Bugün alışılmışın dışına çıkarak farklı bir konuda yazmak istedim.
Sporun bir çok dalı var ama bizde spor denilince aklımıza ilk gelen futbol oluyor. Bunu dünya genelinde de böyle düşünebiliriz. Sebepleri var elbette. Bir defa küçük yaşlarda, üstelik evimizin bahçesinde ve hatta evimizin bir odasında ayağımızla vurabileceğimiz bir cisim bulduğumuzda başlıyor bu sevda. Erişimi kolay ve ucuz; basit bir ayakkabı ve sıradan bir tişört yeterli. Sonra sokak aralarında, okul bahçelerinde gerçek boyutlardaki toplarla devam ediyor bu tutku. Tabi bez ayakkabıdan krampona ve markalı formalara terfi ederek. Eğer yeteneğiniz sizi bir adım öne çıkarmaya başlamışsa, hedef bellidir artık. Süper Lig'te bir takımın formasıyla sahaya çıkabilmek rüyaların en güzelidir bir genç için. Kaç çocuğumuz ulaşabiliyor hedefine, kaç gencimizin rüyası gerçek olabiliyor?
Buna maalesef çok olumlu ve tatminkar cevaplar veremiyoruz. Neden? Şüphesiz bu başka bir yazıyı ve derin analizleri gerektiriyor ama hemencecik sıralayabileceğimiz birkaç madde şunlar olabilir diye düşünüyorum: Bizim ülkemizde bir çok şeyde olduğu gibi sporda da bilimsel bir yaklaşımımız yoktur. Daha doğrusu TFF'nin, okul eksenli ve tabana yayılan yetenek araştırması, çocuğun branş içi mental ve bedensel gelişimine katkı sağlayacak bir alt yapı projesi yoktur. O nedenle Almanya oradaki Türk işçilerin çocuklarını dünya yıldızı yaparken, biz 84 milyonluk bir vatan coğrafyasında ancak birkaç çocuğumuz Avrupa'ya transfer oldu diye kıytırık başarılara seviniyoruz. Sporun günümüzde bir endüstri haline geldiğinin bile yeterince farkında değiliz.
İkincisi; biz her şeyi altyapı antrenöründen bekliyoruz. Halbuki o görevini layıkıyla yapsa bile genç kardeşim profesyonel takım listesine adını yazdırdığında ilk 11'e girmek o kadar kolay olmamaktadır. Takımdaki abiler onu kolay kabullenemedikleri gibi teknik direktörler de sonucu riske etmemek adına bu gençlere ya hiç forma vermemekte, ya da beş on dakika gibi sürelerle şans tanımaktadırlar. Bu tavırlar çocukları ümitsizliğe sevk etmekte, bir çoğu kısa sürede kaybolup gitmektedir. Basınımızın pohpohlamasıyla kısa sürede şöhret olan ve parayı bulan bazı gençlerin de şımararak kendilerine yazık ettiklerini ve ekmek yedikleri zemine ihanet edip, neon ışıklarının puslu aydınlığında zamparalıkta kişiliklerini yitirdiklerini de görerek üzülmekteyiz.
Doğrusunu söylemek gerekirse TFF'nın yerli oyuncuların aldığı oyun sürelerine göre takımlara vereceğini açıkladığı teşvik ödülü sevindirici bir gelişmedir. Bence bu da yetmez, yabancı oyuncu sayıları da azaltılmalıdır. Alt liglerde bile bazı takımlarda yerli oyuncu arar olduk. Eskiden bir tane yabancı bile yokken kıran kırana ne maçlar seyrederdik yahu. Yani Uzunköprüspor'dan önce var olan takımlarımızdan bahsediyorum. Toprak sahaları , tozamasın diye maç öncesinde ve devre arasında arazözlerin suladığı, formaların terden sırılsıklam ıslandığı, Doğanspor, Gençlerbirliği, Millet Gücü, daha sonra sahne alan 18 Kasım ve Esnafspor'lu yıllardan bahsediyorum. Bilen bilir o amatör heyecanları. Onlar hep bizim çocuklardı. Çocukluğumuzda polisi ve bekçileri atlatarak nasıl stada girdiğimizi, bazen de bekçiler tarafından kovalanınca arkamıza bakmadan nasıl koşarak kaçtığımızı yaşayanlar hatırlar.
Uzunköprü, spor dünyamıza çok önemli sporcular kazandırmış bir ilçemizdir. Ben Uzunköprülü bir yazar olarak bunu dile getirmekten mutluluk duyuyorum. Hemen aklıma gelenleri yazayım isterseniz: Aslen Hayrabolu doğumlu olan Özcan Arkoç ve kardeşi Ali Arkoç, Rasim Erten, Mustafa Kalkandelen, Mustafa Aktoprak, Erdoğan Talaş, Ziya Gümrükçü. İlginçtir Göztepe'de oynayan Ziya abi hariç hepsi de kalecidir ve 1. Lig takımlarında oynamışlardır.
Bu listeye genç bir isim daha eklendi bu yıl. Doğan Can Davas. Uzunköprüspor'da filizlenen, GS'nin altyapısında yetişen, Bandırmaspor'da olgunlaşan bu yetenekli gencimiz 1.Lig ekiplerinin radarına girmeyi başardı ve Giresunspor'a transfer olarak hepimizi sevindirdi. Doğan Can, sporcu bir babanın uzun yıllar emek verdiği, iyi yetişmesi için üzerine titrediği bir futbolcu kardeşimiz. Hiçbir başarı tesadüf değildir. Doğan Can çok çalıştı ve başardı. Umuyorum ki aldığı terbiye ve spor disipliniyle kendisini daha da geliştirerek inşallah adını Türk Milli Takımının listesine de yazdıracaktır.
Doğan Can oğlum , bu yazıyı senin için yazdım. Muhteşem bir tarihe sahip bu güzel ilçeden yetişip, alanında öne çıkan her birey başarılarıyla beni mutlu etmiştir. Sen hangi takımda oynuyorsan biz o takımın maçlarına da müptelayız artık. Seninle birlikte, üzerinde emeği olan tüm aileni ve hocalarını tebrik ediyor, sana kazasız belasız ve başarılarla dolu sezonlar diliyorum. Yolun ve bahtın açık olsun delikanlım. Son sözü damarlarımızdaki kanı işaret eden aziz Atatürk'e bırakıyorum. " Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim." Bu sözler senin pusulan olsun.