Bundan önceki “Yeni Yılda Mutlu ve Umutlu Olmak” yazımızı beğendiğini bildiren okurlarımız; bunun gibi kısa anılar yazsan demeleri üzerine, “Nüktedan Atatürk!” kitabından seçtiğim birkaç anıyı sunmak istiyoruz:
- Atatürk sofra toplantılarının birinden, “Türk milleti ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?” diye bir soru attı ortaya… Sofradakiler görüşlerini açıklamaya başladı. Sıra Hasan Âli Yücel’e gelince Yücel, “Paşam, Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayarak duruma gelirse o zaman kurtulmuş olur,” dedi. Diğer konuklar da görüşlerini açıkladıktan sonra Atatürk,
“Hepiniz ilginç fikirler söylediniz, fakat” dedi Hasan Âli Yücel’i göstererek, “bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin düşündürmeye değer bir fikirdir.”
- Kurtuluş Savaşı’nı çeşitli cepheler de yakından izleyen Halide Edip Adıvar, İzmir’in kurtuluşundan sonra görevinin bittiğini düşünerek İstanbul’a dönmeye karar verdi. Veda etmek için Mustafa Kemal’i görmeye gittiğin de ona,
“Paşam, İzmir’i de aldık, artık biraz dinlenseniz, çok yoruldunuz” dedi.
Halide Edip’e alaycı bir bakış fırlatan Mustafa Kemal, şu cevabı verdi:
“Dinlenmek mi? Şimdi birbirimizle Kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz hanımefendi!”
- Kurtuluş zaferinden sonra Çankaya’daki basın toplantılarından birinde, bir gazeteci, “Paşa hazretleri savaşı neyle kazandınız?” diye sordu. Mustafa Kemal gülümsedi ve hiç duraksamadan şu karşılığı verdi: “Telgraf telleriyle!” (Gerçekten de, Kurtuluş Savaşı’nın nasıl yönetildiğini gösteren en önemli belgeler, telgraf metinleridir.)
- Atatürk, 15 Ocak 1930’da İstanbul Üniversitesi’ni ziyaret etmişti. Ayrılma saati geldiğinde Atatürk, “Bu sıcak çevreden insan kolay kolay ayrılamıyor, biraz daha oturalım” dedi. Bundan çok memnun olan rektör Muammer Raşit (Seviğ), “Onun içindir ki, biz burada ölmek istiyoruz,” diye karşılık verince, Atatürk itiraz ederek:
“Hayır,” dedi, “burada ölmek değil, yaşamak isteyiniz. Şimdi artık, askerler bile savaşı ölmeyerek kazanmaya çalışıyor.”
- Mondros Ateşkes Antlaşması sonunda, İtalya’yı temsilen Türkiye’de bulunan, daha sonra İtalya dışişleri bakanlığı da yapan Kont Sforza, Sunday Times gazetesinde yayımladığı bir yazısına göre, Mustafa Kemal’e, “Bu fikirlerinizin kaynağı kimdir?” diye sordu. Mustafa Kemal cevap verdi:
“Etimin ve sinirlerimin babası Ali Rıza Efendi’dir. Hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimiz babası Ziya Gökalp’tir.
- Atatürk, okumayı sever, zengin kütüphanesini yeni çıkan kitapları edinerek daha da zenginleştirdi. Ülke sorunlarıyla ilgili konularda, sadece uzmanları dinlemekle yetinmez, kendisi de okur, araştırır, onlarla tartışacak kadar bilgi sahibi olurdu. O günlerde, ziyaret için Dolmabahçe Sarayı’na gelen Moskova Büyükelçisi Vasıf Çınar, onu bir tarih kitabına gömülmüş olarak görünce, “Paşam”, dedi, “bu kadar tarih okuyup kafanı yorma; siz 19 Mayıs’ta Samsun’a, böyle kitap okuyarak mı çıktınız?” Okuduğu kitaptan başını kaldıran Atatürk hafifçe gülümseyerek, “Vasıf Bey, bizim çocukluğumuz fakirlikle geçti, elime üç-beş kuruş para geçince, bunun mutlaka yarısını kitaba verirdim. O zaman da böyle okurdum. Eğer aksini yapsaydım ben Atatürk olamazdım.” Dedi. (Süleyman Bulut, Nüktedan Atatürk, Kasım 2015, Can Sanat Yayınları)