Prof.Dr. M. Mehdi ERGÜZEL Genç Bir Öğretmenin Hatıraları Arasında
KADERDE -TASADA- KIVANÇTA
Şarkikaraağaç-Isparta / 20 Haziran 1978
Yasaların anası Türk hukuk sisteminin temeli olan giriş bölümünde milletimizi birlik ve beraberliğe götürecek anlayışını bu üç kelimede özleştiriyor. Bir yurdun insanları aynı ortak kaderi paylaşmışsa dünden bu güne yarın için bu ortaklığın şuuru içinde yaşamalıdır. Kadere inanmayanların artan gürültüleri ana kanundan uzaklaşanların çan sesleriyle karışıyor.
Bölünmez bir bütün halinde yaşamak millet olmanın şartıdır fertler için.Gönlü Vietnam, Angola, Küba için çarpanlar tasada birbirine ortak olamaz Türkiye'de.Kerkük, Kırım kan ağlarken Urumçi, Tacik, Özbek kahırdan yanarken yüreğinde tasa olmayanlar insan olduğunun değil Darwin teorilerinin doğruluğunun peşindedir.Milli şuur ve ülküler etrafında toplanarak yüceltilecek Türklük kıvancımızı 2000 yılında yeni asrın yüzüne ümit ışığı olarak tutmalıyız.
TEFEKKÜRE DOĞRU ; DÜŞÜNCELER...
21.06.1978
Yakın geleceğin gerçeği yine Türk olacaktır. Fakat müslim ruhuna erişmiş haliyle Türk. Eğer İslam'la birleşmeyen de Türk kalır ise Macar'ı, Fin'i, Bulgar'ı, Karaim'i nedir? Müslümanlık nizamdır. Anarşi değil. Huzurdur sosyal patlama değil. Adalet hak ve hukuktur, ezen ezdiren kahredip inleten değil. Kurandır, özdür çürüten çiğ gelen, ham giden değil. Dün, bugün ve yarındır zamanları yok sayan nesebi meçhul bugünü kokutanlardan değil. Sevgi üzerine kurulan dünyadan Muhammedi muhabbet kalkmadıkça "maddenin kadim köklü tapınıcıları yengilerine erişmeyi ancak imge acununun sularında gözlemleyebilirler."
ÇOCUK VE YARIN
21 Haziran 1978 / Şarkikaraağaç
"Gelecek seçimleri değil gelecek nesilleri düşünüyoruz" diyen değerli bir adam kendisine bağlanan ümitleri biraz daha pekiştirmişti seneler önce. Gündelik politika hesaplarına sırt çevirerek günübirlik yaşantıcıların hafifliğini yerinde teşhis edip pörsümez yenilere kanat açacak ülkücü hareketin güçlü günlerini beklemekteydi. Meşin yuvarlağın ardına takılan yüzbinlerce göz beyinlerinden uzak bıraktıkları öz yurtlarının hali pür melalini düşünemez duruma getirildilerse yeni bekleyişlere umut bağlanamaz diyen de kim?
Biz neyin peşinde olduğunu bilmeyen bizim başkalarımızın yön verişine susup oturacak kendini arayanlardan mıyız? Kan gölünde yıkanan ülkücü düşüncenin uzattığı allı gönül gülünü kızıla çevirenleri de Allah'ın takdirin, affına havale ediyoruz. Biz dünün yakınından geliyoruz çocuk bugünden yarına gidiyor. Yarınlarda Türk adı yad edilen değil yaşanılan biz gerçek olacaktır.
CEMİYET PAZARI
22.06.1978
Gelenlere selam / Gidenlere elveda / Kalanlar melul mahzun / Bugünün insanından alınan ders / Koca bir demir kasa / Mühürlenmiş kalbler / Boş gözler aç mideler / Tefekkürden azade, mutlu bağımsız kelleler/ Sevgi sürgün olmuş yalan dillere / Beklersin boşuna iyiyi hoşu hası / Teker teker itilmişler yaban ellere / "His yok hareket yok leş mi kesildin / Hayret veriyorsun bana sen böyle değildin"/ Ersoy Akif yarım asır öteden sesleniyor / On yıllarca sonrasına kedernak nazarlarla / Moskova Knezleri, Çar oldu tünediler / Türk elinin girayları hanları hayal ü paymal oldu / Meclis müşavereden uzak / Gençlik mükalemeden uzak / Palavra makbul yalan zirvede / Susmak mı sabretmek mi ? / Her düşünen bir söylese.
ÜŞÜMEK
Şarkikaraağaç - 7 Eylül 1978
Ürperti neden gelir ? Soğuktan korkudan ürküntüden azaptan keder ile gam u gussadan. Dağ gibi devrilen delikanlıların gök ekini biçmiş gibi dünyaya veda edişlerine Yunuşça yanar içim göynür özüm demekten. Gecekondu sızısının mengenesinde dondurucu soğuklarda sıcacık çorba hayal eden sarıdan gayrı renge rastlanmayan çıplak ayaklı çocukların haline titizlenmekten. Tek millet olarak yaşayıp tek Allaha inanan ülkenin insanlarının ırk, mezhep, ekonomik ve sosyal sahada ayrı kutuplara bölünüp düşman hale getirilmelerinden, bilhassa ve uyanmamakla direnen, tehlike kapısını çaldığında başına bir şey gelmeyeceğini zanneden, hem arıyı tanıyan hem zehrini inkar ve reddeden kösele kafaların kahredici vurdumduymaz iki yüzlü madde-perestliğinden ürperip üşütmemek elde mi ?
GERMİYANOĞLU MEMLEKETİNDE HUZUR
Kütahya, 28 Eylül 1979
Yaşanılan yer yaşayan insanın hayatıyla iç içedir, içli dışlıdır. Kütahya kışı dobra dobra yazı yakan bir yamacın içinde tarihle günümüzü birleştirmiş yaşıyor. Bir yanda yerli halkın kadını, kızıyla yaşattığı töreli giyim kuşamı geniş güllü dallı iyi cins kumaşlardan kadifelerden dikilmiş şalvarları kareli örtmelerin altında son moda pamukların üzerinde geziniyor. Diğer yanda şehrin ıslak caddesinde acele yaşayan telaşlı büyüyen çocuk yaşta kadınlaşan yeni yetmelerin garip, şaşırtıcı üzücü asap bozucu halleri şaşkın kıyafetleri ruhtan soyunan teşhir hastalıkları daracık kıyafetlerin mengenesinde gülünçleşen bazı zavallı nefislerin aptalımsı bakışları kimyevi boyalar tadan ağızları makyaja bulaşmış suratlar ve kısacası ana, babadan öğrenememenin okulda cahilleşmenin faturası.Deride yaşayan, ruhta baygın, fikirde durgun, duyguda söngün, bakışta iştahlı, midede gazozlu zavallı ırkdaşlarım.
YARAB, SEN OL DERSİN VE OLUR .
28.09.1979
Hurma elyafından kuru bir döşek. En büyük acılar en olgun insanları meydana getirir sözündeki derinliği tadanlar en azından acı çekmeyi kulaç kulaç aşanlardır. O engin acılar kimini kahrederken kimini veli yapar sabırtaşı misali ağzını bıçak açmazlara çevirir.
İpekli yorganlar altında kuş tüyü yataklarda hep masal kahramanları yatmadı tabi.Tüyü bitmedik yetim hakkını meze diye zıkkımlananlar ak sakallı dedenin solgun yüzlü pak ninenin gözyaşından şampanyalar devşiren lanetliler madde çukurunda süslü döşekler üzre apartmanları dikeltiyorlardı. Avizeler yalan saçıyordu yüzlere kristal parçalarda sinmiş saygın tacirlerin paracıkları silkeleniyordu yalım yapalak . Ve diskolar gavurun çöp sepetini ruh karartısını beyinlerde zonklatıyordu . Ve "of" sadası kulakları değil yürekleri yoklarken aranan nur 1450 yıl öncesinde hurma elyafından kuru bir döşekte sancılanıyordu zulmetin bağrını ışıl ışıl çözmek için.
EB- EV -HANE -MESKEN-BARK-KONUT/ DÜNYADA MEKAN AHİRETTE İMAN
Kütahya, 30 Eylül 1979
Aile hayatının temeli evdir, evde yaşanmasıdır evsiz barksız aile olmaz kimsenin evi başkasına ait olmamalıdır diyen adam haklı ama nasıl olur yolu yordamı şartları belli edilmiyor. Herkes başını sokabileceği bir evin hasretini daha ev bark olduğu yahut olmaya hazırlandığı günlerde hissediyor. Hiç evi olmayan aile çok. Çok evi olanlar azınlıkta ve maddede rahat, tekerlekli gezgin evleri de var; çiftlik evleri, yazlık evleri, kışlık mekanları da var ama çoğunluğun benim diyebileceği tapulu 50 metre karelik bir eve ise ancak yıllar sonrası için hayal sisleri ardında hasreti var. Çin'de her kişi başına 40 metre kare toprak veriyorlarmış, diye okudum bir yerde. Düşündüm de 45 milyonluk Türkiye'mde 5 kişilik bir aile 200 metre karelik toprağa ne çilelerden sonra ulaşabiliyor ve ne kadarı bu hasreti hakikate çeviriyor ?
BEYİN
Kütahya-1Ekim 1979
"İçimizdeki beyinsizler yüzünden. Bizi helak eder misin Allahım ?" ( Safahat'tan)
Küçük bir kitapta insanın beyninin ancak beşte birini hatta daha azını kullanabildiği yazıyordu. Demek ki bilgilerimiz duygularımız ve hayallerimizin dışında bilmediğimiz tanımadığımız kavramadığımız kim bilir daha neler var. Çok şeyler bildiğini zannedenlere çeyrekten az bilgileri olduğu söylense acaba tekrar düşünceye dalarlar mı yoksa beyinlerinin kendilerine yettiğini mi düşünürler veya iki asır önce yaşamış az beyinlilerin herzeleriyle yetinmeye devam mı ederler ? Bütün bunlar bizim meçhulümüzdür. Ancak Allah bizi çok iyi vasıflarla bezemiş ve elimizde olana hakim sahip bulunmak üzere beynimizi bedenimize baş tacı etmiş. O tacın değeri ölçüsünde kullanılması insana hem huzur hem zevk hem hasret hem ıstırap hem gurur getirir. Hayatı tanıtır, nimetleri tattırır sevilenleri özletir haksızlıklara üzdürür insanlığımızla zaaf ve nefsimizde bizi bazan ters yollara götürür.
HAYATTA KENDİNİ İDARE SANATI
Kütahya- 2 Ekim 1979
"Sen seni bil sen seni"
Geldik gideceğiz şüphe yok tedavisi olmayan tek derdin ihtiyarlık ve nihayet kaçınılmaz neticenin ecel olacağını bildiğimize göre yaşadığımız zamanı zehire çevirmemenin yollarını bilmeliyiz . Ne için yaşıyoruz nasıl yaşıyoruz nasıl yaşamalıyız nasıl aldanıyoruz nasılken huzurlu nasıl iken bedbahtız kederliyiz sıkıntılıyız ? Bu sorulara net cevaplar verdiğimiz gibi istikamet de tayin edebilmeliyiz. Bir kere aklımızı iyi kullanabilmeliyiz . Zaaflarımızı iyi bilmeli yumuşak ve incitmesiz düzeltebilmeliyiz. Kendimize saygımızı kaybetmemeliyiz . Zamanın önüne geçer gibi bugünü yarının gözüyle seyredebilme cehdini göstermeye çalışmalıyız. Kendimizi suçlamaktan vazgeçmeliyiz . Susmayı, iradeli sabrı bilmeliyiz . Tasavvufla ilgilenmeliyiz. İlme sarılmalıyız. Dinlemeli, okumalı, düşünmeli, yazmalı, ondan sonra konuşmalıyız . Bu yol, irfanlı, imanlı ilme götürür.
HAYATI İYİ DEĞERLENDİREBİLMEK ZOR AMA GEREKLİ
3 Ekim 1979
İnsan neyi nasıl yapması gerektiğini tam kestiremiyor. Hep kolayına kaçıyor işlerin. Çoğu kere yan çiziyor. Kendini ve çevresini kandırıyor . Menfaatine düşkün oluyor. Fırsatçılığı elden bırakmıyor neden niye ne zevk alıyor hilelerden . Çelme takmaktan sahtelikten bazı hayvanlara benzemekten tilkiye kediye çomara, yılana, çıyana, şeytani sayılabilecek davranışlara nedir bu bizdeki yatkınlık . Ama bizde rahmani, ilahi, semavi yatkınlık ve yakınlıklar da var . Melek gibi iyi yaradılışa yakınız istersek. Aklımızla ne hayırlı işler yaparız. Gücümüzle ne yardımlar ederiz. Dilimizle gönül kapılarını açarız. Hayatımızı güllük gülistanlık ederiz . Yeter ki Allah'tan istemesini gönüller dolusu aşkla çoşku ile istemesini bilelim. O verir Rahman'dır affeder Gafur'dur, acır Rahim'dir, besler Rezzaktır ama azanlara Kahhar u Celil'dir.
BİLEREK ÇALIŞMALI
Kütahya 18 Ekim 1979
Hayat akıp gidiyor bugün düne nazaran ilerde olmak gerektiği bir Emr-i Nebevidir peygamberimiz insanlar arası üstünlüğün ırkta değil ilimde takvada bulduğunu bildirmiştir yapılacak olan bellidir BİLGİ YOLUNDA ÇALIŞMAK . Hangi bilgiler insanlığa huzur getirmede fayda sağlayacaksa o yönde gayret göstermelidir. Kendimizden Allaha kadar yükselen ebedilik içinde zerreden Mutlaka varan tefekkür gücümüzü ölçülü ve insanlığın faydası yolunda sarfetmeliyiz.
BEKLEMESİNİ BİLMELİ
Kütahya- 19 Ekim 1979
Zaman uçsuz bucaksız bir değirmen asırlar ve çağlar bu değirmeni mücerredin manevi bağrında sema edegeliyorlar. Tek insan nedir ki deryadan damla ama aslını bilmeyene istidatlı bir çekidek özünü hayat kökünü kendinde tutan bir büyük tohum sabırla pişen bir koruktan helvaya yol alan nutfe.Allah her hakikatin zamanını gösterir .
***