İki haftadır elim varmıyor ne kaleme ne bilgisayarın tuşlarına.

Satırlar parmaklarımda düğümlenirken sözcükler boğazımda bir mıh gibi oturuyor yutkunamıyorum.
Çok şükür okuduğumu anlama kabiliyetim var.
Anlama kabiliyetimin yanı sıra, yeterli  ahlakım da var!
Kimsenin açıklamasının içerisinden bir cümleyi cımbızla çekerek onu linç edecek kadar vicdansız değilim!
Ama haddini aşanlardan, üstüne vazife olmayan konularda fikir beyan edenlerden de korkan biri hiç olmadım.

Yazılacak çok şey var ama şimdi değil...

6 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 9 saat ara ile meydana gelen 7,7 ve 7.6 depremlerinde hayatını kaybedenlerin sayısı 40 bini geçti. Depremden 10 il etkilendi. Onbinlerce bina çöktü.
Aslında sadece 10 il ve Türkiye değil, bütün dünya bu depremden etkilendi. Herkes insan olduğunu hatırladı. Önce canları kurtarma, sonra yaraları sarma için müthiş bir dayanışma süreci başladı. 
1999 Marmara ve Düzce deprem felaketlerinde olduğu gibi 10 vilayetimizde büyük hasarlara neden olan depremde 7’den 70’e herkes seferber oldu, herkes bir şekilde yardım edebilmek için birbirleri ile yarıştı.
Depremin olduğu ilk saatlerde Türkiye’nin dört bir yanından, dünyanın pek çok ülkesinden yardıma koşan insanları gördük.
Kimi depremde yıkılan binaların altlarından insan kurtarmak için bölgelere koştu, kişi cansiperhane enkaz altlarına girip insan aradı.
Bu deprem daha öncekiler gibi bize “önce insan olmayı” öğretti.

Soğuk bir kış gününde insanların evleri yıkıldı, en sevdiği kişiler enkaz altlarında kalıp can verdi.
Kimi hala sevdiklerini bulamamış, günlerce enkaz başlarında oturup, enkazdan hala canlı çıkma umudu ile bekleyişlerine devam etti,durdu...
Bu acının elbette tarifi olmaz. Allah bir daha ülkemize ve hiçbir ülkeye böyle bir acı yaşatmasın.

Bu ağır tablonun ortaya çıkmasından sonra 85 milyonun bir anda tek yürek haline gelmesi, millet olma bilincinin Anadolu topraklarında kaybolmadığını ve o bilinci oluşturan kanalların hala, saf ve temiz kaynaklardan beslendiğini bize bir daha  gösterdi. Ülkenin dört bir tarafında, yediden yetmişe her ferdin sorumluluk yüklenmesi ve kardeşlerine yardım konusunda imkânları nispetinde olağan üstü bir fedakârlık sergilemesi dünya tarihinde eşine ender rastlanır erdemli bir davranış olarak hafızalarımıza yer etti.
Kumbarasındaki bozuk parayı gönderen yavrularımızdan tutunuz da tek geçim kaynağı olan ineğini satıp parasını bağışlayan ninelerimize… Kolundaki bileziği bozdurup parasını depremzedeler için gönderen gelinlerden, bankadan kredi çekip yaralıların yarasını sarmak için götüren yiğitler… Sanatçılarımız, sporcularımız, iş insanlarımız, tarlada çiftçimiz, fabrikada işçimiz, kahvede çaycımız, sokakta çöpçümüz, meyhanede garsonumuz, plazalarda beyaz yakalılarımız, Şişli’de jet sosyetemiz, Dağ Mahallesi’nde fukaramız, size sevgim ve duamdan başka verecek bir şeyim yok diyen bir kadınımız, bu montu ve botu babam bana henüz almıştı, giymeye kıyamam diyen evlatlara...
Allah’ım bu soğuk kış günlerinde depremde evleri yıkılan, en sevdiği ailesini, çocuklarını, anne, babasını ve kardeşini kaybeden insanlara sabır versin.
Bu kış gününde evsiz kalanlar mutlaka devletimizin yetkilileri tarafından korunmaya alındı. Depremde evini, yuvasını kaybedenlere devlet yetkilileri sahip çıktı, çıkıyor. Onların barınma ve bakım sorunlarını çözmek için öğrenci yurtları ve çeşitli kurumlara yerleştirip, koruma altına alıyor.

Burada bir sorun yok.
Asıl sorun siyasette.

Bazı siyasi partiler sırf siyaset yapmak, iktidarı deprem felaketi üzerinden yıpratıp siyasi pirim kazanmak istiyorlar.
İnsan hayatının şakaya gelmeyeceğini bir türlü anlamıyorlar.

Her şeyi siyasete alet ediyorlar.
Birinin ak dediğine diğeri mutlaka kara diyor.

Depremde en sevdiği yakınını, eşini, çocuğunu kaybeden, yıllarca dişinden tırnağından fedakarlık yapıp birikim yaparak aldığı oturduğu evi yıkılan insanların acıları henüz daha çok taze iken siyasetçinin, siyaset devşirmek oy avcılığı yapması ne kadar doğrudur bilemiyoruz.

Ancak bildiğimiz tek bir şey var, o da; acımız hala çok taze ve çok büyük bir acı yaşıyoruz.

Siyaset bir şekilde yapılır ama acı üzerine siyaset yapılması kabul edilemez.

Millet olarak ciddi bir travma yaşıyoruz. Elbette ki kaybettiğimiz canları geri getiremeyiz. Yıkılan şehirleri yeniden ayağa kaldıracak ve daha iyilerini yapacak güçte olduğumuzun farkındayız.

Yaralarımızı tez zamanda sarmanın ve geleceğe ümitle bakmanın yolu birlikteliğimizi sağlayan o yüce ruhu taşımaktan ve kaybetmemekten geçmektedir.

Bu bilincin beslendiği kanalların siyasetin ayrıştırıcı söylem ve çıkarlarıyla kirletilmesine asla izin vermeyerek birlikteliğimizi sonsuza dek sürdürebiliriz.

Bu yaşananlardan yola çıkarak, ülkede huzura ve kardeşliğe giden yolun siyasi çekişmelerden değil Gönül ittifakından geçtiğini kesin...

Bedenimizdeki yaraları bir şekilde sarıyoruz. Ama ruhumuzdaki yaraları sarmak ve o sızıyı dindirebilmek çok daha fazla zaman alıyor.