Bizim millî irfanımızda “sohbet geleneği” vardır. Harput’un medar-ı iftiharı, rahmetli hocam Ahmet KABAKLI, her biri onar saatten az olmamak kaydıyla, onlarcasını beraber yaptığımız dergi toplantılarımızda ve Çarşamba buluşmalarımızda zaman zaman “Arkadaşlar, bizde konferans değil sohbet geleneği vardır. Bizim millî hayatımızda, bir araya gelip hoşbeş etmek, hâl hatır sormak, güler yüzle, tatlı dille ve aynı ölçüde disiplinli bir ciddiyetle görüşmek, istişare etmek vardır. Ne zaman ki bu vasfımızı ihmal eder olduk, tabasbus ehli öne geçer oldu.” der ve hayıflanırdı.. Türk Edebiyatı Vakfı’nın Çarşamba Sohbetleri ta Ocak 1972’den itibaren derginin ilk sayısıyla birlikte başladı sayılabilir. Üniversite öğrencisi ve Hocanın Çapa’dan talebeleri olarak Turgut Güler beyle biz iki arkadaş birlikte, hem dinliyor, not alıyor hem de hocalara çay hazırlıyorduk. Demek ki -küçük fasılalarla- rahmetlinin arkadaşları ve dergi kadrosuyla yaptığı bu toplantılara 25-30 yıl boyunca ayda en az üç defa olmak üzere yaklaşık 30X10X3X10=9000 saat katıldık. Çarşamba sohbetleri de dahil edilirse bu sayı on bin saati geçer. Ne talihli imişiz ki bu toplantılarda Celal Bayar’dan, Necip Fazıl’a, Cemil Meriç’e, Alpaslan Türkeş’e, Samiha Ayverdi’ye, N.Sami Banarlı’ya, Mehmet Kaplan’a, Malik Aksel’e, Nevzat Atlığ’a, Tahsin Banguoğlu’na, Faruk K. Timurtaş’a, İbrahim Kafesoğlu’na, Mahir İz’e, Eşref Edib’e, Muharrem Ergin’e, Ayhan Songar’a, M. Necmettin Hacıeminoğlu’na, Münevver Ayaşlı’ya, Emine Işınsu’ya, Faruk Sümer’e, B.Sıtkı Erdoğan’a, Turan Yazgan’a, Altan Deliorman’a, N.Yıldırım Gençosmanoğlu’na, Y.Bülent Bakiler’e, M. Niyazi Özdemir’e, Kemal Eraslan’a, Erol Güngör’e, Birol Emil’e, Fırat Kızıltuğ’a A.Karahan’a…kadar Türk ilim ve fikir hayatının yüzlerce şahsiyetini tanımak, dinlemek imkânını bulduk. Bazılarıyla da bizzat görev yerlerine ve evlerine giderek mülakatlar yaptık, metinlerini dergide yayınladık. Ancak dergi toplantılarımız adeta bir aile sohbeti hâlinde geçer, Hoca “ Siz benim manevi akrabalarımsınız ..” derdi…Bize dert yanar, bize danışır, bizimle istişare eder, hatıralarını anlatır, bizimle rahatlardı..

Bu edebî, fikrî sohbet mekânları yahut meşhur ifadesiyle “edebiyat mahfilleri” şüphesiz yüz yıl önce de vardı. Tanzimat, Servetifünun ve Millî Edebiyat camiasının ve sonrakilerin her birinin toplandığı yerler olduğunu, hatıralardan, edebî kaynaklardan okuyoruz. Türkocakları’na uzun yıllar başkanlık eden H.Suphi TANRIÖVER’in babadan kalma Horhor’daki konağının önünden her geçişimde, “O yıllarda burada acaba neler konuşurlardı?” diye düşünürüm. Bazen de Beyazıt’tan Sahaflar Çarşısı’na doğru giderken Çınaraltı denilen yerde Yahya Kemal BEYATLI’nın etrafındakilerle yaptığı, yazdıklarından daha zevkli olduğu söylenen konuşmalarını dinleyenlerden birisi olma hevesine kapılırım. Marmara Kıraathanesi, Küllük gibi yine o civardaki dostlar meclisinin, memleketin meseleleriyle dertlendikleri yerlerin önünden geçerken, aklıma “Her birinin mizacı, huyu, suyu, ses tonu, dinleme ve konuşma tarzı acaba nasıldı ?” gibi sorular takılır.. Ve nihayet 1968’le birlikte bizim neslin zamanı gelir. Önce Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndaki edebî toplantılar: Yahya Kemal’in vefatının 10.yılı toplantısı.. Kürsüde sırasıyla, Mehmet Kaplan, N.Sami Banarlı, Ahmet Kabaklı var. Büyük bir dikkat ve merakla dinliyor, not alıyoruz. Birkaç hafta sonra kif’in vefat yıldönümü toplantısı, yine Ahmet Kabaklı, Necmettin Hacıeminoğlu ve son sınıftaki ağabeylerimizden Necmettin Turinay. Ben de Kabaklı Hocanın kuliste dinleyip düzelterek okumam için onay verdiği, Akif’in “Tükürün milleti alçakça vuran darbelere..” şiirini hissettirmemeye çalıştığım titreyen sesimle okuyorum. Dinleyiciler arasında o gün beni görmeye gelen amcam rahmetli Salih Cemal Ergüzel de var. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer; aradan 55 yıl geçmiş…

Kubbealtı Cemiyeti yahut Vakfı, üniversite gençliğinin o zamanlardan günümüze 60 yıla yakın zamandır sık sık uğradığı kültür merkezlerinden biridir. Yine rahmetli hocalarımızdan Edebiyat Tarihçimiz Nihat Sami Banarlı, Cumhuriyet döneminde Türkçenin ilk gramerini yazan Tahsin Banguoğlu, romanları ve millî mesajlarla yüklü fikir eserleriyle, yakın tarihe dair kitaplarıyla Türk kadınlarının yüz akı, bizzat tanıyıp dinlediğim Samiha AYVERDİ hanımefendi unutulamaz. Diğer Ayverdilerle birlikte burası, bir millî edebiyat ve fikir mahfili idi. Yüzlerce toplantıya ev sahipliği yaptı. Burası İstanbul kültür muhitinin birleştirici bir buluşma yeri idi. Salı ve Cuma toplantıları aksatmadan yıllarca devam etti. İki yıl öncesine kadar 50 yıl boyunca yayın hayatına devam eden Kubbealtı Akademi mecmuasında çok kıymetli yazılar ve şiirler neşredildi. Başta, Yahya Kemal’in, Banarlı’nın ve Ayverdi’nin eserleri olmak üzere kitapların yayını, yeni baskılarla devam etmekte, merkez faaliyetini sürdürmektedir.

MTTB, 1968’den itibaren bizim neslin uğrak merkezi idi. Kuruluşu 1911’lere kadar giden Türkocakları’nın ilk binası olan MTTB binası, kısa bir duraklama dışında sürekli hareket halinde olmuş, Üniversite gençliğinin aksiyon noktalarının başında kursların, konferansların, folklor faaliyetlerinin cazibe merkezi halinde çalışmıştır.. Derneğin Millî Gençlik dergisi, hepimize –galiba- parasız veriliyordu. MTTB’de yetişenler sağ partilerde önemli görevlere geldiler. 1980’den sonra burası uzun süre kapatılınca Birlik Vakfı, Çemberlitaş’taki eski Milliyetçiler Derneği ve Muallimler Birliği binasını alarak konferans çalışmalarına devam etti.

MTTB’nin tam karşısında birkaç yıl Mücadele Birliği binası dikkatleri çekti. Yeniden Millî Mücadele Dergisi de burada hazırlanmaktaydı. Sonra Pınar Dergisi, Otağ yayınevi ile Bayrak Yayıncılıkla ve devam eden faaliyet Ümran dergisiyle daralarak eski gücünü kaybetti, Özal dönemiyle birlikte başka politik hareketlerde fikrini ve kadrosunu icra sahasına koydu.

Cağaloğlu’nun merkezinde Eski Hürriyet binasının karşısındaki üç katlı tarihî bina da TMTF (Türk Millî Talebe Federasyonu) nindi. En üst katı da asıl binası Eski Milliyet’in karşısında olan Ülkü Ocakları’nın bazı faaliyetleri için tahsis ediliyordu. TMTF’nin Kültür Müdürü Recai YILDIZ yakın akrabamdı, sık sık oraya giderdim. Yayın organı Türk Gençliği dergisinde ilk şiirim MALAZGİRT RÜYASI Malazgirt’in 900.yılı münasebetiyle 1971’de yayınlanmıştı. Birkaç ay sonra da okul dergimiz Pınar’da ilk yazım “Öz Musikimiz”, derginin Yazı İşleri Müdürü arkadaşım Gazi ALTUN’un isteğiyle çıktı. Üstelik bundan dört ay sonra öğrencisi olduğumuz Kabaklı Hocamızın teşvikiyle Türk Edebiyatı Dergisi’de hocalarımızla aynı dergi içinde arkadaşım Turgut Güler’le benim “DERGİLER ARASINDA” ortak yazımızın yayınlanması adeta tevazu içindeki tavr u edamıza müspet tesirler yaptı. Çünkü yazmaya devam edebilmemiz için çok okumamız ve güzide insanları dikkatle dinlememiz gerekiyordu. Biz de öyle yaptık. Boş durmadık. Okuduk, dinledik, düşündük, çalıştık, gezdik, tanıdık…Turgut Güler Beyin o günden bugüne 20’nin üzerinde kitabı ve yüzlerce yazısı neşredildi.

1980 İhtilalinden sonra rahmetli Turan Yazgan’ın kurduğu Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul’daki millî kuruluşlara, sınırları aşan, özlemlerimizi temsil eden “Tûrânî” bir veçhe kazandırdı. Vakfın elindeki Şehzadebaşı ve Süleymaniye’deki binalarda Cumartesi günleri yine Üniversite gençliğinin ve milliyetçi aydınların devam ettiği toplantılar düzenlenmektedir. Burada yıllarca Türk ülkelerinden gelen gençlere ve öğretmenlere aylık kurslar verildi. Ben de bu kursların Kırım’dan, Kazakistan ve Gagavuzya’dan gelenler için açılan bölümünde hocalık yaptım.Ayrıca Çapa Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü’nde Bulgaristan’dan gelen Türk Öğretmenleri için açılan Türkiye Türkçesi kurslarında haftalarca görev yaptık. 

Dr.Cezmi Bayram’ın başkanlığındaki İstanbul Türkocağı’nda da Cuma sohbetleri muntazaman devam etmekte, Üniversiteli gençliği etrafında toplamaktadır. Merkezi Ankara’da bulunan Türkiye Yazarlar Birliği’nin Divanyolu’ndaki şubesinde de muntazam olarak hafta sonları kültür ve edebiyat toplantıları yapılmaktadır. 

Son 15 -20 yıldır ESKADER tarafında edebiyat, sanat , kültür muhiti M.Nuri Yardım, Şerif Aydemir ve Fatma Yargıcı öncülüğünde her yıl ödüller düzenlemekte çok sayıda kültür insanı bir araya getirilmekte, anma toplantılarıyla edebiyat ve fikir muhiti teyakkuz halinde tutulmaktadır.. Zeytinburnu ve Üsküdar gibi bazı ilçe belediyeleri edebiyat ve sanat hareketlerini desteklemeye devam etmektedir. 

Son 8-10 yıldır arkadaşım Dr. Sait BAŞER Bey’in İskender PALA’dan devralarak başkanlığını yürüttüğü Üsküdar’daki Divan Edebiyatı Vakfı’nda her Cumartesi ”Keyfiyet Sohbetleri” başlığıyla gayet samimi, seviyeli kültür ve edebiyat sohbetlerinin devam ettiğini belirtmeden geçmemek lazımdır.

Keşke Kadıköy Belediyesi ve benzerleri de, tek taraflı yayın faaliyetini renkli hâle getirip herkese hitap eden ufuklara açılsa da çok sesliliğin tadını herkes alabilse.. Biz iki adım ötede uzman ve hemşehri olarak hazır olduğumuzu belirtsek de danışma ihtiyacı bile duymuyorlar. Eskiler haklıymış ; “varak-ı mih ü vefayı kim okur kim dinler” 

Sözün özü ; İstanbul, tarihte olduğu gibi bugün de edebiyat ve sanat hareketlerinin merkezidir. Gönül istiyor ki politik kadrolaşmalar edebiyat ve sanat hareketlerini derinden etkilemesin, biz de her salona rahatça girelim ve gerilmeden, kızmadan, yadırgamadan, kendimizi yabancı hisseetmeden, seyredelim, dinleyelim, faydalanalım, sevinelim… Yazımızın başında şerefle andığımız rahmetli Kabaklı Hoca’nın Türk Edebiyatı Vakfı, -bizim de orada katıldığımız tören ve toplantılarla önce Azerbaycan’ın Bakü’sünden başlayarak artık Türk Dünyası’nda şubeler açmaya başlamış hocanın ruhunu şad eylemiştir. Darısı, Turan’ın diğer diğer şubelerine inşallah…

14 Ekim 2013 · Türkiyat-Türklük Bilimi camiasının Rahmetli Hocalarından Prof. Dr. M. Kaya BİLGEGİL'in güzel ve can yakıcı üslubuyla kaleme aldığı Akçağ yayınlarında neşredilen "Makaleleri" ni okuyorum. Bu bayram arifesinde çevirdiğim sayfalar beni çok üzdü ve yaraladı. Balkan Harbinde 1912'lerden 24'lere kadar ve sonra Millî Mücadele yıllarında 1915-22 arasında sivil halkın masum ve mazlum milletimizin başına neler gelmiş..Okudukça tüylerim ürperdi. Gençlik yıllarımdan beri çeşitli toplantılarda dinlediklerim ve kitaplardan okuduklarımla biliyordum ama insan hafızası nankör, unutuveriyor. Unutulmamalı.."Unutmak ihanettir.." derdi bir hocamız...Çok haklıymış..Bahsettiğim kitapta geçen yazılardan sadece "Kaybedilen Topraklar" ve onu takib eden "Yunan mezalimi" başlıklı ikisi toplam 50 sayfayı bulan sayfaları okumak yeter...Hatırlamak ve üzülmek de ihtiyaçtır ve manevi gıdadır. Çünkü bu vatan bize ecdadımızdan kaldı. Onları hatırlayalım, Fatihalar gönderelim, acıları acımız olsun...

16 Ekim 2018 / Millî Eğitim Bakanlarının Talihsizliği / Keşke şehir ve üniversite istişarelerini, çok yönlü araştırarak politika üstü çok sesli "Millî Eğitim Şurası" ile yapsa da sesi ve samimiyeti zamanla kaybolup gitmese. Çünkü, çoğu zaman olduğu gibi, ortalıkta dolaşan, tecrübesiz ve fanatik "çok-bilmiş" lerden geçilmiyor. Bilenler de bulunmalı, dinlenmeli. Arayan bulur. Bulamazsa selefleri gibi unutulur gider. Rahmetli Hasan Celal Güzel, 1988-89'da Millî Eğitim Bakanı olduğunda millî müesseseleri ve vakıfları ikişer defa ziyaret ederek görüş ve rapor almış,Türk Edebiyatı Vakfı'nda da çok değer verdiği Rahmetli Ahmet Kabaklı hocamızla ve bizimle görüşmüş,Hoca da raporu naçiz şahsıma hazırlatmıştı. Bir ay sonra Vakıf görüşü olarak Bakanımıza takdim etmiş, istişare etmiştik. Son 50-60 yılın bütün Millî Eğitim Bakanlarının, Hocalarımız M.Kaplan, A.Kabaklı, M.Ergin, F.K.Timurtaş ve İ.Kafesoğlu ile bütün görüşmelerine ve yakınlıklarına bizim çevremiz şahittir. On beş Şura yapılmıştı, bildiriler sunulmuştu. Şimdilerde kimler kimlerle istişare ediyor, bilmiyoruz, basına da yansımıyor. Yeni Bakanımız Şura yapmayacaksa, renkli, farklı görüşler alınmayacaksa, meseleler tartışılmayacaksa, kamu oyu önünde sesler yükselmeyecekse ne diyelim... Allah yardımcısı olsun.

13 Ekim 2019 · TRT 1'de "Su Savaşları" diye bir belgesel seyrettim.

İki gönüllü Türk teknisyeni veya seyahat uzmanının bir tarafı okyanus bir tarafı denize paralel suyu tuzlu kanal yakınındaki bir Afrika köyünde artezyenle su bulma macerası görülmeye değerdi. Su bulmak için otuz metre derinlere inerken sınırlı imkânlar içindeki köy insanlarının ve çocuklarının fakirlikle yoksullukla boğuşmaları da kameranın yakaladığı tabii görüntülerdi. Güler yüzlü masum insanların mazlumluklarının belgeselle anlatılışı yaşanan bir sanat eserinden farksızdı. Küçük çocuğun nenesi diyormuş ki :

"Türkiye diye bir ülke varmış ve oranın insanları başkalarına yardımı severmiş..." Doğrudur..Allah öyle yaratmış. Bu insanların dilleri Fransızca...Sömürgeci Avrupalı dünyanın her yerini sömürdüğü gibi milli dillerini de yok etmiş...Meğerse Türk Sivil Toplum Kuruluşlarının maddi desteğiyle Afrikanın bunun gibi 25 000 / yirmi beş bin köyünde tatlı su kuyuları açılmış. Zenci, fakir köy çocukları ve kadınları sevinçten uçuyor olmalılar. Türkiye zengin olmalı ve insanların yüzünü güldürmeye devam etmelidir...Bu programı bulun ve seyredin. Eskiden yabancıların ruhsuz belgesellerini merakla seyrederdik. Demek ki artık biz de varız. Merhamet ve yardım gibi asil davranışlar bize çok yakışıyor. Hamdolsun ki Türküz ve Müslümanız. Bu özellikler ezelden beri bizim mayamızda var..

13 Ekim 2020 · Bir televizyon kanalında gösterilen"Çıplak Vatandaş" filmini üzülerek, şaşkınlıkla, düşünceden düşünceye savrularak, kâh gülerek kâh hayretlere kapılarak seyrettim. Şener Şen'i bu kara mizahla dolu 30-40-50 yıl öncesi ülkemizin sosyal ve ekonomik manzaralarından günümüze de mesajlar veren filmdeki ustalığı ve başarısı dolayısıyla tebrik etmemek mümkün değil. Ekrandaki sahneleri seyrederken dondum kaldım. Mizah da olsa bir cemiyetin dertleri önemlidir, bilinmelidir. Allah,milletimizi korusun.

12 Ekim 2022 / M.Nuri Yardım Bey'e, bu şiiri hatırlattığı için teşekkürle..

"Merhum “Bayrak” şairimiz Arif Nihat Asya, yıllar önce “Başörtüsü” adlı olağanüstü bir şiir yazmıştı. İşte hislerimize tercüman olan bu hakikatli, anlamlı ve hüzünlü şiir:

BAŞÖRTÜSÜ

Ne demekmiş, / “Yasak!”

İşiniz mi kalmadı, / Yapacak?

Ne diye karışırsınız / Saçımıza-başımıza,

Bizi oyuncağınız mı sandınız /Bakıp yaşımıza?

Sebebini anlatamayacağınız / Çocukça bir devrim hevesinden

Karşınızdaki en güzel portreleri / Mahrûm ettiniz çerçevesinden!

Kim demiş ki: “Başörtüsüydü o?” / Başımızın -renk renk- / Süsüydü o!

Altında saçlarımız, / Arkadan ne hoş sarkardı:

Kimimizde -örgü örgü- sarmaşıklaşır… / Kimimizde, su olup, akardı!

Şu bu nâmına “Yasak!” demiş / Bulunduğunuz, tezelden;

Ne olurdu, anlasaydınız biraz da, / Güzellikten, güzelden!

Siz, bizden değilsiniz, / Tanımıyoruz hiçbirinizi, / Çekin başımızdan / Ellerinizi!

Bir gericilik tutturmuşsunuz; / Gericilik değil, Türk’ün köy modasıdır bu…

Üstelik ninemizin başımızda / Taşıdığımız hâtırasıdır bu!

Dediniz: “Çıkacak başınızdan/Başörtünüz!” / Alın -öyleyse- onunla / Yüzünüzü örtünüz!

16 Ekim 2022 · TRT1'deki TEŞKİLAT dizisinin geçen akşamki 51. bölümü senaryo, muhteva, gerilim ve mesajlar bakımından ustaca hazırlanmış. Tebrik ediyoruz. Nice 500. ve 1000. bölümlere inşallah. Her seferinde içe ve dışa mesajlar vermeye devam etmesi tavsiye ve temennisiyle...Bu bölümden can yakıcı tek cümle: "BU ÜLKENİN DÜŞMANLARI ZAYIF DEĞİL..."

16 Ekim 2018 · BİN YIL ÖNCEDEN, KUTADGU BİLİG'den ibretler:

 rif şahsiyet Odgurmış'ı şehre inmeye ve halk içine karışmaya ikna etmeye çalışan Hükümdarın Müşaviri Ögdülmiş'in sözlerinden günümüze mesajlar:

Yagı birle tegşip er atı bedür /Yagısız kişi atı kopmaz yatur / 3419 / Negü er bolur kör ming er düşmanı /Minger sözlemese küninge anı / 3421 / Böri mü bolur körgil itte kayar / Udula işitse ming itler üni / 3422 / Er ol er turur kör kişiler ara / Yorıp til küdezse bu bulsa töre /3425

(Günümüz Türkçesiyle : 

Düşman ile çarpışa çarpışa insanın adı büyür. Düşmansız kimsenin adı yükselmez, yerde kalır. Bin tane düşmanı olup da hakkında her gün bin defa konuşulmayan insana insan mı denir ? Bak, arkasından binlerce köpeğin sesini duyunca kaçana kurt mu denir ? Bak, yiğit o kimsedir ki, insanlar arasında gezer fakat dilini muhafaza eder ve böylece baş köşeye geçer )