Kolay anlaşılır, adil

Son günlerde yeni seçim yasası ve sistem tartışmaları yapılıyor. Konuyla ilgili olarak, küçük değişikliklerle 1949'dan beri uygulanan, Alman seçim sisteminden bahsetmek istiyorum. Almanya'da Federal Meclisin yarısı, 299 parlamenter, tek kişilik dar bölgelerden çoğunluk yöntemiyle, kalan 299 parlamenter ise ülke çapında orantılı temsil yöntemiyle seçiliyor. Vatandaşlar sandığa gittiklerinde iki oy kullanıyor: bir oyunu yerel adaya, ikinci oyunu beğendiği partiye veriyor. Böylece, çoğunluk ve orantılı temsil yöntemleri, birbirini törpüleyip tamamlıyor, "temsilde adalet" ve "yönetimde istikrar" mümkün olduğunca gerçekleşmiş oluyor. Kolay, adil ve şahane bir çözüm değil mi? İKİ UÇ: ÇOĞUNLUK VE ORANTILI TEMSİL Çoğunluk sisteminde oyların % 50,01 alan parti bölgesinde bütün milletvekillerini kazanır. Kalan % 49,9 oy çöpe gider. Çoğunluk yöntemi bir partiyi güçlendirerek yönetimde istikrarı sağlar ama, temsilde adaleti sağlamaz. Bu sistemden ne zaman bahsetsem aklıma, ABBA'nın "The Winner Takes it All / Kazanan Hepsini Alır" şarkısı aklıma gelir (https://www.youtube.com/watch?v=s4dvVJnM5n4&ab_channel=ForgetMeNow). Giden sevgilinin ardından söylenen bu şarkı, çok az bir oy farkıyla seçimi kaybeden adayları da oldukça duygulandırır. Orantılı temsil, adı üzerinde temsilde adaleti sağlar. Partiler aldıkları oy oranında milletvekili çıkarırlar. Bir çok küçük partinin meclise girebildiği bu sistemde, partiler arasındaki politik çatışmalar nedeniyle istikrarlı bir yönetim kurulamayacağı korkusu vardır. Küçük partileri engellemek için seçim sistemlerine barajlar konmuş, veya artık oyları büyük partilere aktaran d'Hondt gibi hesap yöntemleri uygulanmış. Türkiye'de ilk ve son defa, 1965 seçimlerinde, artık oylar ülke çapında bir havuzda toplanmış ve orantılı olarak partilere dağıtılmış. Ulusal artık (milli bakiye) denen bu sistemde, aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, oy oranları milletvekilliği oranlarına, çok az farklarla, tam olarak yansımış (https://core.ac.uk/download/pdf/35314187.pdf ). Seçimlerde oy oranı ile kazanılan milletvekilliği oranları arasındaki uyumsuzluğu gösteren Gallagher indeksi diye bir uygulama var (Gallagher İndeksi Nedir? (office.com) ). İndeks puanları 0-100 arasında değişiyor, yüksek puan yüksek uyumsuzluğu gösteriyor. 1965 seçiminin Gallagher puanını 1,21, 2002 Kasım seçimlerinin Gallagher puanını 28 olarak hesapladım. 28 çok büyük uymsuzluk demek. Bir düşünün, 2002 seçimi de 1965 seçimi gibi oylarla orantılı bir meclis oluştursaydı, bugün nasıl olurduk acaba? 1965 seçimleri hariç, seçim yasalarındaki bütün değişiklikler hep politikacıların kısa vadeli çıkar hesaplarına göre yapılmış. Solcu geçinen politikacılar bile gerçekten demokratik bir seçim yasası için bir girişimde bulunmamış. İlginç bir durum 1950'lerde yaşanmış. 1950 seçimlerine giren Demokrat Parti, seçimi kazanıp kazanmayacağını bilmediği için, orantılı temsil istemiş, bu isteği CHP kabul etmemiş. Fakat bu seçimde, Demokrat Partinin dört buçuk milyon oyla 434, Halk Partisinin ise dört milyon oyla yalnız elli küsur sandalye kazanmış. Aldığı ağır yenilgiden sonra aklı başına gelen CHP, 1954, 1957 seçimlerinde orantılı temsil istemiş, bu sefer Demokrat Parti reddetmiş. 1983'te getirilen % 10 barajı için,"belki bize de yarar" düşüncesiyle kimse kılını kıpırdatmamış. Bu tip küçük hesapların sonradan ülkeyi nasıl çıkmazlara soktuğunu hep yaşıyor ve görüyoruz. ALMANYA BU İŞİ NASIL ÇÖZMÜŞ? Tam adı Almanya Federal Cumhuriyeti olan Almanya, eyaletlerden oluşan federal bir devlet. Her eyaletin seçimle gelen meclisi ve başbakanı bulunuyor. Eyaletlerin üstünde Federal Meclis var. Şansölyeyi seçmek, yasama ve hükümeti denetlemek Federal Meclis'in en önemli görevleri. Eyalet ve Federal Meclis seçimleri dört yılda bir yapılıyor, fakat seçim yapılan yıllar fermuar dişleri gibi sıralandığı için, Almanlar iki yılda bir sandığa gidip yönetime tepkilerini gösterebiliyor. Kimse de "vatandaş seçim yorgunu oldu" gibi saçma bir laf etmiyor. Federal Meclis'i belirleyen genel seçimler, hem kişilerin seçildiği hem de partilerin orantılı bir şekilde meclise girdiği yöntemle yapılıyor Almancası "Personalisierte Verhältniswahl " olan model "kişiselleştirilmiş orantılı seçim" diye tercüme edilebilir (İngilizcesi "Mixed-member proportional representation"). Parlamentonun yarısı, bir kişilik 299 seçim bölgesinden çoğunluk sistemiyle seçiliyor. Her seçmen, resimdeki oy pusulasında görüldüğü gibi, iki oy kullanıyor. Oy pusulasının soldaki kolonunda seçime giren adayların isimleri, sağdaki kolonda ise parti isimleri yazılmış. Seçmen birinci oyunu, direkt kendi seçim bölgesinden Federal Meclis'e göndermek istediği adaya verirken, sağ kolonda ikinci oyunu istediği partiyi işaretleyerek kullanıyor. İkinci oylar kalan 299 milletvekilini ve parlamentodaki tek tek partilerin alacağı sandalye sayısını belirliyor. Federal Meclis'de normalde 598 sandalye var, ancak bu rakam yükselebiliyor. Bu, direkt seçilen milletvekillerin oluşturduğu fazlalıktan kaynaklanıyor: Örneğin bir parti, ikinci oylarla 100 sandalye kazanmış; ama birinci oylarla 110 adayı direkt seçilmişse, bu fazla on milletvekili de Federal Meclis'e girme hakkı kazanır. Diğer partilerin bu durumdan mağdur olmamaları için, onlara da yüzde hesabına göre ilave sandalyeler verilir. 2017 genel seçimlerine 42 parti katılmış. Parlamentoda hükümet kurabilecek bir koalisyonun oluşmasını zorlaştırmasın diye, küçük partileri engellemek için, ikinci oylara % 5 lik bir baraj konmuş. ALMAN SEÇİM SİSTEMİ BAŞKA ÜLKELERDE UYGULANIYOR MU? Alman modeli, Almanya'daki gibi % 50 % 50 oranlarında olmasa da, ondan fazla ülkede uygulanıyor. Arnavutluk, Romanya, Macaristan ve Venezuela'da bir kaç dönem uygulanmış fakat, bizim 1961 Anayasası gibi, "bu sistem bize bol geldi" diyenler tarafından kaldırılmış. Yeni Zelanda'da, sekiz yıl üzerinde çalışıldıktan sonra, 1993'te yapılan referandumla kabul edilmiş. Güney Afrika'da eski devlet başkanı Kgalema Motlanthe, 2017'de karışık seçim sistemi tasarısını "Bu sistem parti liderlerinin gücünü sınırlayacak ve milletvekillerinin parti politikalarından çok seçildikleri bölgenin ihtiyaçlarına ve isteklerine göre oy vermelerini sağlayacak" diyerek desteklemiş. Kanada'nın Quebec eyaletinde, Yeni Demokrasi Hareketi'nin (https://www.democratienouvelle.ca/) çabaları sonunda, daha bir hafta önce, 22 Ocak 2021'de karışık sistemi öneren 39 numaralı seçim kanun teklifi meclise sunuldu. SONUÇ CHP veya İYİ Parti bir an önce seçim yasası teklifi hazırlamalı, Sosyal Demokrasi Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları işin içine girmeli öneriler getirmeli. Birtakım çıkar hesapları dışında hazırlanan adil bir yasanın, yukarki örneklerde olduğu gibi, referanduma götürülmesi istenmeli. Bizden bazı siyasetçilerin Alman seçim sistemini iyi bildiğini düşünüyorum, ama neden seslerini çıkarmıyorlar, anlamıyorum. Örneğin, Ahmet Davutoğlu İstanbul Erkek Lisesi mezunu, Alman ekolünden sayılır, bu seçim tartışmaları arasında bu konuda bir şeyler söyleyebilir. Almanya'da yıllarca SPD'de çalışmış olan Ercan Karakaş'ın, 1995'te Kültür Bakanı iken, Aspendos Opera Festivalinin açılışında yaptığı Almanca konuşmayı dinlemiştim. O da bu günlerde Alman seçim sisteminden bahsetmeli. Hazırlanan yeni seçim yasasının, bazı kişilerin keyfine göre değil, gerçek demokrasi temelinde olması için öncülük etmeliyiz.