Uzunköprü Belediye Başkanı sevgili Özlem Becan’ın misafiri oldum Pazartesi günü. Epeydir fırsat bulup da gidememiştim.

Yani o kadar yoğun mesaisi içinde bir de ben meşgul etmeyeyim diye düşündüm hep. Aslında trafik hiç değişmez böyle kurumlarda. Gün akşam olur, görüşebilmek için kapıda bekleyenler vardır hala. Kendini işine vermiş, makamın hakkını verebilmek için gayreti ibadet bilmiş birçok kamu görevlisi yorulsa da şikayet etmez bundan. Çünkü çözüm bekleyen o kadar sorun varken Başkanlar kapısını halka kapatamaz, yorgunluktan bahsedemezler. O gün de Başkan bir ziyaretçisini uğurlarken, diğerine hoş geldin diyerek kapıda karşılıyor, dert dinlemeye çalışıyordu. Geçen gün Ankara'da görüşmelerde bulunuyorken, ertesi gün basın toplantısında polemiklerle ilgili açıklamalar yapıyordu. Paylaşımlarından anlaşılıyor ki Pazartesi öğleden sonra da Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan'ın ve Yunanistan Konsolosunun misafiri olmuş. Dallık ve Festival hazırlıkları ayrı bir gündem. Ama hiç öyle yorgun görünmüyordu Özlem başkan, şikayetçi de değildi. Tam tersine hizmet edebilmek için çırpınıyordu ve konulara da hakimdi. Başkan projelerini gerçekleştirebilmenin heyecanı ile hırslı ve son derece mutluydu. Peki hiç mi aksayan işleri olmuyor, ya da hiç mi kösteklerle karşılaşmıyor? Olmaz olur mu? Bizde siyasetin nasıl yapıldığını bilenler polemiklerin arka planını da çabuk deşifre ederler. Yahu yanlış yorum yapıp beni üzmeyin. Hem iktidar, hem muhalefet için söylüyorum bunları. Hele taşrada siyaset yapıyorsanız çerçeve ne kadar süslü ve şık olursa olsun, politik gözlem ve yorumlar hep miyoptur. Ben siyasal bir kimlikle değil elbette, Özlem kızımı Uzunköprü odaklı bir kültür ajandasını konuşabilmek için ziyaret ettim. Cemil Meriç; " Çiçeğe benzer kelimeler; turuncu, erguvan, beyaz.Bir rüzgar sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz." der. Eh işte bir Uzunköprü rüzgarıyla birbirine eklendi konular. Şehrin imar planlarından tutunuz çevre konularına, kentin temizliğinden tutunuz kültürel tükenişe, siyasal ufuksuzluktan ilçemizin ekonomik intiharına kadar konuşulacak ne çok konu varmış meğerse. Uzunköprüspor'un geleceği ve yeni stat inşasını da konuştuk, Pazaryeri ve yeni festival alanı için düşünülenleri de. Uzunköprü bizim için bir idealdir. Şehirlerin de ruhu vardır. Onu kaybettiğimizde çocukluk rüyalarımızı da öldürmüş oluruz. Biz o ruhu ecdat mezarlarında, adı efsanelerle beraber büyümüş yatırların makberlerinde, soylu atlara binen kahraman akıncıların naralarında buluruz. O ruh Hacı bayram-ı Velilerin duasında, Mimar Muslihiddin'in asırlara meydan okuyan tarihi köprüsünün taşlarında, II.Murad'ın düşmanı titreten bakışlarında, Evlad-ı fatihan diyarını işaret eden Mustafa Kemal'in iradesinde buluruz. O ruh; bazen Dallık mesiresinde, bazen Çamlık'ın serin gölgesinde, bazen de Ergene'nin bahtı karartılmış şırıltısındadır. Ama Gazi Turhan bey'i anmaz, geleneklerimizi yaşatmazsak, baharı At-baba yolunda karşılamaz, türkülerimizi birlikte söylemezsek o ruh ebediyyen terkeder bizi. Yahya Kemal'in Üsküp için söylediği "Kayıp Şehir" sıfatı Uzunköprü için de geçerli olur. Yani Belediyeler sadece yol, su, temizlik işleri ile yetinmemeli, şehrin ruhunu canlı kılacak kültür ve sanat etkinlikleri için de projeler geliştirmelidir. Daha yaşanabilir bir kent için kafa yormalı, düşünce üretmeli, Başkanlara yardımcı olmalıyız. Hizmeti şiar edinmiş Başkanlar, iletişim konusunda da daha dikkatli olmalı, öfkeyi ve hiddeti başkalarına bırakıp, sabrı ve hoşgörüyü ilke edinmelidir. Bu konuda Şeyh Edebalı'nın Osman Gazi'ye nasihatları örnek alınacak bir metindir. Elbette doğruları tartışarak bulacağız. Yeter ki iyi niyetli olalım. İyilerden ve iyiliklerden zarar gelmez çünkü. Başka neler konuştuğumuzu merak edenler olabilir. Onları da bundan sonraki yazıların içine serpiştireceğim. Biz bu şehirde doğup büyüdük, bu şehrin nimetleriyle yaşadık acı tatlı hatıraları. O nedenle bu şehre borçluyuz hep birlikte. Başka UZUNKÖPRÜ yok çünkü.