Türkiye siyasetinin ironik salonlarında bu hafta yine bir trajikomedi sahnelendi. CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nda yaşananlar, “demokrasi şöleni” değil, adeta “pavyon karnavalı” olarak tarihe geçecek gibi. Kulisler Ankara gece hayatının ışıklı mekânlarına taşınırken, karanlıkta el değiştiren zarflar, vicdanla değil, banknotla tartılan oylar konuşuluyor. Üstelik bu sefer söylenti değil, doğrudan partililerden gelen itiraflarla belgelenen bir tiyatrodan bahsediyoruz.
Evet, yıllardır “sandığa sahip çık” diyen bir partinin kendi kurultayında sandığa ne kadar sahip çıktığını öğrendik. Delegeler pavyonlara taşınmış, özgür irade pavyon masalarında bozulmuş, ideolojik sadakat birkaç banknotla değiş tokuş edilmiş. Kemal Kılıçdaroğlu’na sadakat yemini eden bazı delegeler, Özgür Özel’e doğru bir “rüzgar”la değil, rüşvetle savrulmuş.
Ve şimdi gözler yargıda. Ama bu da ayrı bir ironi değil mi? CHP’nin kimi üyeleri her fırsatta mevcut yargı sistemini “rejimin maşası” olarak yaftalarken, şimdi aynı yargıdan adalet talep ediyorlar. Peki, bir iç mesele bu kadar büyüyüp yargıya taşınıyorsa, içerideki adalet mekanizması neden işlemiyor? Kendi içindeki yozlaşmayı görmezden gelip sadece dışsal baskılardan şikâyet eden bir muhalefetin, topluma vaat edeceği ne kalır?
Bu tablo, yalnızca bir parti içi kriz değil, aynı zamanda muhalefetin ahlaki pusulasının kayboluşunun ilanıdır. Delegelik artık bir siyasi temsil makamı değil, çıkar pazarında pazarlanan bir meta hâline gelmişse, sadece AK Parti’ye değil, CHP’ye oy veren seçmen de aldatılmış sayılmaz mı?
Söylenecek çok söz var ama en dokunaklısı şu olurdu belki:
“Adalet” bir salonun adına verilerek yaşatılmaz; onu o salona giren herkesin içinde taşıması gerekir.
Bu yüzden artık mesele, kim kazandı değil. Asıl mesele, ne kaybettik?
Siyaset sahnesinde mizah yerini melodrama bırakmışken, sahte bir alkış uğruna vicdanlarımızı alkole, ideallerimizi hesaba kurban ediyorsak; işte asıl o zaman her şeyin bittiği yerdir.
Ve evet, bazı partiler iktidar hırsıyla, bazıları da iktidar içindeki iktidar savaşlarıyla kendini bitiriyor. Hangisinin daha trajik olduğuysa artık seçmenin takdirine kalıyor.