Öğretmen Akademisine Doğru

Bütün bu sıraladıklarımızı, tekliflerimizi hazırlayacağımız ihtisas merkezi; üniversitelerimizin ilgili bölümleriyle daimi işbirliği içinde olması gereken Öğretmen Akademisi; bir türlü gerçekleştirilemeyen milli eğitim idealidir. Bu memlekette daha Osmanlı döneminde Harp Akademileri kurulurken, nasıl olmuştur, kimler engel olmuştur da Öğretmen Akademisi kurulamamıştır, anlamak mümkün değildir? Bu ülkenin askeri eğitiminde, yüksek harb sanatını tahsil edecek ''kurmay subay''a ihtiyacı vardır da ; sivil müesseselerinin en önemlilerinden olan çeşitli Öğretmen Okullarının, Eğitim Enstitüleri,Yüksek Öğretmen Okulları, Fen-Edebiyat ve Eğitim Fakültelerinin de üzerinde olması beklenen mesleki ve akademik seviyede lisans üstü eğitim verilen bir Öğretmen Akademisini bitirecek "Kurmay-Alanında Uzman" öğretmenlere , yöneticilere ihtiyacı yok'' mudur? Dram buradadır. Bir milyon öğretmenin onda biri (100.000 kişi) yüksek lisansa, 40' ta biri de (25.000) doktoraya yönlendirilemez, teşvik edilemez miydi? Günümüz üniversitelerinin temel alanlarda doktora yapanlarının ve öğretim üyesi olanlarının tamamına yakını, kendi gayretleriyle, zorluklarla boğuşarak akademisyen olan öğretmenlerdir. Bugün dahi durum aynı yöndedir. Biz ,Milli Eğitim teşkilatında görev alacak öğretmenlerden temayüz edenlerin Öğretmen Akademisi'nde ihtisas yaparak on binlerce okulumuzda daha verimli olabileceklerini düşünmekteyiz. Bu düşünceyi kuvveden fiile çıkarmak zor değildir. Kanun teklifi hazırlanır, tanıtılır ve kabul edilir. Bu müessesenin ve diğer Akademilerin ''Türk Akademileri'' çatısı altında ayrı birer ''Milli Akademiler'' haline gelmesi de kısmen , Atatürk' ün hayalleri ve temennileri arasında idi.Gelecek nesiller kadar yetişmiş kadroların da tecrübelerini geliştirecekleri ve genç meslektaşları ile paylaşacakları "Öğretmen Akademisi"nin emsali, Batı'da bir asırdan uzun zamandan beri vardır. Bir örneği de Fransa'daki "Ecole Normale Superior" / Yüksek Öğretmen Okulu'nun muadili" nin de dahil olduğu ''L'academia Francaise / Fransız Akademisi"dir.Herkesi; ''sıradan'', aynı tezgahtan çıkmış, kalabalıktan herhangi biri yapmak yerine, temayüz etmiş, ''nevi şahsına münhasır / yalnız kendine benzer şahsiyet'' halinde itibar sahibi insanlar olarak hazırlamak, '' Milli Eğitim siyasetimizin temeli'' olmalı değil midir? Bu iş kendiliğinden olmaz , ''Testi, çeşme başında kendi dolası değil!'' Bir muharrik lazımdır. Akademiyle kastımız, eğitim camiasında bir mensubiyet şuur ve duygusu geliştirmektir. Galatasaraylılık, Harbiyelilik , Mülkiyelilik.gibi, yok edilen Yüksek Öğretmenli, İmam-Hatipli-Yüksek İslam Enstitülü. ruhunun daha ileri seviyesi niçin "Akademi Mezunu Öğretmenler"le yeni bir renk ve özellik kazanmasın ? Aynı planlama, farklı meslek ve branşları da içine alabilir. Memleket çocuklarının bir kısmını, Fen liseleri, Anadolu Liseleri, İmam-Hatip Liseleri" yle kurtardığımız düşünülürken, belki diğer yüzde elliyi ihmal ettiğimizi düşünmeyecek miyiz? Halbuki bütün çocuklar bizim. Temel eğitim, milli-ahlaki-insani planda hepsine lazım. Türkiye'nin, İslam dünyası kadar insanlığın meselelerine de hazırlıklı müteşebbis ufuklu nesilleri ancak '' Çok programlı okullarda, akademi kültürümüzden geçmiş hocaların rahle-i tedrisi içinde yetişirlerse ne ala. Fakat eğitimi bu günkü rengarenk haline bırakırsak İmam Hatiplilerden "Notre Dame de Siyon"lara Alman, Avusturya, İtalyan liselerine, Robert Kolejlerine , Cemaat vakıf okullarına, "güya çağdaş'' başka kuruluşlara kadar yelpazeyi genişletirsek, bu her biri aynı telden çalan, eşi görülmemiş "çok uluslu koro'', yarın canımıza okuyabilir. Biz "milli-İslami-insani" temeller içinde ilmin, demokrasinin kurallarına ayarlı ve açık bir çok sesliliği "Mevlana'nın pergeli'' misaliyle ancak doğru buluyoruz. Pergelin iki ayağı da serbest bırakılamaz. Biri dünyaya açık, diğeri bizde kalacak ki Hz. Pir'in meramı anlaşılmış olsun. Oyuna getirildiğimizi anlamak için yeni vuslat baharlarını beklemenin, gaflet hadlerini aştığını düşünmekteyiz . Gözümüzü açıp dünyaya bakalım. Onlar hem millidir hem evrenseldir. Herkesi aynı kalıba koymazlar. Seviye grupları oluştururlar, her alanda rekabete açık eğitim faaliyetleriyle maddi ve manevi kalkınmalarını zamanın şartlarına uygun hale getirirler. Sürekli murakabelerle ecdadın "teyakkuz" dediği daimi uyanıklık hallerini demokratik bir şuura dönüştürürler. Bu noktada Öğretim Üyesi yetiştirme meselesi de günün şartları içinde yeniden ele alınmak durumundadır. BİLİM ADAMI YETİŞTİRME STRATEJİSİ ÜZERİNE BAZI TESPİTLER Milletlerin geleceği; yetişmekte olan nesillerin hangi dönemlerde ne durumda olduklarının tespit ve takibine, ileriye doğru nasıl gideceklerinin bilinmesine, dünyadaki gelişmelere paralel olarak tedbirler alınmasına, yenilik ve düzeltmeler yapılmasına, özeleştiriye açık demokrat düşüncenin yerleşmiş olmasına bağlıdır. Eğitim, bu idealleri gerçekleştirmek için vardır. Çocuklarını, gençlerini ve yetişkinlerini ″beşikten mezara kadar″ süren yolculukta hayatın içinde nereden nereye götürdüğünü açıklayabilen ″nasıl ve niçin″lere cevap verebilen bir eğitim felsefesi ve planlaması daima var sayılmıştır. Fakat problemler toplumun bütününü ikna edecek tarz ve üslupta çözülememektedir. Cumhuriyet Döneminin eğitim felsefesinde hareket noktası olarak ″Maarif işlerinde behemehal muzaffer olmak″ gerektiği, ″en mühim ve feyizli vazifelerimiz″den birinin bu olduğu sık sık söylenir, 90 yıldır bütün bunlar bilinir. Fakat ″bu zaferin temini için hepimizin yek-can, yek-fikir olarak esaslı bir program üzerinde çalışması″ hususunda, aziz milletimize ikna edici açıklamalar yapıldığını söylemek zordur. Eğitim işlerinde hedeflere varmak, nedense, hep bir sonraki neslin bakanlarına bırakılmaktadır. Son yarım asrı; çocuk, genç ve yetişkin olarak yaşayan bizim nesil, maarifimiz üzerinde konuşacak, eleştirecek ve teklif getirecek tecrübelere sahip bulunmaktadır. Söylediklerimizin ve yazdıklarımızın gelecek nesiller için önem arzettiğini düşünmekteyiz. Milletimiz, bu memlekette bin yıla yaklaşan bir medeniyet kurma ve insan yetiştirme kabiliyetinin sahibidir. Hem ülkesine hem insanlığa açılan bir ufukla eğitim meselelerimizi yoruma tabi tutmak zorundayız. İçinde yaşanılan sıkıntılar ancak tecrübeye dayalı ilmin ve irfanın desteğiyle aşılabilir. Bir ülkenin geleceğinin inşa edilmesinde, üniversitelerin tartışılmaz bir rolü vardır. Yüzlerce yıldır bilim hayatı üzerinde tecrübeler kazanmış milletler, insanlığın yarınını kurmada ve toplum düzenini sağlamada da başarılı olmuşlardır. Üniversiteler, kendi bilim kadrolarını yeni yetişen elemanlarla güçlendirerek istikbale emin adımlarla ilerleyebilirler. Yeni bilim yuvaları kuruldukça artan rekabet düzeni içinde dünyadaki gelişmeleri daha yakından takip etmek ve bilim yarışında söyleyecek sözü olanlar arasına katılmak imkanı doğar. Bu bakımdan ülkemizde son on yıl içinde sayıları artan ve daha da artması beklenen üniversitelerimiz için dünyadaki gelişmeleri yakından takip edebilecek genç bilim adamları yetiştirme politikalarının gözden geçirilmesi son derece önem taşımaktadır. Gelecek on yılların endişesi içinde, eğitim plan ve programlarını sürekli iyileştirme tabir ettikleri ″muhafazakar-yenilikçi″ metotlarla yeniden ele alan, toparlayan, düzelten gelişmiş ülkeler arasında yer aldığımıza göre, maarifimizin kurmay kadrolarının, aydınlarımızı ve halkımızı olup bitenlerden yahut olabileceklerden haberdar etmelerini beklemeleri tabiidir. Biz, Milli Eğitim'de ″Öğretmen ve öğretim üyesi yetiştirme″ işinin, meselenin belkemiğini teşkil ettiğini düşünüyoruz. Bu konuda vizyonumuz, ufkumuz nedir? Bunları yüksek sesle dile getirmek durumundayız. ÖĞRETMEN VE ÖĞRETİM ÜYESİ YETİŞTİRME İlköğretim ve Ortaöğretimin değişik seviyeleri için öğretmen yetiştirme konusunda 1848'lere kadar giden 170 yıla yaklaşan bir tecrübemiz vardır. Zaman zaman çok da başarılı olunmuştur. Fakat sistem ve gelenekle fazla oynanmıştır. Sık değişen bakanlarla birlikte başarılı uygulamalar kaldırılmış, romantik hatıralarla avunan bazı okulların mezunları çağın değişmelerine göre teklifler getirmek yerine, yeni uygulamaları suçlamakla yetinmişlerdir. Halbuki ″Darülmuallimat″tan Köy Enstitülerine, Eğitim Enstitülerine, Yüksek Öğretmen Okullarına, İlköğretmen Okullarına , Anadolu Öğretmen Liseleri ve Eğitim Fakültelerine,. doğru uzanan öğretmen yetiştirme yolunda ″sil baştan″ anlayışları yerine her bir dönemin olumlu tarafları sonraya taşınabilseydi bugün mükemmel bir ″öğretmen ve öğretim üyesi yetiştirme″ politikamız olacaktı.Kaybedilen zaman telafi edilemese de geleceğin kurtarılması mümkün olabilir. Her meslek gibi öğretmenlik ve öğretim üyeliği de değer ifade etmektedir. Ancak ″Hocalık″ mesleğinin ″Muallim″ sıfatını alacak eğitici-öğreticisinin, ″bilge ve bilgin″de olması beklenen bu alanın mensuplarının, en layık ve en iyilerden seçilmesi, titizlik gösterilmesi gereken bir husustur. Öğretmen veya öğretim elemanı olacaklar adaylar, ince bir dikkatle seçilmelidir. Ruh ve beden sağlığı yerinde, çalışkan, idealist, fedakar, insan sevgisiyle dolu, okuyan, düşünen, kendini sürekli yenileyen ve geliştiren gençleri seçmek, öğretmenlik ve ilim aşkıyla yetiştirmek zor değildir. Seçilen gençleri öğretim üyeliğine hazırlamak da planlı bir çalışmayı gerektirir. Her meslekte fakülte eğitimi şart olduğuna göre üniversiteye gelen her bölümdeki 100 gençten 50'si yarış duygusu içinde yüksek lisansa, onların da yarısı doktoraya özendirilmelidir. Fakültenin ikinci yarıyılından itibaren bu tespitler yapılmalı, bütün bölümlerdeki öğrencilere bu tatlı rekabet duygusu aşılanmalıdır. Her yüksek lisans yahut doktora yapan gencin öğretim üyeliğine yönlendirilmesi gerekmez. Fakat bilime, okumaya, araştırmaya zaten yatkın olan bir üniversitelinin heyecanı ve ideali, gençlerde ilerisi için projeler hazırlama, ümitle geleceğe bakma, insanlık için büyük davalara gönül verme konusunda filozofça görüşler gelişmesine vesile olacaktır. Öğretim üyesi adayı, herhangi birisi olmadığını bilmelidir. 10, 20, 30 yıllık zaman dilimleri içinde, akademik kariyer basamaklarında kendisinden ferdi-milli-milletlerarası planda beklenen verimi gösterebilmek için nasıl hazırlanacağının yol haritasına sahip bulunmalıdır. Sadece alanıyla ilgili bilgi birikiminin ve bilimsel çalışmanın yetmediğini, fikri bakış güveni ve sanatsal eğilimlerinin de gelişmesine ihtiyacı olduğunu anlamalı, alanını yaşama tarzı haline getirirken bunun dışında da bir hayatın akıp gittiğini unutmamalıdır. Biz buna ″ufuk sahibi olmak″ veya ″çok yönlü düşünmek″ denildiğini biliriz. Öğretim üyesi adayı, kendisinin niye seçildiğinin farkında ve şuurunda olan bir şahsiyettir. Çünkü herkes öğretim üyesi olamaz. Bu meslek,sabır ve aşk ile çalışmayı, alanıyla ilgili ne varsa okumayı ve araştırmayı , bilmedikleri hususunda susmayı, ihtiyatlı konuşmayı gerektirir. Ve nihayet, eskilerin ″Dün mektebe gitmiş bugün üstad olayım der″ siteminin manasını anlayıp bilim ve bilgelik yolculuğunun zamanla gerçekleştiğini, acı sabrın tatlı meyvesine iradeyle ve gayretle ulaşılacağını idrak etmeyi gerektirir. Klasik eğitim sistemlerindeki ″çırak-kalfa-usta″ geleneği ne yazık ki derin yaralar almıştır. Daha birinci merhalede , usta iddiaları içindeki gençlerin etrafınızda çoğaldığını görüyorsanız gelecekte üniversitelerimizin hali yaman olacak demektir. ″,″Mistik tecrübelerle pişmemiş″, ″Haddini bilmenin erdem olduğunu anlamamış″ genç akademisyenlerle yarını kurtaramayız. Ben Anadolu'daki bin yıllık insan yetiştirme geleneğimizde, olgun insan tabiriyle sadeleştirdiğimiz ″insan-ı kamil″ modelinin en çok hocalara yakıştığını ve gençlere bu bakış tarzının da kazandırılması gerektiğini düşünmekteyim. Bilim yapmaya yönelen bir genç, önce haddini bilmeyi, bilmediğini bilmeyi ve medeni-demokrat tavırlar geliştirmeyi, soru sormayı, soruya tahammül etmeyi anlamalıdır. İncitmeden anlatmayı ve öfkeyi kontrol etmeyi de kolay sanmamak lazımdır. İnsan cevherinde var olan bu meziyetler de eğitimle kazanılır. Avrupa'da, Amerika'da, Asya'da; gelişmelerini ekonomi, teknoloji ve demokratik hukuka borçlu ülkeler, ″yeni yüzyılın endişesi içinde″ eğitimde yeni tedbirler almakta, kendi gelecekleri için ″tehlikede olan millet″ uyarıları yapmakta ve ″zihniyet kapalılığı″nı aşmak için ″köklü reform″ çalışmalarına hazırlanma yolunda kongre üstüne kongre düzenlenmektedirler. Nasıl bir eğitim sistemi içinde, hangi özelliklere sahip öğretim üye ve yardımcıları yetiştirileceği planlaması, geniş katılımlı istişari ve aceleye getirilmemiş toplantılarda görüşülüp karara bağlanabilir.