14 Kasım 2018 / ÇEHRELERDE ARANAN…Çocukluğumuzda birçok köylüde, kasabalıda ve hatta şehirlide görürdüm.

Yüzleri güleçti. Ya şimdi marka giyimli asık suratlılar ? "Bazı insanlar gördüm üzerlerinde adeta elbise yoktu, bazı elbiseler gördüm içinde insan yoktu..." diyesim geldi.

14 Kasım 2016 BÜTÜN KONUŞULANLARI BELGELEMEK…Bir gün gerçek olur mu ? Konuşulanlar yazıya geçse...İrademiz dahilinde düzeltilse ve belgelenip dosyalansa...Sohbetler ve derslerde konuşulanlar unutulup gitmese ...ve bu sebeple , insanların ağzından çıkanı kulağı duysa da daha dikkatli konuşsalar...Belki bir gün...

14 Kasım 2016 / DİYARBAKIRLIDAN DİYARBAKIRLIYA YOL GİDER…Diyarbakırlı'dan Diyarbakırlı'ya fark var demek ki !...Süleyman Nazif, Ali Emiri Efendi, Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Tarancı, Celal Güzelses, Prof.Dr.A.Akgündüz ve Prof.Dr.Gazi Yaşargil…daha nicelerini..... de unutmamalı ve asla istikbalden ümitsiz olmamalı...Gün doğmadan neler doğar..Mevla görelim neyler...

16 Kasım2021 / Türkçenin güzide şairlerinden, Diyarbakır'ın ve İstanbul'un has evladı, DİRİLİŞ davasının yorulmaz neferi, Necip Fazıl'ın sadık muakkibi SEZAİ KARAKOÇ Bey'in vefat ettiğini öğrendik. Allah rahmet eylesin. Kendisini zaman zaman Kadıköy vapurunda Eminönü'ne müteveccihen giderken görür, selamlar, mütevazı efendiliğine saygı duyardım. Kitaplarını 50 yıl kadar önce, Üniversite çağlarımda okumuş, üslubunu beğenmiştim. "Sütun 1-2 ve "İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü" ile şiir kitaplarını hâlâ saklar ve okurum.. Eserleri üzerinde bazı bitirme tezleri de yaptırdım. Türk fikir ve edebiyat hayatının, son devirde ender yetişen mütefekkir yazar ve şairlerindendi. Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Eserleri okunsun ve istifade edilsin inşallah..

17 Kasım 2022 / YAKIN ve UZAK TARİHE BAKABİLMEK..Bu rahmetli Sultan Vahideddin; Fatihlerin, Yavuzların torunu Sultan, damatları Ferit Paşa ve avanesiyle birlikte hangi yabancı cemiyetin üyesi veya "muhibbi"ydi ? Yazar mısınız ve niçin ? Bu aziz vatan, Mondros ve Sevr'den nasıl kurtuldu ? Sevr'in çizdiği tablo ve harita neydi ? Doğduğunuz Denizli kime kalıyordu ey kendi ifadesiyle "fakir-i pür-taksir", Evliya Çelebi diliyle "hakir-i pür-taksir.." biraderim , arkadaşım,10 bin kitabın sahibi memleket evladı Ekrem Kaftan Bey ? Keşke öyle olmasaydı. Dün derste "Keşke hanedan üyeleri İstanbul'da devlet gözetiminde kalabilselerdi.." diye temennimi ifade etmiştim azizim ama o zamanın şartlarını tarihçilerimiz belgeleriyle ortaya koymalıdırlar. Mısıroğlu bakışı yetmez...İnsaflı olalım. Duygularımız ve bakışlarımız yakındır ama tafsilatta ihtilafımız olabilir..   "Senin benim atam.." gibi sözler hoş değildir. Dedikoduyu değil hasbi sohbeti ve belgelerle konuşulmasını ve yazılmasını tercih ederim. Bir gün inşallah çay sohbeti yapalım. Şiirlerinizi buradaki adresime gönderirseniz, okur, düşünür ve acizane kanatimizi samimiyetle, zevkimiz ve ihtisasımız ölçüsünde yazarız. Zaten buraya koyduğunuz Beyatlı tarzı şiirlerinizi okumakta ve beğenmekteyiz. Beyatlı çıraklığınızın devamını dileriz. Bir gün ustası da olursunuz inşallah...

18 Kasım 2022 / KAPILAR…İçimiz dışımız kapılarla doludur üstadım.. Marifet "bâbü'l-ebvâb"ı, kapılar kapısını bulmada..İnşallah.. Kapıdan kapıya koşmakta, "başımızı daşdan daşa urmaktayız", daha 41. kapıyı bile bulamadık. Selam ve muhabbetlerimizle efendim biraderim Sait Başer Bey...

20 Kasım 2022 / Dil, elbette kelimelerden sözlü-yazılı metinlere yükselen mucizevî bir servettir. Rahmetli hocamız Günay Karaağaç'ın ömrü vefa etseydi daha ileri yorumlara gidecekti. Mekânı cennet olsun. Eserleri, makaleleri çizilerek ve düşünerek okunmalı, okutulmalıdır.

20 Kasım 2022 / Dün, (19 Kasım 2022) İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nin muhteşem konferans salonunda, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı kurucu başkanı, rahmetli Prof.Dr. TURAN YAZGAN hocamızın vefatının 10. yılı münasebetiyle asil bir tören yapıldı. Rahmetlinin adına her yıl verilen

TÜRK DÜNYASI BÜYÜK ÖDÜLÜ'nün dokuzuncusu bu yıl, asırlık çınar 96 yaşındaki Prof. Dr. ORHAN TÜRKDOĞAN'a takdim edildi. Yıllar önce tanımaktan, dinlemekten ve 2004'te Ziya Gökalp'in 80. vefat yılında kendisiyle Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'nda aynı kürsüyü paylaşmaktan iftihar ettiğim hocamıza sağlık içinde nice yıllar diliyoruz.. Orada, son 50-60 yılın saçları ağarmış, Türkçü-Ülkücü iki, üç neslini de tekrar gördük, konuştuk, selamlaştık. Konuşmalardan sonra program 40 kişilik muhteşem Türk Müziği fasıl grubunun konseriyle taçlandı. Ben sözleri merhum Mehmet Âkif'e ait "Ezelden aşinanım, hem zebanımsın.." şarkısıyla birlikte yavaş adımlarla salonun balkonunda gezinip, resim sergisini inceledikten sonra da öğrenciliğimde yaptığım gibi Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı'na ve Sahaflar'a daldım. Kapalıçarşı yönüyle Nuruosmaniye ve Cağaloğlu'na, yanımdaki genç Edebiyat Öğretmenine o yılları anlatarak; bir zamanların MTTB, Mücadele Birliği, TMTF ve o zamanın ilk İstanbul Ülkü Ocakları, Eski Milliyet, Tercüman ve Hürriyet Gazeteleri'yle Edebiyat Vakfı'nın ilk yeri Yeşilay'ın önünden geçerken 50-55 yıl öncesini tekrar hatırladım. Nihayet Cağaloğlu Yokuşundan inerek Marmaray'a vasıl olup, Erenköy İstasyonunda indikten sonra türküler mırıldanarak evimize müteveccihen yola koyuldum.

21Kasım2015 / Devletin konuşacağı yerde milletin dua etmekten başka ne gücü olabilir ki ? Yoksa bir Dünya Savaşı arifesi midir ? Fırtınalar kopuyor.Uzakdoğudan savaş gemileri müttefiklerine yardıma ge liyormuş..İnanılır gibi değil..Ne günlere kaldık..Yine dağ başını duman mı alıyor ? Allah milletimizi,ümmetimizi,masum insanlığı korusun.Devletimize ve ordumuza eksilmeyen sonsuz güçler ihsan etsin.Zalimleri de kahr u perişan eylesin...

21 Kasım 2022 /  İNTİBALAR…Cafer bey, yazınızı okudum, beğendim. Mehmet Kaplan'ın tahlil metodunu uygulamışsın. Sözü tafsilata boğmadan bağlaman iyi olmuş. Öğrencilerinin bu tarz yazılara değer verdiği kanaatindeyim. O Yunus Emre İstasyonunu ben biliyorum. 1978-79'da tesadüfen orada inmiş ve bir kaç saat "uçurum" dediği, çukurca mezar yerini gezmiştim. Orada, gelecek yeni treni beklerken  bir Maocu ODTÜ'lü gençle tartışmıştım. Çukurun yukarısında da Bakanlığın yaptırdığı bir makam var. Bu “Mukaddes Uçurum” yazısı, rahmetlinin en sevdiğim yazılarının başındadır, sınıflarda gözlerim dolarak okuduğum bir yazısıdır. Bu yazıdan ilhamla,1994 veya 95'te ortanca oğlum için bir hikâye yazmıştım, o da lisesinde girdiği yarışmada birinci olmuştu. Verdikleri ödül de Hasan İzzettin Dinamo'nun militanca bir kitabıydı.Anla dramı..Kaplan Bey nerede Dinamo nerede ? Aslında ikisi de ayrı dramların çocukları.  Çalışmalarının devamını diler, yabancı dil saçmalığını aşarak tez zamanda doçent, profesör olmanı temenni ederim.Bazıları unvandan anlıyor. Sözümü ciddiye al. Selam ve muhabbetlerimle kardeşim.

22Kasım 2012 / Türkün büyük evlâdı PROF. TURAN YAZGAN bu dünyadan göçtü. Hayatını vererek yaşamıştı. İdealist insan tipinin şâhâne örneğiydi. Yüksek karakterli oluşun, başı dik yaşamanın ve yalnız Allah'a hesab verecek şekilde yaşamanın âbidesiydi. İlhan Ayverdi'ye göre, " Bu devirde Alperen görmek isteyen Turan Hoca'ya bakmalıydı". Yılmaz Öztuna'ya göre Adsız'dan sonra gelen tek büyük idealistti. Muhtemelen tarihin hükmü de tarihçinin bu ifadesi olacaktır. Türklüğün başı sağolsun. Aziz Hocamızın rûhu şâd olsun!

23 Kasım 2019 / PROF.DR: TURAN GÜVEN; Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'ndan yetişmiş, efendiliğini ve fikriyatını örnek aldığımız, İstanbul'da adını duydukça gururlandığımız biriydi. Onun ve dava arkadaşlarının ilim hayatına girmesini ve yükselmesini duyup öğrenmiş, Anadolu çocuklarının da "Devletimizin kanatları altında" yıllarca "parasız yatılı" okuyup mütevazı ve fakirane imkânlarla da "gönül zengini" bir hayat sürebileceğini anlamıştık. Rahmetli, neslini tanıyıp imrendiğimiz ağabeylerden hatıra bir çehreydi..Bilmem ki böyle bir nesil bir daha yetişir mi ?  Allah büyüktür...Akademik bir toplantıda ortanca oğlumla tanışmışlar, Çapa Yüksek Öğretmen Okulundan  bahsetmişler. Geçen yıl kendisiyle yaptığımız telefon görüşmesi son hatıra imiş..Ruhu şad, mekânı cennet olsun

***.

26 Aralık 2021,   HATIRALARI YAD ETMEK, İHTİYAÇTIR… 49-50 yıl önceye giderek Ortaköy’deki o binayı tanıyacak olan var mı içinizde ? Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesi  Ben evvelsi gün bir davete icabet ederek gittim. İsa Kocakaplan kardeşimle orada liseli gençlere hitaben Yunus Emre'yi yad ettik. 50 yıl önce Turgut Güler biraderimle paylaştığımız üst kattaki odaya, yanındaki rahmetli arkadaşlarımız Sıtkı Turan ile Halil Yavuz'un odalarına, duvarlarına, kapılarına elimizi sürdük, hüzünlendik, sevindik,  "Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer... Bir varmış, bir yokmuş...” dedik ve hüzünlendik

*

18 Aralık 2022,  RAHMETLİ ANNEM ve  SEVDİĞİ ŞARKILAR...

Sevgili Annem Safiye Hanım'ı geçen yılın 17 Aralık'ında  kaybetmiştik ve ertesi gün  doğduğu topraklar olan Amasya'nın Taşova'sında ikindi namazını takiben dualarla, asıl vatanına, ebediyete uğurlamıştık. Rahmet-i Rahman'a kavuşan annem, ben küçükken zaman zaman "Ana başta tac imiş, her derde ilâc imiş, bir evlat pîr olsa da anaya muhtac imiş.." derdi de ben o günkü küçük aklımla kendi anasına da gönderme yapan bu sözleri layıkıyla anlayamazdım. Yıllar su gibi akıp gitti. Ben 70'ine dayanmış adam, "Başımdaki tacın toprağa düşmesiyle" benden başka kimsenin anlayamayacağı ve hissedemeyeceği derin bir "anasızlık yalnızlığı"na düştüm. Biz onunla "binbir yalnızlık /yetimlik / öksüzlük" zamanları yaşadık. Bir insanın her şeyleri, malı mülkü vesairesi olabilirmiş ama ana bambaşka bir servetmiş, gözlerine "kuzum, evladım !" diye bakan, ta bebekliğinde sarıp sarmaladığı, canından bir parça olarak taşıdığı, garip de olsa bir anası varsa, baba yokluğunun açtığı boşluk dolabilirmiş. Ananız nerede ve kaç yaşında olursa olsun, nefes alıyorsa ve sesini duyuyorsanız, rahatlarmışsınız. Kim ne derse desin, ana-evlat yakınlığını anlayan anlar. Yaygarasız, sessiz ve derinden bir sıcaklıktır bu. Onun, gencecik bir gelinken "ince hastalığa" yakalanıp Amasya'ya dönerek benden ayrılmak zorunda bırakıldığı yıllarda; yaşlı gözleri elindeki dantelde, radyodan öğrendiği türkü ve şarkılarla avunduğunu anlatışını; "Gün batar kuşlar döner, dönmez o yoldan beklenen.." diye mırıldandığını, sonra "Karadır kaşların ferman yazdırır.." türküsünün devamındaki "Yaramı sarmaya yâr kendi gelsin..."nağmesiyle o zaman 2-3 yaşlarında Zile'de kalan beni kastettiğini; "Keklik dağlarda şagılar, yavrum yavrum diye ağlar.." sözleriyle derdine dert eklediğini, 7-8 yaşlarımda o güzel sesiyle mütebessim ve memnun hem söyleyip hem anlattığını hatırlıyorum..Yine bir gün odalardan birinde iş yaparken nağmeyle mırıldanan anamın ahenkdar sesini duymuştum : “Uyu demeye geldim, yarı görmeye geldim; yârim yâren nerende, merhem olmaya geldim…” Bu türkülerdeki derin hasret yüklü mânayı şimdi daha iyi anlıyorum… Kendimi bilmeye başladığım, ilkokula başlayacağım günlerde, 6 yaşımda rahmetli babamın -anam görsün diye- beni ilk defa götürdüğü “Amasya'nın Çilehane"sinde etrafımı saran 8-10 genç hanımdan biri oydu ve ötekilerden çook çoook farklıydı. Yılların hasretiyle onun yanaklarından benim yüzüme süzülen sevinç gözyaşlarını ben hiç unutmadım. Babamın beni ona bırakarak Zile'de rahmetli olduğu 1960 Ekim'inin başlarında, ortalarda kalır gibi olduğum günlerde, terli elleriyle küçücük ellerimi sıkıca tutup okul müdürü bir akrabamızın kapısını çalarak "N'olur, çocuğumu okutun.." yalvarışını nasıl unuturum ?.. Okuma yazma bilmeyen ümmi anam, benim kurtulmam için tek çarenin, okuyup da adam olmam olduğunu, "Analar Diyarı Anadolu"muzun yegâne gerçeği sayıldığını elbette biliyordu. 28-30 yaşlarında, beyaz yazması başında "anadan Kafkaslı-babadan Balkanlı" Anadolu kızı güzel anamın beni mütebessim gözleriyle sevdiği, dantel örmediği zamanlarda elinde tesbihle kimbilir bizim için hangi duaları mırıldandığı o garip yalnızlık yıllarını nasıl unuturum ? Bir varmış bir yokmuş. Yalan dünyanın sayısız yalanları arasında "ben koca dede" bu benzerini hiç yaşamadığım, gönlümden koparak içimi parçalayan hıçkırıklarımı, gözlerimi yıkayan yaşları, kendimden bile saklamaya çalışırken bir daha onun sesini duyamayacak olmanın, manalı bakışlarını artık göremeyecek olmanın gönül sızısını yeni bir hasret hatırası olarak son nefesime kadar muhafaza edeceğim. O sesi ister bin bir defa duyun isterseniz bir defa duyun, siz o sesin kime ait olduğunu asla unutmazsınız. İçimdeki 70 yıla yaklaşan hatıraları dualarla yâd ederken beni başsağlığı için arayan akraba, arkadaş ve öğrencilerime teşekkürler ediyor, benim dualarıma katılmalarınızı temenni ve arz ediyorum efendim.. Rahmet-i Rahman'a kavuşan bütün yakınlarınıza Fatihalar hediye ediyoruz. Şairin dediği gibi "Gelin, ey Fatihalar, Yasinler...", bir defa da Rahmetli analar için gelin.. Hepsinin ruhları şâd u hurrem, kabirleri pür-nûr, mekânları cennet olsun inşallah...

*

10 Aralık 2021, OTOBİYOGRAFİ OKUMAK..Aile kökleri, Bulgaristan Deliormanlı, kendisi Edirne doğumlu Rahmetli Şevket Süreyya AYDEMİR'in SUYU ARAYAN ADAM isimli otobiyografik romanını okumamışsanız, alın, okuyun, sonra konuşun. Ben  o kitabı üzüle üzüle, satırlarını çize çize, düşüne düşüne okudum, sonra “Tek Adam II. cilt” ile Millî Mücadele yıllarının, bildiğimi sandığım ıstıraplarla dolu sayfalarını okudum. Sonra diğer kitaplarını da okuyacağım. Tercih, keyif ve irade benimdir. Geçen yıl Elmalı Tefsirini (9 cilt), Evliya Çelebi Seyahatnamesini (10 cilt), Müzekkinnüfus'u , Maarifname'yi, Tazarruname'yi, Name-i Kudsi'yi, Tarih-i Ebu'l-Feth'i, Makalat'ı ve Pusat'ı okuyup bitirmiştim. Tarihi metinleri asılları ve Türkiye Türkçesine aktarılmış metinleriyle yan yana okudum. Yakında da Altan Deliorman'ın Mustafa Kemal Balkanlarda, Refik Halit Karay'ın Nilgün (üç cilt) kitaplarını tamamladım. Akşit Göktürk 'ün Sözün Ötesi ve Sümbülzade Vehbi'nin Surname'si de önümde, okumaktayım... Kulaktan dolma bilgiyle ne ilim olur ne de irfan. Okumaya mecbur ve mahkûmuz.. Ona göre...