bektaş Veli'nin kendisine yüklenen İslami ve insani vazifenin gereği olarak Anadolu'da milli bir misyon icra etttiğini, "yeni vatan"da Türkleşme ve İslamlaşma maceramızın temel kaynaklarından birisi olarak gönüller inşa ettiğini, nefislerin şahlanan atlarını tevazu ile yatıştırdığını, onların pervasız binicilerini irfanla yoğurarak hizaya getirip yumuşattığını, işe ve aşa yönlendirdiğini, ruhları insan ve Allah sevgisiyle terbiye ettiğini söylemeliyiz. Milli kaynaklar, yarın için hareket noktasıdır, kendimize gelmemizin ana dayanaklarıdır. Onları okuyup düşünerek aklımızı başımıza devşirir, hatalardan korunmaya çalışırız. Bu bakımdan sema eder gibi semaha kalkar gibi Anadolu'daki bin yıllık Horasan erenleri ruhunu asrın idrakine tekrar tekrar arz etmekle mükellefiz efendim. Anadolu'nun manevi mimarları Yunusların, Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Saltuk Babaların, Somuncu Babaların, Ahi Evranların, Emir Sultanların ve torunlarının ruhları şad mekanları cennet olsun. Bizim nesillerimize de onlardan kalan mukaddes emanetleri korumak nasib olsun inşallah.