“Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk.”

NERENİN KARPUZU? Bugün karpuz satan bu abinin yanından geçerken aklıma yıllar önce yaşadıklarım geldi. Tezgahın yanına gidip biraz sohbet ettim. Anlatacaklarıma görsel bir güzellik katmak amacıyla de bu fotoğrafı da çektirdim. Sohbet ve alış veriş sonrası bir kavun alıp evin yolunu tuttum. Biz gelelim sadede : Yıl 1983, tam yirmi yaşındayım. Üniversite öğrencisiyim. Köyde yaşayan ailem eğitimimi tamamlaman için elinden gelen yardımı yapıyor. Ben de yaz tatillerinde köye gidiyorum. Elimden geldiği kadar tarla, tezek işlerinde aileme yardımcı olmaya çalışıyorum. Bu arada aklımca zaman zaman babama çiftçilik öğretmeye çalışıyorum. Ailem evin ihtiyaçlarını karşılamak için kavun, karpuz, soğan, patates, nohut, domates, biber eker her yıl. O yıllarda ticari amaçlı ekim buğday ve ayçiçeği ile sınırlıydı. Ben babama buğday ve ayçiçeği dışında farklı arayışlar içine girmemiz konusunda akıl vermeye başladım. Hani atalarımız demiş ya " Tembele iş buyur sana akıl öğretsin." kabilinden. Babam da "Gelecek yıl sen de yardımcı olursan karpuz ekelim, şansımızı deneyelim." dedi. Devrisi yıl ben okuldayken annem ve babam satmayı da düşünerek bir tarlamıza normalden fazla karpuzları ekmişler, bakımını yapmışlar ben sadece toplama kısmına yardımcı olabildim. Vakti gelince babam "Karpuzlar hazır oğlum, toplayalım da satmaya götürelim." dedi. Bir traktör arabası karpuz topladık ve onları satmak için yola koyulduk. Hayrabolu'ya bağlı olan köyümüzün ilçeye uzaklığı yaklaşık 24-25 kilometreydi. Sabahın erken saatinde Hayrabolu'ya vardık. Bende bir umut, bir beklenti bir heyecan. Durduğumuz birkaç noktada fiyat sormaya gelenler oldu. Onlar da sorup gidiyorlardı. Örneklemek gerekirse günümüze göre kilosu iki civarında bir fiyat belirledik. Satış olmuyordu. Her bakkalın, her manavın önünde yeterince karpuz vardı. Meraklı kişiler "Nerenin karpuzu, kilosu kaç lira, yeni mi topladınız?" gibi sorular sorup karpuz almadan uzaklaşıyorlardı. Vakit geçtikçr benim ayaklarım suya ermeye başladı. Erkenden kalk. Bir traktör römorku karpuzu topla. Terin kurumadan yola çık. Ağustos sıcağında Hayrabolu'nun sokaklarını turla ve hiç karpuz satamadan günü geçir. Çok üzülmüştüm, işin içine girince çiftçiliğin ne kadar zor olduğunu anlamaya başlamıştım. Atalarımızın " Çiftçinin karnını yarmışlar kırk tane gelecek yıl çıkmış." sözü aklıma geldi ama benim "gelecek yıl" ümidim de sönmüştü. Sanki kolum, kanadım kırılmıştı. Babamın umudu kırılmış, üzgün görüntüsüne şahit olmamak için onun yüzüne bakmamaya, onunla göz göze gelmemeye gayret ettim. Akşam saati yaklaşıyordu. Köye de dönmemiz gerekiyordu. Acil bir çözüm bulmalıydık. Karpuz yüklü traktörle köye dönmek son derece onur kırıcı bir durumdu. Baban onları bir dereye döker yine de karpuz yüklü traktörle köye dönemezdi. Aklımda kaldığı kadarıyla maliyetimizi ve masraflarımız karşılamayacak bir fiyata bir manava ya da bakkala karpuzları indirdik. Kısacası "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk." Ben, o olaydan sonra uzun yıllar babama çiftçilik konusunda akıl vermedim, öneride bulunmadım. Bu aldığım ders bana yetmişti. Aradan kırk yıl geçmiş. Ekim ayının ikinci yarısında hala karpuzlarını satmaya çalışan bu abimizi görünce ben de eteğimdeki taşları dökeyim istedim. Sevgiyle kalın.