Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak, Papa Francis'in Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları hakkındaki konuşması ve Avrupa Parlamentosu'nun 15 Nisan 2015'te, 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen yasa tasarısını kabul etmesinin ardından bir basın açıklamasında bulundu. Başkan Albayrak ayrıca, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi kardeş şehir belediye başkanlarına ve Doğu-Batı Trakya Belediyeler Birliği (TRAKYAKENT) ile işbirliği içerisinde olan yabancı ülke belediyelerine, konunun hassasiyetine dikkat çeken bir mektup gönderdi. Başkan Albayrak açıklamalarında şu ifadelere yer verdi: Dünyanın dört bir yanına yayılmış Ermeni diasporasının ısrarla sürdürdüğü sözde Ermeni soykırımının uluslararası alanda kabul görmesini hedef alan çalışmaların ne yazık ki birçok ülkede etkin olduğunu görüyoruz. Oysaki Ermenilerin Osmanlı toplumunda ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu ve yüksek bir refah seviyesine ulaştığı, Ermeni halkı ile Türk halkının asırlar boyunca dost olarak yaşadığı bir gerçektir. Bu gerçeği Ermenilere verilen 'sadık millet'' unvanı kanıtlamaktadır. Soykırım iddialarının en büyük zararı birbirini seven bu iki toplumun dostluğu üzerine olmuştur. Oysa uluslararası politikalar, toplumlar arasında düşmanlığı körüklemek yerine birleştirici nitelikte olmalıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflamaya başladığı dönemde emperyalist devletler kendi bölgesel menfaatlerine ulaşabilmek için Ermenilere devlet kurma vaadinde bulunmuşlardır. Bu vaatler ve çeşitli kışkırtmalar sonucu yabancı devletler ile işbirliği yapan Ermeniler yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmışlar, silahlanarak Osmanlı Devleti ile savaşmaya başlamışlardır. Bunun karşısında Osmanlı Devleti ise birtakım tedbirler almış ve Ermeniler zorunlu nakle tabi tutulmuştur. Bu dönemde iç isyanlarla şiddetlenmiş savaş koşullarında, intikam peşindeki mahalli gruplar, salgın hastalıklar, açlık, çeteler ve bozulmuş olan bir devlet düzeni gibi etkenler sonucunda birçok Türk ve Ermeni vatandaşının ölümü ile sonuçlanan bir trajedi yaşanmıştır. Önceden tasarlanmamış ya da planlanmamış olsa bile yaşanan bu talihsiz olaylar tek taraflı ve suçlayıcı bir şekilde günümüze kadar taşınmış, sözde soykırım olarak dünya kamuoyuna sunulmuştur. Bu iddiaların dünya gündemine gelmesi bir süredir uygulanan haksız bir diaspora stratejisinin neticesidir ki bunun ilk adımı Ermeni teröristlerce çeşitli ülkelerdeki masum Türk konsolosluk görevlilerinin hunharca katledilmesi olmuştur. Soykırım, tanımı açıkça yapılmış bir suç olup suçların en ağırıdır. Böyle bir suçlama siyasi hesapların insafına bırakılmamalı, parlamentolar ve radikal gruplar bu tür ciddi suçlamalar ile ilgili hüküm vermemelidir. Bu tür görüşlerin bilimin ışığında, konunun uzman tarihçiler tarafından incelenmesi doğru olacaktır. Ne yazık ki günümüzde tarihsel gerçekler ve hukuki değerler göz ardı edilerek, bazı ülkelerce soykırım iddiaları tamamen iç ve dış politika kartı olarak benimsenmiştir. Uluslararası yetkili bir ceza mahkemesinin kararı olmaksızın, Türk tarafının tüm ısrarlarına rağmen Ermeni arşivleri açılmaksızın 1915 yılında yazılmış, mesnetsiz bazı hatıratlara dayanarak Türkiye'ye bir soykırım suçu isnat edilmektedir. Dolayısıyla 800 yılı aşkın dostluk, hoşgörü ve barış geçmişi göz ardı edilerek Türk-Ermeni ilişkileri dünya çapında yanlış algılanır hale gelmiştir. İlişkilerin normalleşmesi ve dostlukların yeniden inşa edilmesi için herkesin özellikle de diğer ülkelerin tarafsız, dürüst ve açık fikirli olması gerekmektedir. Türkler ve Ermeniler arasındaki dostluk ilişkilerinin düzeltilmesinin bölgesel barışa katkı sağlayacağını düşünerek hareket etmeliyiz. Geçmişte yaşanan acı olaylardan dersler alarak gelecek nesillere kin ve nefret değil, barış ve kardeşlik duyguları aşılamalıyız. Bölgemizde yaşanan barış dünya barışında da farkındalık yaratacaktır. Tüm vatandaşlarımızın bu önemli hususu kavramalarını ve daha duyarlı olmalarını temenni ediyoruz