Sosyal medya bize.” Gerçekte olduğumuz kişiyi değil de olmak ya da algılanmak istediğimiz kişiyi sunuyor.

Sosyal medyayı kullanıyor musunuz? Bu yazıyı buradan okumaya başladığınıza göre cevabınız muhtemelen evettir. "Telefona ya da sosyal medyaya bağımlı mısınız?" diye sorsam cevabınız ne olur acaba? TDK'ye göre bağımlılık: Bağımlı olma durumu, tabiiyet. Bana göre de: Bir şeye bağlı olma, kendini ondan koparama anlamına gelir bağımlılık. Tıbbi literatürde tanımlanmış birçok bağımlılık çeşidi var. Bir hastalık olarak kabulü henüz gerçekleşmemiş olsa da kanımca "Sosyal medya bağımlılığı" da kendine tartışmalar içinde sağlam bir yer buldu gibi. Facebook ile hayatımıza giren uzaktan etkileşimli bu iletişim tarzı, meraklısı herkesi sarıp sarmaladı. Daha sonraki yıllarda Twitter ile nispeten farklılaşan sosyal paylaşımlar Instagram ve Tik Tok ile zirveye ulaştı. Benim bağımlılığım yaşım gereği olsa gerek Facebook ağırlıklı. Buna karşın Twitter'a ve Instagram'a da ara sıra takılıyorum.. Şimdi sadede gelelim. Birçoğumuzu uzun saatleri telefon veya internet başında geçirmeye, yapılacakları ertelemeye, önceliklerin sıralamasını değiştirmeye iten gerekçe nedir? Başat neden : "Diğer insanların hayatlarını takip etmek ve kendi varlığımızı görünür kılmak." gibi geliyor bana. Her gün uzun bir zamanımızı çalan , bağımlılık haline dönmüş bu alışkanlığın eğlence boyutu artık geride kalmıştır. Eğlence ve vakit öldürme işin sadece kılıfı niteliğini taşımaya başlamıştır. Ne dersiniz? Saatlerce sosyal medyada dolaşarak :" Kendimizi görünür kılmak, varlığımızı fark ettirmek, ben de buradayım," demek istiyor olabilir miyiz? Muhtemelen öyle. İnsan olarak beğenilme, arzu edilme, özenilme eğilimi içindeyiz hepimiz. Belki fıtratımızda var olan bir haslet bu. Kuşkusuz, sosyal medyadaki neşeli, güzel, mutlu görünümlü paylaşımlarımız bizi etrafımızdakilere tam da istediğimiz gibi sunabilmemizi sağlıyor. Kendimizi," Yalnız olmayan, sevilen, sosyal, güzel, mutlu, huzurlu, neşeli. " biri olarak lanse etmek ruhumuza iyi geliyor olmalı. Sosyal çevresi çok geniş olmayan ve hayatı da pek ilgi çekici sayılamayacak bir kullanıcıyı örnek alalım. Gerçekliği biraz saptırılmış sanal paylaşımları, onun başkaları tarafından izlenmesini sağlıyor. Bu durum da "İzleniyorum, demek ki ilgi çekiciyim" hissi o kişide önemli bir tatmin unsuru oluyor. "Beni merak ediyorlar, önemliyim." İş, aşk, arkadaşlık, yaşam tarzı, kıyafetlerimiz, gittiğimiz yerler, yaptığımız şeyler, okuduğumuz kitaplar ya gerçekten kim olduğumuzun ya da kim olmak istediğimizin göstergesi gibi değil mi? Sosyal medya bize." Gerçekte olduğumuz kişiyi değil de olmak ya da algılanmak istediğimiz kişiyi sunuyor. O gün ne olmak istiyorsak fotoğrafta o oluyoruz. Düzgün, mutlu, huzurlu ve özenilesi bir hayata sahip olmak, bunu da kanıtlamak istercesine sunmak, onay almak, belki kıskanılmak, beğenilmek temel sosyal medya kullanım motivasyonları olarak sıralansa sanırım hata yapmış olmayız. Bunların yanı sıra başka insanları gözetlemek, hayatlarından haberdar olmak, kendimizle kıyaslamak, dışımızda neler oluyoru görmek de bu durumun diğer besleyicileri. Peki bütün bunların bize maliyeti nedir hiç düşündük mü? Atalarımız "Vakit, nakittir." demişler. Yitirdiğimiz birçok şey, kaçırdığımız birçok fırsat, ertelediğimiz birçok önemli iş ne olacak? Belki de en önemli olanı zaman. Sosyal medyada geçirilen saatler, yapılması gerekenlerin zamanında yapılmamasına, önceliklerin sıralamasının altüst olmasına, bundan kaynaklı kaygılara ve dolayısıyla strese neden olmuyor mu sizce? Artık bütün kahvaltıları ve yemek yediğimiz masaları fotoğraflamak, bütün konserleri videolarla canlı yayınlarla anı paylaşmak, bütün tatiller ayağımızı kumsala uzatıp denize doğru çektirdiğimiz fotoğrafları paylaşmak için yaşamaya başladık. Tatillerimizi bile fotoğraf paylaşma sevdasıyla önceliklerimiz arasına sıkıştırmaya başladık. Dost sohbetlerinde yapılan en etkili eylem, toplu özçekim fotoğrafı çektirmek oldu. Fotoğraf çekilirken birlik olundu sonra herkes kafasını kendi önüne eğdi ve telefonuna döndü. Paylaşımlarda "Dostlarla keyif " başlığı attık ama işin aslı gerçekten böyle miydi? Dostlarla keyfe mi yoksa paylaşım sonrası gelecek beğeni sayısına mı odaklandık? Bu yazdıklarım, işin bizi oyalayan kısmıydı. Madalyonun diğer tarafında da depresif etki kısmı var. Biraz da o yönüne bakalım. Instagram'da herkes çok mutlu, başarılı, güzel ve sosyal değil mi? "Onlar öyleyken, onlar böyle bir hayata sahipken ben neden böyleyim?" hissi bizi değersizlik duygusuna, düşük bir benlik algısına ve depresyona sürükledi. Diğerlerinin hayatını kurcalamak, merak duygusunu bastıran bir şey gibi görünse de bizi başkalarını gözetlemeye bağımlı kılan bir alışkanlığa dönüştü. İzledikçe özeniyor, özendikçe üzülüyoruz. -Ne harika bir hayatı var! Aslında sürekli bir şeyler paylaşarak, sürekli insanları gözetleyerek geçirdiğimiz bu zaman, tam anlamıyla bir tuzak. Bizden kendi kaliteli zamanımızı, gelişme fırsatımızı, bireyselliğimizi çalan bir tuzak. Hayatımızda bu kadar boş zaman var ise -belli ki var- bunun üzerine eğilmemiz gerekmez mi sizce? Bir de listenize bakın bakalım yüz yüze görüşmediğiniz ne kadar arkadaşınız olmuş. Sırf paylaşımlarınıza beğeni koyduğu için hiç tanımadığımız halde dost sandığımız insanlar. Ömrünün yarısını çeyiz sandıklarına, diğer yarısını da adam sandıklarına harcayan kadınlara döndük. Yaşadığımız bu hayatta, sevinci de üzüntüyü de hatta değerli ya da değersiz olma duygusunu da sanal ortamdan gelecek beğeniye göre belirlemek zorunda kalmak distopyanın ruhtaki yansımasını zamanla göreceğiz galiba. Tedavi nedir ya da üstesinden nasıl gelinir bu uzmanların işi. Ben bu yıl oğlum LGS hazırlığı yaptığı için bugünden itibaren Facebook'u Instagram'ı, Twitter'i Tik Tok'u sınav gününe kadar bırakmaya karar verdim. Bunun yerine yönümü sessiz dostlarıma - kitaplarıma- çevirmeye karar verdim. Hayırlısı olur inşallah.