Bir tarafta Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş Erganili taşra çocuğu Sezai, diğer tarafta eğlenmeyi, dans etmeyi, gülüp oynamayı seven hayat dolu, neşe dolu bir muhacir kızı Muazzez… Şiirle, edebiyatla, kitaplarla pek arası olmayan, fakültenin kız pinpon takımında oynayan ve hatta Ankara’da üniversiteler arası pinpon şampiyonu olmuş Muazzez … Sezai 1933 doğumlu Muazzez ise 1930 doğumlu… Aralarında yaş farkı da var. Gül muştucusu, İslami dünya görüşü ile yoğrulmuş Sezai ve hayat dolu bir mülkiyeli muhacir kızı Muazzez…   Sezai’nin dünyasında kopan fırtınalar ve karşılıksız bir aşk… Muazzez’e beslediği sevgisini şiirlerle anlatmaya çalışan mahcup bir delikanlı... Muazzez Akkaya o yıllarda paltosunun cebine koyulan aşk şiirlerinden bahseder kız arkadaşlarına. Cemal Süreya da aynı sınıftadır. O da Muazzez’e ilgi duymaktadır. Hatta Sezai ile Cemal, Muazzez’in gönlünü çelme konusunda iddiaya bile girerler rivayete göre. Muazzez Akkaya bence Sezai Karakoç’un ona yanık olduğunu sezmektedir.  Bu ilgiye karşılık vermez veya sınıf arkadaşlığı ilişkisinden ileri gitmesine izin vermez. Bu sevda Sezai’nin içinde büyür olgunlaşır ve Mona Roza şiiri olarak dizelere dökülür.
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller.
Muazze Akkaya’yı anlamaya çalışıyorum. Bu ilgiye neden karşılık vermemiş olabilir, diye. Sezai Karakoç içine kapanık, dürüst ve İslami dünya görüşünü dava edinmiş bir delikanlı. İyi de Muazzez’in gönlünde böyle biri yok . Onun farklı bir dünyası var…Güzel şiir yazan bir kişiye hemen sevdalanmalı mı insan? Yooo… İşte o da Sezai’nin kendisine ilgili olduğunu seziyor ama elektrik alamıyor… Muazzez mezun olduktan sonra gönlüne uygun birini bulup evleniyor. Daha sonraları yapılan röportajlarda da mutlu bir evlilik yaşadığını itiraf ediyor. Sezai Karakoç ise hiç evlenmiyor. Onun evlenmemesinde bu sevdanın ne kadar payı var bunu bilemiyoruz. Sezai Karakoç’un da bu konu ile ilgi net olarak söylediği bir şey yok…Muazzez Akkaya eşini kaybettikten ve yaşı 80’lere dayandıktan sonra bu konuda bir iki laf etti. Görsem merhaba derim, dedi…Ben Sezai’den elektrik alamadım, dedi,.. Daha neyi zorluyoruz. “Hiç mutlu olamadım keşke Sezai ile evlenseydim.” demesini mi bekliyoruz milletçe… Bir hikâye ile olayı pekiştirelim. Bir fakültede yıl sonu gelmiş öğrenciler ile okulun çok sevilen öğretim görevlisi güncel konuları konuşup sohbet ediyorlar. Hocamızın da maşallahı var; eli yüzü düzgün, boy  pos desen yerinde ve hocamız  bekar… Öğrencinin biri sorar: “Hocam, gönlünüze göre birini bulamadınız mı? Hoca tebessüm ederek cevap verir:” Ben gönlüme göre birini buldum ama onun gönlündeki ben değilmişim.” der. Ünlü halk ozanımız Aşık Veysel’e de “Aşk nedir?” diye sormuşlar. O da: “Seversin, kavuşamazsın aşk olur.” demiş. Ehhh, neylersin, hayat böyle bir şey işte… Bazı şeyleri anlamak da anlatmak da zordur. Yaşamak gerekir… Bu yazıyı paylaşmama ise 72 yıl sonra Muazzez Akkaya’nın Sezai Karakoç’u hatırlayıp mezarına gidip bir Fatiha okuması neden oldu. Konuyu biraz araştırdım şöyle bir bilgiye ulaştım. Muazzez Akkaya’nın torununun edebiyat öğretmeni Emine  Öte “Mahrem Şiir: Mona Rosa adlı bir kitap yayımlamış. Bu kitabın reklamı yapılıyor diyenler de var. Allahualem…