Turgıt Özakman (1.9.1930-28.9.2013)

Abone Ol

“Dün’ü bilmeden bugünü anlayamaz, yarını kestiremeyiz” diyen

TURGUT ÖZAKMAN (1.9.1930-28.9.2013)’I ANARKEN…

Turgut Özakman, kendisiyle ilgili şöyle bilgi vermektedir: “Ankara’da 1.9.1930’da doğdum. İlkokulu İstanbul, Bakırköy’de, Ortaokulu ve liseyi Ankara’da okudum. Ankara Hukuk Fakültesi’ni 1952’de bitirdim. Sanat ve kültürle ilgili devlet kurumları (Basın Yayın, Devlet Tiyatroları, TRT, Üniversite)’nda çalıştım. 2015-2010 arasında pek çok ilimizde verdiğim konferanslarımda dinleyicileri sürekli “tarihimizi öğrenin!” diye yalvardım. Yakın tarihimizi iyi bilsek birçok sorun çözülecek. Ne yazık ki yakın tarihimiz konusunda çok yaygın ve derin bir bilgisizlik içinde yüzüyoruz.. olan bitenleri izlemekle yetinmedim, yakın tarihimizle ilgili üç kitabım – Diriliş, Şu Çılgın Türkler ve Cumhuriyet, toplam 636 baskı yapmıştır. Ayrıca Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele adlı 800 sayfalık bir çalışmam var.” Vefatının 12. Yılında Turgut Özakman’ı bazı görüş ve düşünceleri ile anımsatarak anmak istiyoruz:

Turgut Özakman, bir kitabında “Geleceğimizi İlgilendiren Bazı Konular” başlığı altında Evrensel sorunlar arasında, Küresel ısınma, erezyon, enerji, nüfus artışı, su sorunu, çevre/doğa, sorunlarını açıklayarak, şu öneriyi yapmıştır: “Bizim bu evrensel tehlikeler karşısında devlet ve toplum olarak, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için uygar ülkelerin yanında yer almamız, onlarla birlikte yürümemiz gerekiyor. Bu önemli işleri, uzağı gören işini sahiden, ehli insanlarla yürütmek zorundayız. İnsan seçiminde ehliyet ve liyakat esas alınmadı mı, hiçbir iş doğru gitmez. Yaptıkları yanlışlar ilerde milletin ayağına dolanır. Gereği gibi hareket etmezsek, tarihe, bilimin sesini dinlememiş, anlamamış, aklını kullanamamış, gerçeklere bön bön bakmış, doğaya ve insana saygısı olmayan vurdumduymazlar olarak geçeriz.

Özakman Türkiye sorunlarını anlatırken, “Dünü bilmeden bugünü anlayamaz, yarını kestiremeyiz” diyerek, “Acaba Türkiye Cumhuriyeti 1923’te ne durumdaydı?” sorusuna özetle şöyle cevap vermektedir:

Osmanlı Devleti yarı sömürge halinde bir köylü ve din devleti idi.

Halkın %80’i köylerde, %20’si kasaba ve şehirlerde yaşıyordu.

Anadolu nüfusu 12-12,5 milyon.

4.000 km kadar demiryolu var ama bir metresi bile Türkiye’nin değil.

Şeker ithal ediliyor.

İstanbul için ekmeklik un Rusya’dan alınıyor.

Elektrik yalnız İstanbul’un ve İzmir’in bazı semtlerinde var.

Kadrolu doktor sayısı 337, diplomalı ebe sayısı 136.

158 ortaokul ve lise, birtane üniversite.

Okur-yazar oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4.

Hiçbir köyde temiz, sağlıklı bir helâ düzeni bulunmuyor.

Türkiye’yi hiç borç yapmadan, hiçbir varlığı satmadan, 15 yılda Kurtuluş yoluna ulaştıranları rahmetle anarken “Değer bilmek en hayırlı erdemlerinden biridir” diyoruz.

“1923-1938 dönemi yapılan eserlerden bazılarını anımsatalım:”

Birinci eser Cumhuriyet’tir. Halk Padişah kulu olmaktan çıktı, egemenlik millete geçti.

İkinci eser Medeni Kanun’dur. Kadınlara eğitim ve meslek yolu, seçme ve seçilme hakkı, toplum yaşamına katılma hakkı sağlandı.

Üçüncü eser eğitimdir. Öğrenciler ve öğretmen yetiştiren yeni okullar, çocuk yuvaları, kreşler, çocuk parklar, köy eğitmen kursları, son olarak Köy Enstitüleri açıldı. Üniversite reformu yapıldı.

Topyekün kalkınma sağlandı, İki ayaklı bu yöntemin ilk ayağı yeni fabrikalar, yollar, köprüler, bankalar v.b.’i kapsayan maddi kalkınma, ikinci ayağı kültürel, eğitim, sanat, bilim, hukuk, demokrasiyi kapsayan manevi kalkınmadır. Atatürk döneminde, çelik, kağıt, tekstil fabrikaları ile tiyatro, Güzel Sanatlar Akademisi birlikte kuruluyordu.

Demiryolları: Var olan 4 bin km. demiryolu satın alınmış, ek olarak da 2.954 km. yeni demiryolu yapılmıştır.

Milli ekonomi: İlk beş yıllık sanayi planı tam uygulandı. Fabrikalar yurda dengeli bir şekilde yerleştirildi. Yabancılar bu fabrikalara “Atatürk Tarzı Fabrika” diyorlar. Çünkü fabrika bir sosyal ve kültürel merkez niteliğindeydi. Fabrika, lojmanlar, bekar evleri, gazino çay bahçesi, tiyatro, sinema salonu, kreş, revir gibi birimlerden oluşuyordu. İlk bütçe 1924’te düzenlendi. İki yıl açık veren bütçe, daha sonraki yıllarda dengeliydi. Kalkınma hızı ortalama %10, yıllık sanayileşme oranı %19’dur.

Nüfus artışı: 7 Milyar dünya nüfusu, 2075 yılında 9,5 milyara ulaşacağı hesap ediliyor. Nüfus 7 milyarda kalmalı, sonrası su ve yiyecek kıtlığı nedeniyle karanlık görünüyor. Sayın yetkilerimiz her fırsatta evlilere üç çocuk, beş çocuk diyorlar. Nüfus arttırmaya çalışmak Afrika’da, Asya’da açlıktan ölenlere alay etmek gibi oluyor. Bir çocuk sağlığı, eğitimi, giyimi, yetimi bakımından ciddi bir sorun. İyi, doğru güzel büyütmek, kutsal bir iş. Ortalama gelir bu ideali gerçekleştirmeye yetmez. Bir de geliri ortalamanın altında olan aileler var. Çoğunlukla gazetesiz, dergisiz, kitapsız evler. Yetersiz tek düze beslenme, çabuk bozulan sağlık, yetersiz ısınma, uygun gelişememe, annelerin dörtte biri bilgice eksik. Yetersiz toplumsal görgü. Anneyi döven baba, dövüşme, kadını küçük görme doğal bir yaşam tarzı. Bütün bu çocuklar’a kaliteli bir toplum oluşur mu? Hayır! Gelecek için önemli olan sayı değil kalite! Asıl sorun bireysel ve toplumsal kaliteyi sağlamak! Yoksa geleceğin dünyasında nal toplarız…

Sanat hava gibi, su gibi uygar bir ihtiyaç Her iyi bir gazete, kitap, tiyatro, konser çok ciddi bir kazançtır. Yalnız okul bilgisi ve söylentiler, hele sahte tarihçiler yoluyla edinilen bilgiler ile hayatı karşılamak ve olaylara sağlıklı bakmak koca bir milleti doğru yönetmek, birliği korumak mümkün değildir. (Turgut Özakman, Başbakan Sayın R.T. Erdoğan’a ve Herkese Açık Mektup, Bilgi Yayıne

vi, 3. Basım, Mart 2014).