Günümüzde 18 Mart tarihi, “Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi” olarak kutlanmaktadır. (27.6.2002 tarih ve 4768 sayılı Kanun).

Osmanlı başkenti İstanbul'u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri, 1915 baharında Birleşik Krallık ve Fransız gemilerinden oluşan donanmayı Çanakkale Boğazı'na gönderdiler. Donanma 18 Mart 1915 Perşembe sabahı saldırıya geçti. Birleşik Donanma 3 grup halinde, 18 zırhlı gemiyle savaşacaktır. Birinci grupta 4 İngiliz zırhlısı, ikinci grupta 4 Fransız zırhlısı, ikinci grupta 4 Fransız zırhlısı, üçüncü grupta 8 İngiliz zırhlısı bulunuyordu. Saat 10.30'da ilk grubun öncü gemileri Boğaz'a girdiler. Çanakkale'ye 16.000 metre kalınca, Erenköy hizasında Birinci ve İkinci gruplar savaş düzenine girdiler. İlk ateşi Triumph zırhlısı açtı. İntepe'deki batarya hemen karşılık verdi. Tarihe "18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı" adıyla geçecek savaş başladı. Amiral De Robeck (Donanma Komutanı) ikinci gruba, ileri geçmesi için emir verdi, saat 12.00'ydi. 4 Fransız zırhlısı harekete geçti. İngiliz zırhlıları ile ateş püskürmeye başladılar. Saat 12.15'ti. zırhlılar tabyalardaki büyük topların menzilleri içine girmişlerdi. Büyük topların subayları ve askerleri sığınaklardan fırlayarak ateş seli altında topbaşı ettiler. Hedeflere ayarlanan toplar ardarda gürlemeye başladı. Saat 12.20'ydi. ilk mermiler Fransız zırhlılarını vurdu. Bouvet gemisinin yaralı gövdesi Nusrat'ın mayınına değdi, gemi battı. Inflexible gemisi de Nusrat'ın mayınlarından birine çarptı, sonra Gaulois gemisi de bir zırh delici ile gövdesinden vuruldu. İki Fransız zırhlısı da savaş niteliklerini yitirmişlerdi. Bu yüzden gemiler Amiral De Robeck'in kesin emriyle savaş alanını terk ediyorlardı. Birleşik Donanmanın 1 İngiliz, 4 Fransız, toplam 5 büyük zırhlısı savaş dışı bırakılmıştı. Savaşın üçüncü ve son aşaması 8 İngiliz zırhlısının büyük bir hevesi ile başlamıştı. Saat 15.00'te Tabyalar yüzen kalelere mermi yağdırmaya başladılar. Saat 16.00'da büyük bir patlama oldu, Irresistible gemisi de Nusrat'ın mayınlarından birine çarptı, gemi başıboş kaldı. Ocean zırhlısı da Nusrat'ın mayınlarından birine dokundu. Amiral de Robeck geri çekilme emri verdi. Saat 18.00'di. Yenilmez armada yenilmişti. Hamilyon'un deyişiyle Birleşik Donanma'nın zırhlıları "Bir cenaze Korteji" gibi sessizce Çanakkale Boğazı'nı terk ediyorlardı. Son dakikaya kadar kuşku içinde bekleyen İstanbul'da, sonucu bildiren telgraf üzerine kıyamet koptu. Zafer kulaktan kulağa yayıldı. Halk sokaklara döküldü. Süleymaniye Camisinin yaşlı mahyacısı çıraklarıyla geldi. Düşündüğü cümleyi iki minare arasına kandillerle yazıp yatsı namazına yetiştirdi: "ÇANAKKALE GEÇİLMEZ" Bu kısacık cümle milli parola olacaktı. (Turgut Özakman, Diriliş, Çanakkale 1915, Bilgi Yayınevi, 40.Basım, Mart 2008). Mustafa Kemal, 25 Eylül 1915'te Ernst Jackh ile çadırında yaptığı sohbette denizciliğin önemi konusunda şöyle diyordu: "Karada kıstırılmış durumdayız, tıpkı Ruslar gibi. Boğazlar'ı ve Çanakkale'yi tıkamakla Rusları Karadeniz'in içine kapamış oldum ve eninde sonunda çökmeye mahkum ettim. Böylece müttefikleriyle bağını kesmiş oldum. Ancak biz de çökmeye mahkumuz, hem de aynı nedenden. Gerçi Akdeniz'in Kızıldeniz'in, Hint Okyanusu'nun eteklerindeyiz ama herhangi bir okyanusa açılamıyoruz. Deniz kuvvetleri olarak yarımadamızı, Kara Kuvvetlerini çekinmeden getirebilecek olan bir deniz kuvvetine karşı hiçbir zaman savunamayız." demiştir. Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın şiirinde olduğu gibi; "Çanakkale yeni Türkiye'nin önsözüdür". (Ahmet Yavuz, Başkomutan, Emsalsiz Lider, Kırmızı Kedi Yayınevi, Birinci Basım: Haziran 2021)