Büyük vatan şairi Namık Kemal, 1840 yılında, 21 Aralık Pazartesi günü (1256 yılı Şevval ayı Pazartesi günü) sabaha karşı Tekirdağ’da doğdu. Babası müneccim başı Mustafa Asım Bey, annesi Fatma Zehra Hanım’dır. Tekirdağ’ın Camii Vasat (Orta Cami) mahalleri hükümet konağı caddesi üzerinde pembe boyalı, geniş bahçe üzerinde iki katlı evde Namık Kemal’in dedesi Tekirdağ (Tekfurdağı) sancağı muhassılı (mali işlerle ilgili) Vali Yardımcısı Abdüllatif Bey ile anneannesi Mahmude Hanım oturuyorlardı. (Mehmet Serez, Tekirdağ Tarihi ve Coğrafyası Araştırmaları, 2007, Dönmez Ofset, Ankara).

 Asıl adı Mehmed Kemal’dir. Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi.

Annesini sekiz yaşında yitiren Namık Kemal’i dedesi yanına aldı. Dedesinin görevleri dolayısıyla Namık Kemal, çocukluğunu Kars’ta ve Sofya’da geçirdi.

Şiir yazmaya 14 yaşındayken Kars’ta başladı. 

1857’de İstanbul’a gelen Namık Kemal, 1863’te Tercüme Odası’na memur oldu.

1865’te kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyeti adlı gizli derneğe katıldı.

Şinasi, Paris’e gidince Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkarmaya başladı. Yazıları II. Abdülhamid’in İstibdat yönetimine karşı olduğu için gazete kapatıldı. 1867’de Paris’e kaçmak zorunda kaldı. 1868’de “Hürriyet” gazetesini yayınladı.

1870’te İstanbul’a döndü. “İbret” gazetesindeki bir yazısı üzerine gazete kapatıldı, Namık Kemal Gelibolu’ya mutasarrıf olarak atandı, bir süre sonra İstanbul’a döndü. Gelibolu’da yazdığı “Vatan Yahut Silistre” oyununun Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynanması ve seyirci üzerindeki coşturucu etkisi üzerine 9.4.1873’te Magosa’ya sürüldü. Mayıs 1876’da affedilince İstanbul’a döndü. 1877’de II. Abdülhamid’in Meclis-i Mebusanı kapatması üzerine tutuklandı. Midilli adasına sürüldü. 1879’da aynı yere mutasarrıf oldu, bu görevi 1884’te Rodos ve 1887’de sakız adalarında da yürüttü.

Sakız adasındayken zatürre’den 2.12.1888’de öldü ve Gelibolu’da Bolayır’a gömüldü. (Hikmet Altınkaynak, Türk Edebiyatında Yazarlar ve şairler, Hürriyet Kitap, Mart 2018).

 Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyişiyle “Türkiye’de insan haklarının bayrağını ilk kaldıran, Aydınlanmanın ilk büyük öncüsü Namık Kemal’i vefatının 135. Yılında bazı görüş ve düşünceleri ile anımsatarak anmak istiyoruz;

Dünyada değişim zaruridir. Rüzgârın önüne düşmeyen yorulur. Değişiklik kaçınılmaz bir olaydır, ilerleyen bir ülkede değişme devamlı olarak sürüp gider.

Değil yalnızca endüstriyel refahımız meşruti sistemimizin iyi işlemesi ve hatta milli ekonomimiz ve varlığımız ilk öğrenim konusunda alacağımız karar bağlıdır.

Basın ki, ağızdan çıkan sözü dünyanın her yönüne dağıtmak şanındandır, beşer icatlarının en şereflisi ve bugünkü uygarlıkta görülen olgunluğun başlıca nedeni sayılır. 

Kendimi Vatana hizmet için doğmuş bilenlerden olduğum gibi bu görevi yerine getirmeye yazıdan başka kendimce bir araç bulamadığımdan elimde kalem tutmaya güç duyduğum günden beri gazeteciliği seçmiştim.

Memleketimizde basın kadar şiddetli ceza görmüş hiçbir şey yoktur.

Vatan sevgisiyle dolu olan gönüllere gerçekten kan ağlatan acıklı olay, memleketimiz bakımından eğitim ve öğretim konusunda görülen çaba ve istek yokluğudur.

Vatan bize kılıcımızın ekmeğidir.

Otoriter bir yönetim yerine ulusun alın yazısını kendisinin tayin ettiği bir rejimin gelmesi baş şarttır. Cumhuriyet, içinde bulunduğumuz yüzyılda en çok beğenilen bir hükümet şekli haline gelmiştir.

Avrupa devletlerinin ilerlemesine sebep, bilim ve marifet, bizim geri kalmamızın nedeniyse bilgisizlik ve gaflettir. (Yusuf Mardin, Namık Kemal’in Londra Yılları, Milliyet Yayınları, Nisan 1974).