"Türkçülük öyle şerefli, bir bayraktır ki bu bayrağı vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak her Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.”    

Mustafa Kemal ATATÜRK

II. Dünya savaşı devam ederken, 5 Ağustos 1942’de Başbakan Şükrü Saraçoğlu Meclis kürsüsünde okuduğu kabine programı esnasında "Arkadaşlar, Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar, bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız. " derken meclis alkıştan inliyordu. 

Fakat savaşın seyri Rusya lehine değişince bu Türkçü söylemlerin siyasi hamleden öte gitmediğini gösteren gelişmeler yaşanmaya başladı. II. Dünya Savaşı sonrasında özellikle komünizm ve emperyalizm tüm dünyayı elde etme yarışına girmişti. Bu karışık düzende Türk devletinin yaşayabilmesi ve varlığını sürdürmesi için Türkçülüğü ilk şart, Turancılığı ise ikinci şart olarak gören Nihal Adsız ve arkadaşlarının çıkardığı 1 Mart 1944 tarihli Orhun dergisinde Atsız tarafından kaleme alınan "Başvekil Saraçoğlu Şükrü'ye Açık Mektup" ile aynı derginin 1 Nisan 1944 tarihli sayısında yayınlanan "Başvekil Saraçoğlu Şükrü'ye İkinci Açık Mektup" adlı yazısıyla, Sovyetler Birliği'nin savaşı kazanma sürecine girmesi üzerine Türkiye'deki komünist etkinliklerine dikkat çekiyor ve bunların eğitim alanında yapacağı yıkıcı etkilere hükümetin dikkatini çekiyordu. Bu yazılar büyük infial yarattı, baskıcı mekanizmalar devreye girdi ve zaman Türkçülük aleyhine işlemeye başladı. Atsız'ın bu suçlamaları karşısında, aralarında Sabahattin Ali ve Hasan Ali Yücel'in de olduğu bazı isimler Hüseyin Nihal Atsız'a hakaret davası açtılar. Dava büyük ses getirdi. Ankara'ya gelen Atsız, gençler tarafından coşkuyla karşılandı. Mahkemenin, 3 Mayıs'ta gerçekleşen ikinci oturumunda, başkentte, milliyetçi öğrencilerin Atsız lehinde gösterisi patlak verdi. Gençler, İstiklal Marşı okuyarak, Ankara Ulus Meydanı'na doğru yürüyüşe geçtiler. Başbakanla görüşme talepleri kabul görmeyen, 165 genç güvenlik birimlerince gözaltına alındı. Bu yürüyüş gelecek baskıların habercisiydi. 16 gün sonra devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 Mayıs nutkunda, "Dünya olaylarının bugünkü durumunda Türkiye’nin ırkçı ve Turancı olması lazım geldiğini iddia edenler hangi millete faydalı, kimlerin maksadına yararlıdırlar? Türk milletine yalnız bela ve felaket getirecek olan bu fikirleri yürütmek isteyenlerin Türk Milletine hiçbir hizmetleri olmayacağı muhakkaktır. Bu hareketlerden yalnız yabancılar faydalanabilirler. Fesatçılar yabancılara bilerek mi hizmet ediyorlar? Yabancılar fesatçıları idare edecek kadar yakından münasebette midirler? Emin olabilirsiniz ki Vatanımızı bu yeni fesatlara karşı da kudretle müdafaa edeceğiz." diyerek Türkçüleri, vatan hainliği ve fesat çıkarmakla suçladı. Tarihe siyasi döneklik vesikası olarak geçen konuşmada Adsız ve arkadaşlarını çok ağır bir dille mahkum etti. Bu konuşmadan yaklaşık 3 ay sonra, 7 Eylül 1944'te, 23 Türk milliyetçisi "nizam düşmanlığı", "gizli cemiyet kurmak", "hükumeti devirmeye çalışmak" gibi mesnetsiz suçlamalarla tutuklandı ve İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesinde 29 Mart 1945'e kadar 65 oturum halinde sürecek olan meşhur "Irkçılık - Turancılık" davası başladı. Bu süre zarfında Türk Milliyetçiliğinin, lambalar altında tabutluklarda ezilmeye sindirilmeye çalışıldığı çileli bir döneme girildi.. Türklük düşmanlarının yanında yer alan değişik cenahtan güruhlar, sözde aydınlar, resmi devlet otoritesini baskısı ve arkalarına aldıkları bir kısım basın ile memleket üzerinde iki yıl, bir zulüm kasırgası estirdiler. Sonuçta her türlü baskıya rağmen, vicdanlı ve namuslu hakimlerin kararları ile tüm sanıklar beraat ederek, isnat edilen suçlardan aklandı.

 3 Mayıs 1944'a kadar yalnız duygu ve düşüncede olan Türkçülük, siyaset üstü olup ve bir siyasi hareket değildi. Devrin yönetiminin milli düşünceleri yargılamasından sonra birdenbire harekete, eyleme dönüştü. Devrin hükumetini korkutan kitlesiyle, bir "taraf" olduğunu o gün gösterdi. Cumhuriyet tarihinde ilk defa yaşanan bu tepki ve yürüyüş, Türk milletinin seçkin evlatlarını tabutluk işkencelerine sürüklese de, Türk Ülküsünün güç kazanması 3 Mayıs'ı bayraklaştırdı. Tophane Askeri hapishanesinde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere tutuklu olan tüm Türkçüler 3 Mayıs tarihli "Ankara Nümayişi"ni anmak amacıyla, sosyal yapıdaki en büyük silah ve güç olma özelliğini korurken, Türklüğün yargılanmasının hiç unutulmaması için 3 Mayıs'ı bayram yaptılar. Adsız, yıllarla süren büyük ızdıraplara rağmen 3 Mayısa bayram demenin nedenini " Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşi ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz” diyerek açıklamıştır.

 Türk Milleti var oldukça; O’nun varlığını, özgürlük ve bağımsızlığını, dilini, dinini , refahını ve kültürünü koruma ve kollama yolunda , bu yola baş koyan, mücadele eden kahramanlarına minnettar olacaktır. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!