İttifak; Arapça kökenli bir sözcüktür. Bir konuda hedef birliği oluşturma, anlaşma , bağdaşma gibi anlamlara gelmektedir.

Çeşitli alanlarda ve farklı anlamlarda kullanılsa da güncelliği açısından akla ilk gelen , siyasi partiler arasında oluşturulan birlikteliktir. Bildiğiniz gibi; Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi, Türkiye'de 16 Nisan 2017 Referandumu'yla kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan bir hükumet sistemidir. Seçilme barajının %50+1 olduğu bu yeni sistemde partilerin barajı tek başına geçmeleri kolay olmadığı için ittifaklar gündeme gelmiştir. Partiler diyorum, çünkü bu sistem ; "Partili Cumhurbaşkanı" sistemidir. Mevcut uygulamalara baktığımızda bu sistemin ülkemiz için pek yararlı olmadığı da anlaşılmış bulunmaktadır. Cumhur İttifakı mensupları bile aksayan yönlerini açık açık söylemektedirler. Millet İttifakını oluşturan muhalefet partileri ise "Geliştirilmiş Parlamenter Sistem" e dönüş için kıyasıya bir mücadele başlatmışlardır. Bakanlar Kurulu'nu devre dışı bırakan ve tüm yetkileri tek kişiye veren bu sisteme ben de karşıyım ve değiştirilmesinin ülkem için daha yararlı olacağı düşüncesindeyim. Kendime göre gerekçelerim var elbette. Bu sistem, partilerin kendi düşüncelerini ve çözüm önerilerini ifade etmelerine kısıtlar getirmekte, siyasal stratejilerinde revizeye zorlamaktadır. Nitekim yeni sistemin mimarı sayın Cumhurbaşkanımız rakip ittifakı karalamaya çalışırken; "Kimler kimlerle beraber!" diye hayıflanmaktadır. Esasen onları böyle bir cepheye zorlayanın bizatihi kendisi olduğunu unutmuş görünmektedir. Bence kendisi de kimlerle beraber olduğunu bir kere daha gözden geçirmelidir. Hele de MHP ve Devlet Bahçeli ile aralarında daha önce karşılıklı olarak yaşanan, galiz kelimeler ve hakaretler içeren diyaloglardan sonra nasıl beraber olunabiliyorsa, başka ittifaklar da muhtemelen öyle oluşmaktadır. İşte onun için bu sistem değişmelidir ve halkın karşısına çıkan partiler kendilerini riyasız, samimi, dobra dobra ve özgürce ifade edebilmelidir diyorum. Bugün bu birliktelikler sistemin zorlamasıdır ve ittifak bir mecburiyettir. Elbette her partinin temel konularda bile birbirinden farklı düşünceleri olduğunu biliyoruz. İttifaklar küçük partiler için dezavantajlı olmasına rağmen, 6 partiden oluşan MİLLET İTTİFAKI bütün engelleme ve iftiralara karşın aynı masada inatla ve inançla oturabiliyorsa buna da saygı duyulmalıdır. Hatta bu sistemin belki savunulacak tek iyi yanı burasıdır. Yani 80 öncesinde birbirine selam vermeyen, fırsat bulsa birbirinin boğazına sarılacak olan, farklı ideolojilere ve partilere mensup insanlar, bugün bu sistem sayesinde kardeşlik ruhuyla bir araya gelmişler, "önce vatan" parolasıyla omuz omuza yürümeye başlamışlardır. Fakat ittifaklar somut protokollar yapılarak, ıslak imzalar atılarak oluşmadığı için bazen sıkıntılar da yaşanmaktadır. Özellikle partilerin taşra teşkilatlarında ittifak ruhunu zedeleyen beyanatlar, kişisel hırs ve beklentilerin yol açtığı ideolojik aforizmalar, ittifakın katkısını yok sayan nankörce davranışlar ve" ben" merkezli icraat aymazlıkları mide bulandırmakta , nefret uyandırmaktadır. Bu konularda özellikle ittifak partilerinin ilçe başkanları sıkı bir dayanışma içinde olmalı, Belediye başkanları ittifak bileşenleri ile mutlaka istişare içinde olmalıdır. Mesela; Belediye şirketlerine personel alımlarında , istifa veya başka nedenlerle boşalan idari kadrolara görevlendirmeler yapılacağı zaman ortaklık ve ittifak ruhuna uygun davranılmalı, temsilde adalet ,atamalarda liyakat vazgeçilmez ilke olarak benimsenmelidir. Peki öyle oluyor mu? Vallahi ne yalan söyleyeyim, ben pek olduğuna inanmıyorum. Bizim memlekette iyi niyetler, şeddeli öpücükler, sempatik gülücükler, nedense hep dereyi geçene kadardır. Dereyi geçtikten, gücü ele geçirdikten sonra "ben ne dersem o!" atarlanmaları başlar bizim seçilmişlerimizde. Doğru değil elbette, ama öyle işte. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki derin farklardan biri de budur kanaatimce. Örneğin; Edirne'de İYİ Parti ile CHP İl örgütleri arasında yaşanan karşılıklı meydan okumalar, Belediye Başkanı Recep Gürkan ile İyi Parti İl Başkanı Ekrem Demir arasında yaşanan gerilim, Uzunköprü Belediye Meclisindeki negatif iletişim ittifak ruhuna zarar vermiştir. İYİ Parti İl ve İlçe teşkilatları Genel Merkez tarafından feshedilmiş olsa bile Ankara'daki ittifak devam ediyor. Üstelik herkes de biliyor ki; bu ittifak olmasaydı AKP'nin elinden Büyükşehir Belediyeleri alınamadığı gibi, birçok ilçede de CHP'li başkanlar o koltuğa oturamazdı. Recep Gürkan için de sonuç hüsran olabilirdi. Ama ittifak gereği benim de oy verdiğim CHP, İYİ Partiyi yok sayıyorsa ,o ittifakın artık bir önemi kalmadığını Genel Merkezlere anlatmak da seçmenlerin en doğal hakkıdır. Herkes attığı adımlara, ağzından çıkan sözlere dikkat etmelidir. Bir Kızılderili atasözü hepimizin kulağına küpe olsun: "Dur, dinle. Hep konuşursan, hiçbir şey duyamazsın." Daha önce oluşan sevgi ve hoşgörü ortamının, ittifak ruhunun, siyasetimize yeniden egemen olmasını temenni ediyorum.