24 Aralık 2023 / İki gün içinde 12 şehit veren ordumuzun ve milletimizin has yiğit evlatlarının kaybı hepimizin yüreklerini dağlamıştır. Bin yıldır şehitler sayesinde vatan yaptığımız sevgili Anadolu’muzda düşmanlarımız tarihte olduğu gibi bundan sonra da bize rahat vermeyeceklerdir. Her zamankinden daha çalışkan, daha güçlü, kuvvetli olmaya, ilimde,teknolojide ve ekonomide yüksek seviyelere çıkmaya mecburuz. İnşallah o zaman torunlarımız ve onların torunları dünyaya adalet geldiğini, mazlumun ve masumun rahat ettiğini, ezilmediğini göreceklerdir.Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

21 Aralık 2018 · / BEŞ YIL SONRA BİR HATIRLAMA... 

BEDENLER VEDA EDER, GÖNÜLLER ORADA KALIR...TEŞEKKÜR B BINDA KISA BİR ŞÜKR NE YAZISIDIR; ARZ OLUNUR..

Dün, 20 Aralık 2018 Perşembe günü, hayatımın en müstesna günlerinden birini yaşadım. 45 yıllık meslek hayatımın resmî manada sona ereceği 15 Ocak 2019 tarihinden evvel değerli arkadaşlarım, başta Dekanımız Prof.Dr.Yılmaz DAŞCIOĞLU Bey olmak üzere bilhassa mütevazı asaleti ve güler yüzlü disipliniyle Bölüm Başkanlığımıza çook yakışan Prof.Dr.Bayram Ali KAYA Bey'in sessiz planlamasıyla bir "VEFALI VEDA PROGRAMI'nın hazırlandığını istihbar edince ben de uzaktan uzağa çalışmalara belgesel destek verme ihtiyacı duydum, en azından "son ders hazırlığı"mı yaptım.

Bu toplantıyı şereflendiren başta Rektörümüz,Tokat'ın medar-ı iftiharı Prof.Dr. Fatih SAVAŞAN Bey'e, Dekanımız Isparta-Yalvaç'ın has Türkmen çocuğu Prof.Dr. Yılmaz DAŞCIOĞLU Bey'e, bir önceki Dekanımız Prof.Dr.İlyas ÖZTÜRK Bey'e, Kocaeli Üniversitesinden teşrif eden, nezaket abidesi iki arkadaşım Prof.Dr. Işıl ALTUN Hanım'a, Doç.Dr.Kenan ACAR Bey'e, 1977-78'de Arifiye Öğretmen Lisesinden öğrencim Prof.Dr. Ahmet ESKİCUMALI Bey'e, aynı okuldan dava arkadaşlarım Ahmet PEHLİVAN Bey'e ve Çapa'dan Faruk GEZGİN Bey'e, yarım asırlık arkadaşım, istisnai şahsiyetiyle Dr. Emin SEZER ağabeyime, Türk Dili Bölümünde 10 yıla yakın birlikte idari işleri yürüttüğümüz Doç.Dr. İlhan UÇAR Bey'e, Köstence/Constanta yollarına birlikte düştüğümüz 20 yıllık mesai arkadaşım SAÜ-TÖMER adına plaket sunan Dr. Engin ÖMEROĞLU'na, proğramı ustaca yöneten , gür sesi, düzgün Türkçesiyle takdir toplayan, şimdilik son "doktora" öğrencimiz Dr. Esra KİRİK hanıma, programın planlanmasında Başkanımıza yardımcı olan Dr. Öğr. Üyesi Hülya ÜRKMEZ Hanım'a, Araştırma Görevlilerimiz Samet ÇAKMAKER ile Dr. Bahri KUŞ Beylere, nefis bir konuşma ile beni çok duygulandıran ilk doktora öğrencilerimden, bölümümüzden Üniversite birincisi olarak mezun olan, Zile'nin gelini Dr. Öğr.Üyesi Ayşe Yılmaz AYDIN Hanım'a, sesli-görüntülü sunuda konuşan lisans ve lisansüstü öğrencilerim Gül GÜLTEKİN, Melih KÜÇÜK , Gamzenur AKSOY ve Sümeyra KOZAN'a, teşekkürler ediyorum.

Bilhassa, program sırasında Ankara'dan arayıp canlı yayınla bağlanan İstanbul Kocasinan Lisesinden sevgili öğrencim Eski Kültür Bakanımız ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir ÜNAL Bey'e , Rahmetli amcamın oğlu Önder ERGÜZEL'e, her an yanımda olan son doktora öğrencilerimden Maksut YILDIRAN ile Serane GENCALİYEVA'ya ve nihayet "hava soğuk" demeden gelen ve beni bu duygulu günümde yalnız bırakmayan sevgililer sevgilisi, gül çehrelerini hep hatırlayacağım lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerime, çeyrek asırlık mesai arkadaşlarıma, Dekan Yardımcımız Lisanstan öğrencim Doç.Dr. Filiz ŞAN Hanım'a,Yüksek Lisanstan öğrencim Dr.Eyüp ZENGİN'e, Fakülte Sekreterimiz Mustafa DURMUŞ Bey ile onun hep yanı başında Ayhan BAYRAKTAR Bey'e...Sonradan sessizce video çekimi yaptığını öğrendiğim sevgili büyük oğlum Dr. Alper Turan ERGÜZEL'e, diğer bölümlerden arkadaşlarıma, hocalarıma arz-ı şükran ediyorum.

Siz olmayınca bu okulların ne tadı var ki ? Onun için ben tatillerden ziyade cıvıl cıvıl okul zamanlarını sevdim..Hayırlısı olsun efendim. Sağlık ve âfiyet içinde yaşayın inşallah.

Allah'a emanet olunuz...ALLAHAISMARLADIK... 

Prof. Dr. Mehmet Mehdi Ergüzel yaptığı veda konuşmasında şunları dile getirdi: 

“Bana bu günleri gösteren Mevla’ya sonsuz şükürler olsun. Hepimiz aynı kilimin desenleriyiz. Güzelim Anadolu, nadide bir Türkmen halısı gibi ufkumuza açılmıştır. Kıymetini bilelim. Onun ayaklarımızın altından çekilip kaydırılmasına izin vermeyelim. Devletimizin, milletimizin, dilimizin, dinimizin, irfanımızın, ailevi değerlerimizin çatık kaşları, kıskanç koruyucuları olalım. Bütün dua kapıları açıktır. Okuyun, çalışın, öğrenin ve öğretin. Hak yolunda gidin, hatalarınız ve günahlarınız için de tövbe kapıları açıktır. Gençler, ben istiyorum ki sizler okuyun, düşünün, nazik olun, incitmeyin ve incinmeyin. Alanınızda ihtisas yapın. Bildiğinizi de bilin, bilmediğinizi de bilin. Asla nefsinize mağlup olmayın. Kibire ve şeytana kapılmayın. Milletinize asla laf ettirmeyin. Hayat bize Mevla’nın bir armağanı ve emanettir. Emanete hıyanet edilmez. İslamiyet’in ilk emri olan ‘oku’ yolunda yürüyün. Bu milletin yetiştirdiği büyük adamları tanıyın. Hiçbir başarı tesadüf değildir. Kendi zaaflarınızı meziyet sanmayın. Siz gençler öğretmen olduğunuzda taviz vermeyin, disiplinli olun, fakat zalim olmayın.”

20 Aralık 2021 / ANNEME FATİHALARLA VED ...

Sevgili Annem Safiye Hanım'ı 18 Aralık'ta kaybettik ve dün doğduğu topraklar olan Amasya'nın Taşova'sında ikindi namazını takiben dualarla, asıl vatanına, ebediyete uğurladık. Rahmet'i Rahman'a kavuşan Rahmetli annem ben küçükken zaman zaman "Ana başta tac imiş, her derde ilâc imiş, bir evlat pîr olsa da anaya muhtac imiş.." derdi de ben o günkü küçük aklımla kendi anasına da gönderme yapan bu sözleri layıkıyla anlayamazdım. Yıllar su gibi akıp gitti. Ben 70'ine dayanmış adam, "Başımdaki tacın toprağa düşmesiyle" benden başka kimsenin anlayamayacağı ve hissedemeyeceği derin bir "anasızlık yalnızlığı"na düştüm. Biz onunla "binbir yalnızlık ve öksüzlük" zamanları yaşadık. Bir insanın her şeyleri, malı mülkü vesairesi olabilirmiş ama ana bambaşka bir servetmiş, gözlerine "kuzum, evladım !" diye bakan, ta bebekliğinde sarıp sarmaladığı, canından bir parça olarak taşıdığı, garip de olsa bir anası varsa, baba yokluğunun açtığı boşluk dolabilirmiş. Ananız nerede ve kaç yaşında olursa olsun, nefes alıyorsa ve sesini duyuyorsanız, rahatlarmışsınız. Kim ne derse desin, ana-evlat yakınlığını anlayan anlar. Yaygarasız, sessiz ve derinden bir sıcaklıktır bu. Onun, gencecik bir gelinken "ince hastalığa" yakalanıp Amasya'ya dönerek benden ayrılmak zorunda bırakıldığı yıllarda; yaşlı gözleri elindeki dantelde, radyodan öğrendiği türkü ve şarkılarla avunduğunu anlatışını; "Gün batar kuşlar döner, dönmez o yoldan beklenen.." diye mırıldandığını, sonra "Karadır kaşların ferman yazdırır.." türküsünün devamındaki "Yaramı sarmaya yar kendi gelsin..."nağmesiyle o zaman 2-3 yaşlarında Zile'de kalan beni kastettiğini; "Keklik dağlarda şagılar, yavrum yavrum diye ağlar.." sözleriyle derdine dert eklediğini, 7-8 yaşlarımda o güzel sesiyle mütebessim ve memnun hem söyleyip hem anlattığını hatırlıyorum.. Kendimi bilmeye başladığım, ilkokula başlayacağım günlerde, 6 yaşımda rahmetli babamın -anam görsün diye- beni ilk defa götürdüğü Amasya'nın Çilehane"sinde etrafımı saran 8-10 genç hanımdan biri oydu ve ötekilerden çook çoook farklıydı. Yılların hasretiyle onun yanaklarından benim yüzüme süzülen sevinç gözyaşlarını ben hiç unutmadım. Babamın beni ona bırakarak Zile'de rahmetli olduğu 1960 Ekim'inin başlarında, ortalarda kalır gibi olduğum günlerde, terli elleriyle küçücük ellerimi sıkıca tutup okul müdürü bir akrabamızın kapısını çalarak "N'olur, çocuğumu okutun.." yalvarışını nasıl unuturum ?.. Okuma yazma bilmeyen ümmi anam, benim kurtulmam için tek çarenin, okuyup da adam olmam olduğunu, "Analar Diyarı Anadolu"muzun yegâne gerçeği sayıldığını elbette biliyordu. 28-30 yaşlarında, beyaz yazması başında "anadan Kafkaslı-babadan Balkanlı" Anadolu kızı güzel anamın beni mütebessim gözleriyle sevdiği, dantel örmediği zamanlarda elinde tesbihle kimbilir bizim için hangi duaları mırıldandığı o garip yalnızlık yıllarını nasıl unuturum ? Bir varmış bir yokmuş. Yalan dünyanın sayısız yalanları arasında "ben koca dede" bu benzerini hiç yaşamadığım, gönlümden koparak içimi parçalayan hıçkırıklarımı, gözlerimi yıkayan yaşları, kendimden bile saklamaya çalışırken bir daha onun sesini duyamayacak olmanın, manalı bakışlarını artık göremeyecek olmanın gönül sızısını yeni bir hasret hatırası olarak son nefesime kadar muhafaza edeceğim. O sesi ister bin bir defa duyun isterseniz bir defa duyun, siz o sesin kime ait olduğunu asla unutmazsınız. 

İçimdeki 70 yıla yaklaşan hatıraları dualarla yâd ederken beni başsağlığı için arayan akraba, arkadaş ve öğrencilerime teşekkürler ediyor, benim dualarıma katılmalarınızı temenni ve arz ediyorum efendim.. Rahmet-i Rahman'a kavuşan bütün yakınlarınıza Fatihalar hediye ediyoruz. Şairin dediği gibi "Gelin, ey Fatihalar, Yasinler...", bir defa da Rahmetli analar için gelin.. Hepsinin ruhları şâd u hurrem, kabirleri pür-nûr, mekânları cennet olsun inşallah...

18 Aralık 2020 / Benim yaşlarımda, eskilerden bir ses, uzakları yakın eden mânâlı âhengiyle diyordu ki : "Şahsiyet ve asalet sonradan kazanılmaz, mayadan ve cevherden gelir.Ssonradan görmeler, görgü edinmemiş, âdâb-ı muaşeret kazanmamış olanlar, nimetlerin kadrini, kıymetini bilmezler ve anlayamazlar. Tevazu, yaşmak gibidir. sahibine asalet kazandır. kibir ise şeytana yakışır. silikten Allah korusun. sabırlı, fedakâr, vakar sahibi ve güzel huylu olunmalıdır. Adam dediğin; ağırbaşlı, dikkatli , ağzından çıkanı kulağı duyan, haddini bilen, yakınlarının kıymetini takdir eden kimsedir. Yalansız dolansız yaşayan, bin düşünüp bir söyleyendir. Hanım dediğin de adı üstünde hanımefendi olandır. inadına gitmeyen, kibirlenmeyen, pervasızlık yapmayan, kendi değerini anlayan, saygı gösteren ve saygı gören, ne oldum demeyen, ne olacağını düşünen, kibar, vefalı, kanaatkâr, sadakat sahibi, teselli kaynağı, zor zamanlarda samimi dert ortağı olan ve şükretmeyi bilendir. Allah şaşırtmasın. İnsanlık tarihi, ne yazık ki biraz da şaşkın, pişkin, gafil, cahil, ufuksuz, huysuz, müsrif, nankör, uyuşuk, asabi, inatçı, kaba, toy, çiğ, patavatsız, vurdumduymaz, ne oldum delisi ve pişmanların tarihidir.."

17 Aralık 2022 / Bu nasıl iştir arkadaşlar ?! Bir tv kanalındaki habere bakın ! 6 yaşında Elif Nur adında bir çocukcağız Eskişehir'de "açlıktan" nasıl hayatını kaybeder ? Diğer iki kardeşi de henüz koruma altına alınıyor. Ana-baba hapiste. akrabalar, komşular neredeler ? Biz ne hâle geldik arkadaşlar ? Bu nasıl iştir ? Haberi seyrederken insanlığımdan utandım. acı yorum şu : "Kardeşin biri öldü, diğer ikisi o sayede kurtuldu."Tavan arasında, çatı katında, soğuk rutubetli bir yerde kalmak ne demek ? Hepimiz suçluyuz. Çok utandım. Bence Aile Bakanlığı, bütün diğerlerinden daha önemlidir. "Çocuk Bakanlığı" da kurulsa daha iyi olurdu. Yarınımızı nasıl kurtaracağız ? Çok çook üzüldüm. İnşallah böyle haberleri bir daha görmeyiz. Şu söze bakın: "Tabut; küçük kızın vücuduna çok büyük gelmiş..." Gel de utanma...Eyy, yüzlerce vakıf, nerelerdesiniz ? Kendilerini insanlığın hizmetine "vakfetmek" için kurulan vakıflar ! Yükselen ortak sesinizi duymak isterdik, nerelerdesiniz ?

16 Aralık 2015 · / Kazandığı Nobel ödülüyle hepimizi gururlandıran bilim adamı ve aydınımız Prof.Dr.Aziz SANCAR diyor ki :" Cumhuriyet gibi Selçuklu ve Osmanlı ile de gurur duyuyorum..."Kendisini çocukluk ve gençlik çağlarında millî şuurla ve çalışkanlık ruhuyla yetiştiren aile büyüklerine, hocalarına, fikir önderlerine şükranlarımız vardır...Sağlıklı, verimli nice hizmet yılları diliyoruz kendisine..Helal olsun... Mübalağa etmeyelim ; eşi yabancı asıllı imiş, kızının adı Türkçe değildi. Ama özel hayattır, yorumu bize düşmez. Bilgi olsun diye yazdım. Biz ırklara,kültürlere ve tercihlere saygılıyız. Büyük konuşmaya gelmez.Rahmetli Oktay Sinanoğlu'nun Amerika'da doğan oğlunun da Türkçesi pek yoktu.Zor mesele .Vatan,Yahya Kemal'in dediği gibi Türkçemizdir. Günay Karaağaç hocanın, hepimizin okuduğu "Türklerin ana yurdu Türkçedir" yazısında anlattığı gerçek, unutulamaz.. Değil mi ?Hayırlısı olsun..Devşirmemek ve devşirilmemek gerek...Ama kültürler, diller arası diyalog olur. "Dinler arası" olmaz. "Tebliğ" olur... Kürtler, bin yıllık akrabamız, dindaşlarımız, tarihdaşlarımız, vatandaşlarımız ve kardeşlerimizdir. Beş milyondan fazla Türk'le Kürd'ün evliliği yuva kurması önemlidir. Asırlarca çocuklar ve torunlar, bu akrabalığı perçinlemiştir. Bence bu konuları fazla didiklememek, devletin ve milletin, malum sıkıntıları, sağduyu ve hukukla, İslamın şefkatiyle çözeceği zamanı hayırlısıyla beklemek, neticenin müspet olacağına inanmak durumundayız…

14 Aralık 2023 / BAZI DİZİLERE DAİR...

D kanalında birkaç haftadır seyrettiğimiz "Bir Derdim Var" isimli dizi final bölümüyle bitiyor. Gençlerin ruhî rahatsızlıklarını ve şahsiyet problemlerini bir psikiyatri kliniği etrafında işleyen dizi, keşke uzun süreli farklı konularla devam edebileydi. Çünkü son aylarda giderek artan facialı filmlerle aile ve sosyal ilişkilerdeki sağlıksız gidişatı üst üste işleyen TV kanalları "çare gösteren" gerilimlere yönelirse, tedavi edici, eğitici roller oynayabilir. Üniversitelerimizde "Psikoloji" veya PDR bölümlerinin neden bu kadar ilgi gördüğünü de anlamak zor değil..Cemiyetimiz her yönden sarsılıyor mu yoksa ? Aşarız inşallah...Uğraşmamız, düşünmemiz, anlamamız, yollar bulmamız. hem genç ve hem de tecrübeli uzmanlara kulak vermemiz, bilimin sesini dinlememiz gerekir. Tasavvufun modern psikoloji ile uzlaşması da önemli gibi görünüyor...Hele "TRT 1'deki 130. bölümüne yaklaştığımız uzun soluklu "Gönül Dağı" dizisinde olduğu gibi...Bu dizilerdeki Türkçeyi ve senaryo ustalığını da ciddiye alıyorum...

13 Aralık 2022 / TRT2'de "Anaga Aparar Jol / Anneye Giden Yol" isimli bir Kazak filmi seyrediyorum. Lenin/Stalin 1935-45 arası İkinci Dünya Savaşı yıllarında çekilen sıkıntılar, açlıklar, zulümler, üstüste nesil kayıpları. Mevcut bilgilerimle birleştirip düşündüm, üzüldüm. Sinema ve bunun televizyon yoluyla yayılması, yorumu önemli. Eğitimde faydalanılmalı, ders olmalı. Edebiyat, senaryo ve film ile tarih felsefesi bir araya gelince ruhen ve fikren sağlıklı ve şahsiyetli nesiller yetiştirilir.. Youtube'dan indirip seyretmenizi isterdim..

11 Aralık 2022 / KORKUT ATA'NIN RUHU Ş D OLSUN...

ATV'deki "Kim Milyoner Olmak İster" yarışmasındaki milyonluk soruyu beğendik. Delikanlı keşke bu kitabın tamamını okumuş olaydı. "Dede Korkut Hikâyeleri" nice milyonlara değer eşsiz bir eserdir. Türkçenin en mükemmel eserlerinin ilk ikisi, üçü arasındadır. Baş eser şüphesiz KÖKTÜRK YAZITLARI yahut ORHUN ABİDELERİ'dir. İstiklal Marşı nasıl bütün çocuklarımıza ezberletiliyor ve sevdiriliyorsa Dede Korkut Hikâyeleri de küçük yaşlardan itibaren renkli resimli kitaplarla yayılıyor ve sonra edebî yorumları yapılarak anlatılıyor olmalıdır. "Kendi millî kültürünün temel kaynakları, en zeki çocuklarına bile tanıtılamamış bir eğitime nasıl 'millî' vasfı verilebilir ? " diye sormaktan kendimi alamıyorum. Kahramanı, "Resul Aleyhisselam zamanına yakın Oğuz'da Korkut Ata derler birer koptu" diye tanıtılan Kitab-ı Dede Korkut, bütün eğitim kademelerinde okunup değerlendirilmesi gereken her bakımdan millî bir Türk Klasiğidir. Okutulup tanıtılmaması ve ihmal edilmesi, gafletten öte bir cehalettir...

11 Aralık 2021 / Tunus’a Türkçe, ana dillerinin yanısıra bayrakları kadar yakışıyor...

Tebrik ederim...Maşallah..Türkçe Dünya Dilidir. Türkleri seven Türkçeyi de sever...Biz de onları severiz. Türkçe, sevginin ve kardeşliğin dilidir. Beni çok çook duygulandırdınız. Hepinizin hilallerinize, yıldızlarınıza ve bayraklarınıza dünya kurban olsun. Size helal olsun, Türkçe ve Türk tavrı-edası yayılsın ki dil neymiş, üslup neymiş, cihan anlasın. 

Aferin Dr. Maksut YILDIRAN Bey.. Kimin öğrencisi ve arkadaşı ?

11 Aralık 2020 · Altı asırda, adım adım, büyük fedakârlıklarla, Selçuklu'nun mirası üzerinde âdeta yeniden kurulan Koca bir Devletin nasıl da üst üste gaflet ve ihanetlerle bu kadar hızlı yıkılabildiğinin acı hikâyelerini seyrettiğimiz PAYİTAHT-ABDÜLHAMİD dizisinden can yakıcı bir cümle: "Size yabancı bir nesil yetiştirecekler Hünkârım, sizi yalnızlaştıracaklar..."

22 Aralık 2023 / Birkaç yıldır "Profesör" olması beklenen Doç.Dr. Mustafa ALTUN Bey, Üniversite yıllarından önce İstanbul'daki arkadaş çevremde tanıdığım; efendi, çalışkan, medeni bir gençti. Yıllar içinde kendini yetiştirdi. Tarihî Türkçe Metinleri, Yabancılara Türkçe Eğitimi ve Dilbilimi sahalarında devam etmekte olan gayretleri ile tanınır ve takdir edilir oldu. Sakarya TÖMER kuruluşunda birlikte çalıştık. "hem muhalif hem muvafık" olması ona bazen zarar vermiş midir, bilemem. Bu gibi durumlarda ben "uzlaşmacı" olmayı ve "köprüleri atmama"yı tercih etmişimdir. Doç. Dr. Mustafa ALTUN Beye sağlık ve afiyetler diliyorum...