“Ben zekâya değil çalışmaya inanıyorum.” diyor Aziz Sancar. Çok cazip gelmese de bütün başarıların sırrı bu  cümlede vurgulanmış bence.

ROL MODELLERİ ABARTILI BİR ŞEKİLDE YÜCELTMEK Fazla su vermek öldürür çiçeği. Akvaryum balıkları ölür yemi çok atılınca. Kuş yavrusu, çok sevip çok sıkan bir çocuğun avuçlarında ölür. Sevmek bile kararınca olmalı. Yüceltmek bir gerçeği, dikkat çekmek bir hakikate. Her şey orantısınca, her şey yerli yerinde. Yersiz olan aşk bile tüketir kendisini. Fazla naz aşık usandırır. Her şeyin azı karar, çoğu zarar. Bu giriş cümlelerinden sonra gelelim sadede. Çağdaş psikoloji, eğitimcilere, anne ve babalara der ki: "Çocukla konuşurken onun göz hizasına kadar eğilin. Çocuk sizi yüksekte görürse onunla sağlıklı bir iletişime geçemezsiniz." Bildiğiniz gibi destanlarda kahramanlar olağanüstü özelliklerle doğar. Mesela, avucunda kan bulunur. Mesela, ağaç yarılır kahraman içinden çıkar. Mesela, kahraman gökten düşer. Son dönem filmlerde ise bunun tersine kahramanlar yaratıldı. "Cesur Yürek" filmindeki kahraman sıradan bir İskoçyalıdır. Hatta bencil, amaçsız, gününü gün eden bir gençtir. Zamanla kahramanlaşır. "Matrix" filmindeki kahraman ümitsiz bir vaka gibidir. Hayattan hiçbir beklentisi olmayan silik bir şahsiyettir ama zamanla Neo'ya dönüşür. "İlk Kan" filmindeki "Rambo" karakteri de öyle değil mi? Vietnam Savaşı'ndan dönmüş. Sıradan bir insan. Ekmeğini kazanmak amacıyla gittiği kasaba girişinde gelişir olaylar. Bu yeni kahraman tipleri çağdaş psikolojinin öğrettiği bir gerçeğe uygun olarak tasarlanmaktadır. İzleyiciye verilmek istenen mesaj net ve gerçektir: "Her kim olursan ol, kendine inanır ve kendini değiştirebilirsen sen de bir kahraman olabilirsin." Eğer kahramanlar baştan olağanüstü vasıflarla sunulsaydı, izleyici veya okuyucu "Ben böyle olağanüstü vasıflara sahip doğmadım, dolayısıyla benden kahraman olmaz." ümitsizliğine kapılabilirdi. Biz büyüklerimizi övelim derken onlara öyle olağanüstü vasıflar yüklüyoruz ki onları erişilmez noktalara taşıyarak insani anlamda öldürüyoruz. Oysa onlar insan olarak mücadele vermişlerdi. Hiçbirisi ilahi torpille başarılı olmamışlardı. Bize de insan olarak başarılı olabileceğimiz mesajını vermek istiyorlardı. Biz onları yücelttiğimizi sanarak, onların hakkını yedik. "İmamı Azam'ın annesi onu hiç abdestsiz emzirmemiştir." Benim annem beni kesin abdestsiz emzirmiştir, dolayısıyla benden İmamı Azam çıkmaz! "Abdülkadir Geylani çocukluğu da dahil haram bir elmayı bile ısırmamıştı." Eee, ben küçükken komşumuzun bahçesinden bir defasında elma çalmıştım. O zaman benden adam olmaz! "Albert Einstein 220 IQ ile doğmuştu." Eee, ben ölçtürdüm benim IQ'm 120 bile değil. O zaman benden fizikçi olmaz ve ben hiçbir şey yapamam. "Ahmet Yesevi'ye Hz. Peygamber'den bir adet hurma gelmişti. O hurma sayesinde İslam'ı en çok yayan insanlardan oldu." Eee, bana böyle bir kutsal miras gelmedi ki... Öyleyse benim gönüllere dokunmak gibi ne marifetim olabilir ne gücüm ne görevim. Hayatta başarılı olmuş herkesle ilgili olağanüstü öyküler yazmakta olağanüstü başarılıyız. Överken öldürüyoruz emeği, alın terini, bakış açılarını, gerçek başarıları. En çok da Hz. Muhammed'e yapıyoruz bu haksızlığı. O ki bir insanın çekebileceği her meşakkate maruz kaldı. Yenilgiyi de tattı, açlığı da. Yetim doğdu, öksüz kaldı. Kendi şehrinde öldürülmek istendi. Üzerine deve işkembesi atılarak aşağılandı. Öz akrabaları sırt çevirdi. Çocukları erken yaşta öldüler. Kendi elleriyle mezara gömerken bir insanın yaşayabileceği en derin acıları yaşadı. Eşine iftira edildi. Bir dönem İslam'a hiç kimse iltihak etmedi. Bazı Müslümanlar bile aralarında "Acaba hata mı yaptık" diye sesli düşünmeye başladılar. Uhud'da yenildi. En sevdikleri bir bir şehit edildi. Hatice'sini kaybetti. En büyük beşeri sevdasından mahrum kaldı. Aldığı kararları değiştirdi çünkü hakikati kendisinden değerli görüyordu. Bütün bunlara rağmen o, insanca bir mücadele verdi. İman, akıl, güzel ahlak ve sabır formülleriyle tarihte kimseye nasip olmamış büyük başarılara imza attı. Onun en büyük mucizesi yaşam tarzıydı, felsefesiydi. Öyle ki onun gittiği yolu takip eden herkes büyük başarılara imza atabilirdi. (Ahmet Yesevi, İmamı Azam. gibi) Onun formüllerini anlamak ve uygulamak yerine onun bütün başarılarını mucizelere bağlamak ona yapılan en büyük haksızlık oldu. Yeni nesillerin ümidini öldürmek için rol modelleri abartılı bir şekilde yüceltmek yeterli. Ümidi öldürmek istemiyorsak insan gerçeğini göz ardı etmeden anlatmak lazım kahramanlarımızı. Çünkü insan kendini keşfedebilirse zaten mucize varlıktır. Başarıları olağanüstülüklere bağlamak kıskançlığın, ümitsizliğin hatta inançsızlığın bir sonucudur. "Ben zekaya değil çalışmaya inanıyorum." diyor Aziz Sancar. Çok cazip gelmese de bütün başarıların sırrı bu cümlede vurgulanmış bence. İnsanlığın bütün medeni gelişimini inşa eden kahinler, büyücüler değil tam tersine mühendisler, işçiler, sanatçılardır. Yani emek, zeka ve alın teri vardır her bir eserde. O yüzden gerçekçi olmalıyız. İnsanüstü öykülerle hiçbir insanı harekete geçiremeyiz, en fazla ümidi öldürürüz.