1950 li yıllar. Liberal rüzgarların esmeye başladığı bir siyasi iklim.

Memlekete pek çok konuda özgürlük geldiği inkar edilemezdi ama siyaset meydanlarında, mecliste türeyen yeni nesil politikacılara ne demeliydi? Koltuk için din başta olmak üzere pek çok şeyi istismar etmekten kaçınmayan, işini bilen, vaziyete göre şekilden şekle giren bir politikacı tipiydi bu. Kasabalardan çıkıp “Angara”ya kapağı atan, milletin, memleketinse kendi menfaatlerini düşünen bu şark kurnazları elbette bir mizahçı olan Aziz Nesin’in gözünden kaçmamıştı.

Ama Aziz Nesin onlara kızdığı kadar her seçim zamanı bu politikacıların yalanlarına kanan, başlarına örülen onca çoraptan sonra hala onlardan medet uman halkına da kızıyordu.

Eseri "Zübük" , madrabaz politikacı tipine ve bu tipi yaratan toplumsal yapıya dair bir eleştiridir.

İster kitaptan okuyun, ister filmini seyredin “Zübük”ün.

Aziz Nesin’in 1961 yılında Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hayatının yalnızca 80’lerdeki ahvalini değil, bugünlerini bile ayna gibi yansıtan bir eser yazdığına hayranlıkla şahit olacaksınız.

Nesin’in yıllar içinde gerçekliğinden en ufak bir şey kaybetmeyen “sosyal kurgu” suna şapka çıkaracaksınız.

Zübük’de Türkiye'nin doğusunda bir ilçede çevresinin saflığından yararlanarak önce belediye başkanlığına, ardından milletvekilliğine yükselen açıkgöz Zübükzade İbrahim Bey’in yaşadıkları anlatılır.

Zübük, şu atasözü ile başlar:

t, kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgem sanırmış."

Bu söz,  konuştuğunda mangalda kül bırakmayan politikacı için söylenirmiş.

Öykülerde isim ve yer adı yoktur ancak yayınlandıktan sonra Aziz Nesin’e  savcılık eliyle bir yalanlama gelir… Yalanlamada bir eski milletvekili:

 ‘O yazıda anlattıkların var ya,’ diyor, ‘işte o işleri yapan benim…’

İlginç olan şu ki hikayeye esin kaynağı olan kişi, yalanlayandan önceki siyasetçilerdir.

Ama Zübük o kadar çoktu ki herkes üzerine alınmıştı..

Nesin anlatıyor:

 “Amasya’dan trenle Sivas’a geliyordum. Başka bir adamın adını daha trende duydum. Trendekiler, “siz onu daha çok duyacaksınız” dediler. Öyle de oldu. Sivas’ta herkes ondan konuşuyor. Oradan ayrılıncaya dek dinledim de dinledim, anlattılar da anlattılar. 1,90 boyundaymış. İleri gelenlerden biri gelmeye görsün, hemen kuzuları kestirir, zurnaları çaldırır, davullar vurdurur, köylüye halaylar çektirirmiş. Eskiden… Söylemeyeyim daha iyi… Okuması yazması yokmuş. Yükselmiş de yükselmiş.”

Size kimi hatırlatıyor?

Yerel seçimlerin arefesindeyiz.

Biz şehri emanet edecek “Şehremini” istiyoruz.

Bütün siyasi partilerin yöneticileri ise yerel kasaların başına geçecek zübük arıyor.

Biz yaşadığımız yerde seçim çalışması yapıyoruz

Zübükler Angara’daki otel lobilerinde.

Biz ilkelerin temel olduğunu anlatmaya çalışıyoruz,

Zübükler rantın peşinde.

Geçer akçenin “AKÇE” olduğu dedikodularına

Zübüklerin tedavülden hiç kalkmadığına,

Zübüklüğün memleketin kodlarına işlediğine,

Ve “biz” dediklerimin azınlıkta kaldığına hiç inanmak istemiyoruz.

Önümüzdeki günlerde ya zübüklerin tarihe karıştığını göreceğiz ya da Nesin’in kitabın sonlarında yazdığı:

Zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz.

Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz.

Benim için şimdilik tek amaç, buradan kurtulmak. Ama gerçekten zübüklerden, kendi zübüklüğümüzden kurtulabilecek miyiz? İşte bu soruya cevap veremediğim için nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Yeni gideceğim yerden sana mektup yazar, önce kendi zübüklüğümden kurtulup kurtulamadığımı anlatırım.”

Gerçekliği ile yüzleşeceğiz.

27.2.2024 Çorlu