Cümle, bildiğimiz cümledir. Cümleler kurar dururuz.

Bazen eksik bazen kırık dökük bazen kelime oyunlarına kurban edilmiş bazen kısa, hikmetli, derin düşündürücü, bazen nükteli bazen darmadağınık, kontrol edilemez perişanlıkta. Onlardaki tuhaflıkları zihinler yerli yerine koyar. Konuşuruz, yazarız, okuruz, dinleriz. Cümlenin merkezinde yüklem vardır. Çünkü cümledeki manayı yüklenen, çekip çeviren odur. Yüklem son sözünü söylemedikçe cümle tamamlanmış olmaz. Mana olur ama cümle olmaz. Cümle olma şartı, bir konuya yorum getirmek, fikir veya duyguyu değerlendirmektir. O yüzden cümlede ana unsur, yüklemdir. Bütün kelimeler, şekil ve manaca onun etrafında döner, adeta sema eder. Yüklem olmasa kelimeler, gruplar kendi başlarına kalır, ancak hayal veya zihin bu boşluğu özel tahminlerle tamamlamaya çalışır ki o zaman objektif değil şiire yakın subjektif ifadeler ortaya çıkacak demektir. Bu sebeple mantık, yüklemi cümle için hazır eder, diğer kelimeleri de onun yönetimine verir. Cümlede, yüklemin en yakın yardımcısı, öznedir. Yapılan işin failidir, sorumlusudur. Yüklem neye hükmetmişse özne bu işin yapanı, edenidir. Bazen yüklemle özne aynı kelimede birleşerek rollerini yerine getirir. İstiklal Marşının ilk kelimesi gibi. Tek kelimede hem yüklem hem de özne vardır: "Korkma !" Şiirin takip eden kelimelerinde diğer unsurlar da ortaya çıkmaya başlar : "Korkma ! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak ." Yukarıdaki iki mısrada tek kelimelik bir cümleden sonra on üç kelimelik ikinci bir cümle daha gelir. İkincide yüklem "sönmez" kelimesidir, özne bir kelime grubu olan "bu şafaklarda yüzen al sancak" tır, ikinci mısra ise yine bir kelime grubu halinde zarf tümlecini temsil etmektedir. Türkçe kurallı cümle yapısında sıralama şu şekildedir : Özne + tümleçler / tamlayıcılar + yüklem . Tamlayıcılar; yüklemin bildirdiği işten birinci derecede etkilenen nesne ile yüklemin bildirdiği işin durum ve zamanını bildiren zarf ve yüklemin bildirdiği işi yer, yön bakımından temsil eden yer tamlayıcısıdır. Cümle için yüklemin cinsine , yerine , manasına göre farklı tasnifler yapılmaktadır. Cümlenin esas unsurları, yüklem ve öznedir. Kelime dizisini cümle yapan bunlardır. Yüklem, cümlenin varlık sebebidir. Cümle, yüklemiyle beraber vardır. Yüklem, hüküm bildirir. Bazen tek başına bu işi yüklenir bazen de sayısı değişen diğer kelime veya kelime gruplarıyla birlikte bir dizi oluşturarak cümleye öncü olur. Türkçe cümle yapısında yüklem çekimli bir fiildir veya ek-fiilin çekimli şekillerinden biridir . Mesela; Bugün arkadaşlarıyla birlikte gezmeye gideceklermiş ./ Okula gidemeyecek kadar hastaymış / cümlelerindeki yüklemlerden birincisi çekimli bir fiil, digeri ise ek-fiilin bir isimden sonra gelerek yüklemleştirdiği kelimedir. Cümle isimlendirmelerinde, yüklemin isim cinsinden bir kelimeyle ek-fiilin oluşturduğu yapısına dayanarak isim cümlesi, yüklemin çekimli fiil olması durumlarında fiil cümlesi ifadesi kullanılmaktadır. Yüklem, tek kelime olabileceği gibi kelime grubu da olabilir. Mesela "Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, budur." cümlesinde yüklem, tek kelime iken, "Bu temel, senin en kıymetli hazinendir." cümlesinde yüklem, bir kelime grubudur. Özne ise, cümlede belirtilen işin, eylemin, olup bitenin sorumlusudur. Belirtilen işi "yapan" veya bahsedilen konuda "olan" durumundadır. Bu yüklemin etken veya edilgen olmasıyla ilgilidir. Belirtilen işi yapandır : "Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik." yahut "Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı : İlerle !" cümlelerinde olduğu gibi. Olandır:"Bu reçeller itina ile yapıldı, tencerelerden cam kavanozlara konuldu."cümlelerinde görüldüğü gibi. Öznenin yüklemin şahıs ekinde bulunması sebebiyle zamir olarak tekrar belirtilmesi gerekmeyebilir. Böyle öznelerin gizliliği şeklendir, aslında özne anlaşılamayacak bir kapalılık taşımaz. Mesela : "Yaslı gittim, şen geldim / Aç koynunu ben geldim / Bana bir yudum su ver / Çok uzak yoldan geldim." cümlelerindeki özneler, yüklemlerin mana ve şekli içinde gayet rahatlıkla anlaşılabilir. Açıkça da söylenebilir: " Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz." Bir cümlede birden fazla özne olabilir. Mesela ; " Ağaçlar, kuşlar, dağlar, taşlar bana bilmediğim bir şarkıyı söylüyor gibiydi." Özne ile yüklem arasında işi yapanın sayısı bakımından uygunluk olması, cümlenin doğruluğu açısından önemlidir. Mesela ;"Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız." Özne insan değilse, yüklemin çoğul olması gerekmez . Mesela ;" Defter, kalem, silgi, kitap, kalem açacağı hepsi çantaya konuldu mu ?" Bazen bahsedilen kişinin özelliği dolayısıyla veya şaka niyetiyle yüklem çoğul olabilir. Mesela; " Benim kızım daha uykudan uyanmamışlar mı ? " veya " Sayın Cumhurbaşkanı henüz gelmediler efendim. örneklerinde olduğu gibi. Cümlenin yardımcı unsurları, tamlayıcıları olan nesne ve tümleçler de önemlidir. Cümle kuruluşunda yüklem ve özne esas olmakla beraber yazılı ve sözlü ifade, bu ikisiyle yetinmez. Bin bir sahaya yayılan insan ilgi ve duyguları, bunları dil yoluyla anlatabilmek için çok çeşitli kelimeler kullanmaya ihtiyaç duyar. Cümlede hükmedilen iş ve onu yapan kadar işten etkilenen, işin zamanı, yeri, yönü, yapılış tarzı da kelimelere yansıdığı için her birinin değerlendirilmesi ve dil mantığına göre açıklanması gerekmektedir. Özne ve yüklemin yanısıra cümlede yer alan; yüklemin yaptığı işin yöneldiği varlığı; işin, hal, yer, yön ve zaman bakımından gösterdiği özellikleri temsil eden kelimeler, cümlenin yardımcı unsurlarıdır. Yardımcı unsurlar öncelik sırasıyla şöyledir : Nesne, cümlede yüklemin bildirdiği hareketten, işten birinci derecede etkilenen nesne, varlık veya kavramdır. Yapılan iş kimi, neyi etkiliyorsa, nesne odur. Nesnenin varlığı için yüklemin geçişli olmasına ihtiyaç vardır. Çünkü ancak geçişli fiilin bildirdiği hareket dışarıda bir varlığı etkiler, bir nesneyi yönlendirebilir. O takdirde geçişsiz bir fiilin nesne alabilme imkanı yoktur. Hareket, nesne alabilmek için dışa yönelmek, kendinden uzaklaşmak durumundadır. Mesela ; " Ok uçtu, hedefin kalbini vurdu ."mısraında "vurmak" fiili geçişli olduğu için nesne alabilmiştir. Ama "uçmak" fiili kendisinden başkasını etkilemediği için nesne alamamıştır. Uçan, oktur, öznedir. Eğer, fiil, "uçurmak" olsaydı nesne alabilecekti, hareket öznenin dışında ayrı bir varlığa yönelmiş olacaktı. Nesne yükleme hali ekini alıyorsa belir(ti)li nesne adını alır. Nesne bu eki almıyorsa belir(ti)siz nesnedir. "Ayşe, gün boyu, kitap okudu, yazı yazdı, resim yaptı." cümlesinde yer alan nesneler yükleme hali eki almamıştır. Bunlar, belir(ti)siz nesnelerdir. Belirli ve bilinen varlıkları değil genel nesneleri anlatmaktadır. Belirsiz nesneler yukarıdaki örnekte olduğu gibi yüklemden hemen önce gelir. İsim cümlelerinin yani yüklemi ek-fiille şekillenen kelime dizilerinin de nesne almak imkanı olmaz. Bu cümleler, daha ziyade özne ile yüklemden oluşur. Yer tamlayıcısı da olabilir. Mesela ;" Duyulan, gökte kanat, yerde ayak sesleridir." " Cumhuriyet, fazilet ve ahlaka dayanan bir idaredir." " Ölmek, kaderde var(dır),yaşayıp köhnemek, hazin (dir)"" Ezeli bir şifadır, inanmak." Bir cümlede yer tamlayıcısı veya dolaylı tümlecin varlığına de dikkat edilmelidir. Farklı kaynaklarda değişik isimlendirmeler yapılan bu unsurun cümledeki rölü yüklemin bildirdiği işin yerini, yönünü, istikametini belirtmektir. Hareket, nereye, yönelmiş, nerede olmuş, nereden kaynaklanmış ise yer, yön mantığına göre gelen cevap, yer tamlayıcısını belirler. Bir cümlede birden fazla sayıda yer tamlayıcısı bulunabilir. Mesela ;" Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan / Rüyama girdi her gece bir fatihane zan." / "Mahzun hudutların ötesinden akan sular / Gönlümde hep o zanla beraber çağıldadı."/ , " Sana, bu konularda daha dikkatli olmanı söylemediler mi ?", "Bütün bu hatalar hep onun ihmallerinden kaynaklanmıyor mu ?" Zarf tümleci veya tamlayıcısı da renkli bir cümlede fiilin bildirdiği işin nasıl, ne zaman, ne kadar, hangi şartlarda, ne ile yapıldığını anlatan kelimeler veya kelime gruplarıyla temsil edilir. Bunlar, genel olarak zarf rolü oynayan tamlayıcı kelimelerdir. Bir cümlenin açıklayıcı özelliklerine göre birden fazla zarf bulundurabileceği açıktır. Bir cümlede hem zaman hem nasıllık ve nicelik bakımından yükleme bağlı kelimeler bulunabilmesi zarf tümlecinin hareket kabiliyetini artıran imkanlardır. Zarf-fiiller ve bu özellikteki gruplar cümlede zarf durumundadırlar. Bazı örneklere bakalım:"Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede / Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de " / " Çok zaman dinledim Nevakar'ı" " Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın / Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın.!" Zarf tümleci, cümlenin en canlı unsurları arasındadır. Bir çok kelime, şekli ve aldığı ek düşünülmeden önce, manasıyla cümlede hangi rolde ise ona göre değerlendirilir. Bu bakımdan zarflar; zaman, yer, miktar ve bilhassa durum anlatışlarına göre uzun cümlelerde kelimeler veya kelime grupları halinde geniş şekilde yer alma imkanına sahiptir. Cümle dışı unsurlar, aslında cümlenin akışı içerisinde cümle ile anlamca ilgili olmakla beraber şeklen ve cümle mantığına göre cümle dışında değerlendirilen hitap ünlem ve bağlama unsurlarıdır. Bunlar dikkat edilmediği taktirde cümle içindeymiş gibi görülebilir. Halbuki Türkçe cümle yapısında yer alan unsurlar, yükleme bağlıdır. Onun etrafında anlam ve şekil bütünlüğü arz eden bu unsurlar ancak yükleme sorulan var oluş sebepleriyle ilgili soruların cevabıdırlar. Yanlış soru, cümlenin unsurunu davet etmez. Doğru sorular, yüklemin bildirdiği işin muhatabını arar. "Kim, ne, kimi, neyi, nereye, nerede, nereden, ne kadar, ne zaman, nasıl, hangi şartlarda, ne ile, ." gibi bir cümlenin gidişini ilgilendiren sorular yöneltilir. Bu soruların doğrudan cevabı olmayacak kısmen cümleyle anlam ve üslup ilişkisi olan kelimeler ise ancak cümle dışı unsurlar olmaktadır. Mesela aşağıdaki ifadelerde olduğu gibi : "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker! / Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı, değer." İlk mısra cümle dışı unsurdur, içinde birkaç kelime grubu da bulunan bir hitap unsurudur. İkinci mısra ise cümledir. " Eyvah, ne yer ne yar kaldı / Gönlüm dolu ah ü zar kaldı"mısralarında da "eyvah" kelimesi cümleye manaca yakın, şeklen uzaktır. Cümleler, yüklemlerinde ifadesini bulan anlamlarına göre olumlu, olumsuz olabilir. Soru veya ünlem ifadesi taşıyabilir. Belki başka manaları anlatabilecek cümle tipleri olduğu da düşünülebilir. Aslında yüklemin taşıdığı her kip onun anlamını belli ölçüde yönlendirmiş olmaktadır. Emir cümlesi, geçmiş zaman cümlesi, gereklilik cümlesi gibi isimlendirmelerin de yanlış olması gerekmez. Çünkü cümleler, anlattıkları duygu, düşünce ve hayalleri ne kadar zengin kalıplar içinde sunuyorsa dilin imkanlarını o ölçüde genişletmiş sayılmalıdır. Cümlenin yükleminin diğer kelimelerle bütünleşerek anlattığı şeyler, manaca olumlu sonuç veriyorsa o cümle bir kabul, tastik veya açıklama cümlesidir, olumludur, müspettir. Dildeki cümleler genellikle bu yöndedir. Çünkü insanlar kabule, anlamaya, öğrenmeye olumlu cümlelerle alışırlar. Mantığımız önce olumluya yatkındır. İtirazlar olumlulardan sonra bilgilerin gelişmesiyle kendini göstermeye başlar. Doğrular ve yanlışlar arasındaki tercihler olumlu / olumsuz dengesini de ortaya çıkarır. Mesela bu paragrafta kurduğumuz cümlelerin hepsi olumluydu, çünkü açıklama cümleleriydi. İstiklal Marşı'nın ilk iki kıtası olumsuz emir kelimeleriyle başlar ve yine olumsuz ifadelerle uyararak devam eder. Aynı yıllarda ve benzer sebeplerle yazılan "Gençliğe Hitabe" olumlu ilk altı cümleden sonra olumsuz bir cümleye geçerek uyarısını sürdürür. Her iki metnin bütünü üzerinde düşünülürse olumlu / olumsuz dengesinin bir metinde neye göre oluştuğu daha iyi anlaşılır. Konunun akışının bunda büyük payı vardır. "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım. Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım, / Yırtarım dağları enginlere sığmam, taşarım!.." "Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır." Anlatılanların kabul değil ret, tastik değil itiraz , beğenme ve uygun bulma değil beğenmeme , uygun bulmama noktasında bir ifade taşıması sebebiyle yüklemin yahut ilgili kelimelerin temsil ettiği karşıtlığın cümlesidir. Tavır koymadır, mevcut bilgiyi yeterli bulmamadır. İnsan düşüncesi geliştikçe, bilgi arttıkça, olumsuz cümleler de artmaya başlar. Çocukta olumsuz düşüncelerin dikkat çekmesi ise öğrenme isteği, merakı ve sunulan bilgilerin onu tatmin etmemesiyle ilgili olabilir. Yüklemin ifade ettiği anlamın olumlu veya olumsuz olması, fiilde anlatılanın yapılması veya yapılmamasıdır. Olumsuzluk eki ile bu anlam farkı ortaya konulur. Ayrıca "var / yok" kelimeleri yahut olumsuzluk için "değil" kelimesi kullanılır. Tastik veya karşı çıkma anlamına "evet / hayır" kelimelerinde de olumluluk / olumsuzluk karşıtlığı vardır. " ne.ne ." kalıbına uygun cümleler de Türkçede olumsuzluk ifadesi için güzel bir örnektir. Mesela İstiklal Marşı'nın ikinci kıtasını düşünelim : " Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal ! / Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celal ?/ Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal / Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal." Yukarıdaki mısralarda olumlu, olumsuz, soru ve ünlem cümlelerinin hepsi için örnek vardır. Üslubun tabii akışı içinde bu cümleler birbirine güzellik katmaktadır. Monotonluk bu sayede azalmakta, ifadeye canlılık gelmektedir. Mevsimler de böyledir. Anlatımın soru yoluyla kazandığı bir özelliğin cümleye yansıması da üsluba renk katar. Sorarak ya bilinmeyene dikkat çekilir veya öğrenilmek istenenin cevabı beklenir. Çoğu defa soru edebi bir güzellikle dile renk katar. Cevabı da beklenmez : " Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda ?" Bazen de mısralarda sorular üst üste gelir: " Şakaklarıma kar mı yağdı ne var ?/ Benim mi Allahım bu çizgili yüz ? / Ya gözler altındaki mor halkalar ? / Neden böyle düşman görünürsünüz / Yıllar yılı dost bildiğim aynalar ?" Cümleye soru ifadesi veren unsurlar; fiile gelen soru eklerinin yanı sıra soru zamirleri, sıfatları, zarfları ve edatlarıdır. Cümlenin akışını heyecan veren hitaplar, uyarılar, bağırışlar veya şaşırtıcı sözlerle sürdüren ifadelerden oluşan diziliş ünlem cümlelerinin görünüşüdür. Böyle cümlelere yazıda ünlem işaretiyle dikkat çekilir. Bu cümleler sıradağlar arasında ani yükselişler gibidir, hayret uyandıran, çoğu defa hoşa giden söyleyişlerdir. Bazen da gerginlik sebebi olan anlatım kalıplarıdır. " Sus kalbim sus ,artık yeter !", " Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle ! / Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle.", "Bastığın yerleri, toprak, diyerek geçme, tanı ! / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı ! /Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı ! / Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı !" Yukarıdaki mısralar, ünlem cümlelerinin söze heybet ve heyecan kazandırdığının güzel ve manalı örnekleridir. Hatipler, siyasetçiler ve liderler sözün bu özelliğinden faydalanarak toplulukları etkiler ve belli hedeflere yönlendirirler. Cümleler, özelliklerine göre tasnif edilmektedir. Kimi görüşlere göre cümle tek çeşittir. İçinde yer alan unsurların dizilişine veya çeşidine göre gruplara ayrılabilir. Kimine göre de cümleler anlatım kalıbı olarak temsil ettikleri farklar ile ayrılabilir. Cümle, hem kelimelerin diziliş mantığı hem de bu kelimelerin kalıp ifade olarak kullanılış mantığı bakımından dikkate alınmalıdır. Cümlelerin kuruluş tarzı, yapısına göre; ne ifade ettiği, ne anlattığı , anlamına göre; en önemli unsurunun cinsi ve yeri de yüklemine göre cümleleri incelemeyi, genel kabul gören klasik bir alışkanlık haline getirmiştir.