CHP Sözcüsü Öztrak, Irak'ın Gara bölgesinde yürütülen operasyon sırasında 13 yurttaşın şehit edilmesinin ardından, AK Parti Kongrelerinde espriler, şakalar yapılmasını, slogan atılmasını eleştirerek, "Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ulusal yas ilan edilmesini istiyoruz. Suudi Arabistan'ın kralı için yas ilan edip, Bayrağımızı yarıya indirenler, en azından 13 şehidimiz için 3 gün ulusal yas ilan etmeliler" diye konuştu. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez'de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızın gündeminde, Kuzey Irak'ta gerçekleştirilen operasyon ve ardından gelen şehit haberleri, dış politikadaki son gelişmeler, ülkemizde süren; sağlık krizi, devlet krizi, ekonomik kriz sonucunda, milletimizin üzerine adeta bir karabasan gibi çöken, "Büyük buhran" ve bu çerçevede alınması gereken tedbirler vardı. KELİMELERİN BOĞAZDA DÜĞÜMLENDİĞİ AN Bazı anlar vardır. İnsan yutkunmakta, nefes almakta bile güçlük çeker. Söz biter. İçimizi derin bir keder ve acı kaplar. Kelimeler insanın boğazında düğümlenir. Dün ne yazık ki böyle bir gündü. Irak'ın Gara bölgesinde yürütülen askeri operasyonda, hain bölücü terör örgütü, yıllardır rehin tuttuğu, askerlerimizi, polislerimizi, kamu görevlisi 13 yurttaşımızı, 13 silahsız insanımızı, bir mağarada acımadan vurdu. Alçakça şehit etti. Terör bir insanlık suçudur, nereden ve kimden gelirse gelsin, terörden fayda ummak, ya da terör karşısında suskun kalmak da bir insanlık suçudur. Biz, terörün ve teröristin her türlüsünü lanetledik, lanetliyoruz, lanetleyeceğiz. Bu güzel topraklar terörden çok çekti. Gencecik fidanlarımız, vatan toprağına düştü. Analar, aileler perişan oldu. Nice ocaklar söndü. Dün 13 aileye, 13 baba ocağına kor ateşler düştü. Biliyoruz, "Ateş düştüğü yeri yakar" ama bizimde üzüntümüz sonsuz. SORULARA YANIT BİLE VERMEDİLER Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölücü terör örgütünün rehin aldığı kamu görevlilerimizin durumunu TBMM gündemine defalarca taşıdık. Arkadaşlarımız bunu defalarca sordu. Aldığımız cevap bu. 5 soru sormuşuz bir tanesine cevap almışız. Cevaba bakın, "Terör örgütleriyle mücadeleye yönelik keşif, gözetleme, operasyon ve faaliyetler azim ve kararlılıkla devam etmektedir. Hulusi Akar, Bakan." Bu. Şimdi genel görüşme yapacaklarmış. OLAYI AÇIKLAMAK YİNE VALİ'YE DÜŞTÜ Genel Başkanımız evlatları kaçırılan bu ailelerle defalarca görüştü. Ailelerin sıkıntı, beklenti ve şikayetlerini, dönemin başbakanına aktardı. Arkadaşlarımız kaçırılanların aileleriyle beraber, TBMM'de basın toplantıları yaptı. Bu konuda çok sayıda önerge verdi. Terör örgütünün kaçırdığı kamu görevlilerinin akıbetini, yurttaşlarımızı sağ salim evlerine döndürmek için, Erdoğan'ın şahsım hükümetinin neler yaptığını, hep öğrenmeye çalıştık. Biraz önce gösterdim cevap bu. Ve dün, insanı kahreden o acı haberle sarsıldık. Gara'daki operasyonlarda, şehit olan üç Mehmetçiğimizle beraber, şehitlerimizin sayısı 16'ya çıktı. İçimiz yandı, yüreğimiz parçalandı. Ve her acı olayda olduğu gibi bu acı haberin de detaylarını vermek, Valiye, Malatya Valimize düştü. Tıpkı İdlib'de 36 Aslanımızı kaybettiğimizde, 36 Mehmetçiğimiz, Rus uçakları tarafından şehit edildiğinde, acı haberi Hatay Valisi'nden öğrendiğimiz gibi... Geçtiğimiz yıl tam da bu zamanlar yaşanan bu acı olayın, nedenini, niçinini ve sorumlularını hala bilmiyoruz. Bu konuda da kamuoyunun bir an önce aydınlatılmasını bekliyoruz. HASBİ OLMAK YETMEZ, HESABİ DE OLMAK GEREKİR Terörle mücadelenin sizi, bizi yoktur. Terörle mücadele "milli bir meseledir". Terörle mücadelede; siyasi şovlara, kurusıkı tehditlere, boş naralara, nutuklara yer yoktur. Ve bu mücadele yürek işi olduğu kadar, aynı zamanda akıl işidir. Sadece hasbi olmak yetmez. Hesabi de olmak gerekir. Vali'nin verdiği bilgiler, bu gerçekle bir kez daha yüzleşmemize neden oldu. ÇÖZÜM SÜRECİNDE KAÇIRILDILAR Bölücü örgütün rehin aldığı görevlilerin tamamı, 2015 ve 2016 yıllarında kaçırılmış. Yani o ilk düğmesi yanlış iliklenen, milletin meclisinden kaçırılan, kapalı kapılar ardında, gizli saklı işi kotarmaya çalışan, şahsım hükümetinin yürüttüğü sözde "çözüm sürecinde". Yani Şahsım hükümetinin başının Valilere; "Aman teröristlere dokunmayın" talimatını verdiği, Erdoğan'ın Dolmabahçe'de kimin nereye oturacağını, A-4 kağıda bizzat kendinin çizdiği ve görevlilere verdiği dönemde. Şimdi o süreçte yapılan hataların bedelini, şehitlerimizin aileleri ve milletimiz ödüyor. BÖLÜCÜLERİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMASINLAR Tekrar ediyorum: Terör bir insanlık suçudur. Mücadele buna göre ve bu ciddiyetle yapılmalıdır. Hatalardan ders çıkarmak bir erdemdir. Yeter ki ifrat ile tefrit arasında savrulma olmasın. Yeter ki yeni hatalara, yeni yanlışlara yelken açılmasın. Yeter ki tam da terörün ve teröristin istediği gibi, "Terörle mücadele ediyorum" deyip, milletimiz "senden, benden" diye bölünmesin. Bölücülük yaparak, bölücü terörle mücadele edilmez. Herkesin ağızdan çıkanı kulakları duyacak. Akılla, izanla, sağduyuyla herkes hareket edecek. Ülkeyi yönetenler, kendi kusurlarının üstünü örteyim derken, bölücülerin değirmenine su taşımayacak! MİLLET YASTA, AK PARTİ GENEL BAŞKANI ESPRİ YAPIYOR Dün 13 şehidimizin olduğunu öğrendik. Milletimiz derin bir yasta. Ama bugün AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ı kongrelerinde izledik. Espriler, sloganlar, tezahüratlar. İçimiz sızladı, gerçekten içimiz sızladı. Milletin içi kan ağlarken, bu görüntüleri üzüntüyle karşıladık. "BAŞARISIZ" OPERASYONDA ŞEHİT OLDULAR Ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın bugünkü sözlerinden öğrendik ki 13 kamu görevlisi, başarısız bir kurtarma operasyonu esnasında şehit düşmüş. Başarısız olduğunu kendi söyledi, kendi ağzından çıktı. 3 GÜN YAS İLAN EDİLSİN Üzüntümüz, bu haberle daha da katlandı. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ulusal yas ilan edilmesini istiyoruz. Suudi Arabistan'ın kralı için yas ilan edip, Bayrağımızı yarıya indirenler, en azından 13 şehidimiz için 3 gün ulusal yas ilan etmeliler. DAHA FAZLA REZİL OLMAYIN, EDEBİNİZLE SUSUN Bu arada dün Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal ve Sarayın Altun çocuğu iletişim memuru, milletin aklıyla alay eden açıklamalar yaptılar. Bu açıklamaları kınıyoruz. Beyefendiler bir kendinize gelin, 13 aslan parçamız mağaralarda rehin tutulurken bölücü terör örgütü tarafından, sizler bölücü elebaşından mektup dilenip, kardeşini devlet televizyonlarına çıkarıyordunuz. Kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan'ı, devletin televizyonuna çıkaran, "Gerekirse Karayılanı da TRT'ye çıkarırız" diyerek savunan siz değil miydiniz? Yine çözüm sürecine "Yeni Türkiye'nin Kuruluş Sözleşmesi" diyen, sizler değil miydiniz? Riyakarlığın bu kadarına da pes! Daha fazla rezil olmayın, edebinizle susmayı bilin. TERÖRÜN ÜSTESİNDEN GELECEĞİZ Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Terörün üstesinden elbette geliriz, geleceğiz. Akılla, yürekle, azimle ve güçlü bir iradeyle, bu terör belasını alt edeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi, kuşkusu olmasın. Biz bir kez daha, bölücü terör örgütünün bu hain eylemini lanetliyoruz. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz. Ailelerinin acılarını paylaşıyoruz. Milletimize ve şehitlerimizin acılı ailelerine, yüce Allah'tan sabır diliyoruz. Biran önce bunun sorumlularının yakalanmasını istiyoruz. VAKA SAYISINDA İLK 10 ARASINDAYIZ Bir hükümetin en öncelikli görevi, yurttaşlarının canını ve sağlığını korumaktır. Erdoğan'ın şahsım hükümeti, milletimizin ne canını ne de sağlığını koruyabiliyor. Salgın da günlük vaka sayıları, kritik seviyelerin üzerinde geziniyor. Buna karşın, geçtiğimiz günlerde, 180 binleri bulan günlük test sayısı, şimdi 104 binlere kadar düşürüldü. Düşük test sayısı eşittir, düşük vaka sayısı. Bu gerçeğe rağmen, hala dünyada toplam vaka sayısında ilk 10 ülke arasındayız. Salgınla mücadele denerek lokantalar kapatılıyor ama ülkeyi yöneten AK Parti Genel Başkanı, sosyal mesafe dinlemeden, çalgılı, türkülü kongreler yapıyor. Hal böyle olunca, salgının artışa geçmesine çok da şaşırmamak gerekiyor. AŞIDA PATİNAJIN SORUMLUSU ŞAHSIM HÜKÜMETİ Uzmanlar salgında yeni pikler olabileceğine, Mutant virüs tehlikesine işaret ediyor. Çünkü aşılamada işler yavaş gidiyor. Her gün 1 milyon 100 bin kişiye aşılayacağız diyenler. Bunun onda birini ancak yapabildiler bugüne kadar. Bir ayda yaptıkları toplam aşı 3 milyon 900 bin. Amerika Birleşik Devletleri'nde her 100 kişiden 15'i, İngiltere'de 22'si, Birleşik Arap Emirlikleri'nde 51'i, İsrail'de ise 73'ü aşılandı. Bizde ise her 100 vatandaşımızdan ancak 4'ü aşıya ulaşabildi. Bu hükümet salgını da yönetemedi. Şimdi aşılama sürecinde de patinaj yapıyor. Ülkeyi kim yönetiyor? Bu beceriksizliklerin sorumlusu kim? Elbette Erdoğan'ın şahsım hükümeti. VATANDAŞI ÜZDÜ, TEFECİYİ SEVİNDİRDİ Erdoğan'ın şahsım hükümeti, salgında milletimizi bir başına bıraktı. Canıyla cüzdanı arasına sıkıştırdı. Dünyada tüm hükümetler, vatandaşlarını ve işletmelerini virüsün ekonomik etkilerinden korumak için, salgın bittiğinde güçlü bir başlangıç yapabilmek için, işletmelerinin, vatandaşlarının kaybettikleri geliri, devletin bütçesinden destek olarak onlara verdiler. Erdoğan'ın şahsım hükümeti ise bildiği en iyi işi yaptı. Vatandaşlarımıza destek yerine, faiziyle borç verdi. Vatandaşı üzdü, tefeciyi sevindirdi. YANDAŞA KAYNAK VAR, MİLLETE YOK Millete beş maskeyi bedava dağıtamadı, 40 yıl vergi veren esnaflarımıza, salgında 40 gün bakamadı. Türkiye, G-20 kulübünün üyesi. 1999'dan beri dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biriyiz. Kulübün diğer üyeleri, milli gelirlerinin ortalama yüzde 7'sini, yurttaşlarına bütçelerinden gelir desteği olarak dağıttılar. Bunu bizim gelirimize uyarlarsak, destek tutarının yani geçen yıl verilen destek tutarının 335 milyar lira olması gerekiyor. Peki Erdoğan'ın şahsım hükümeti ne kadar destek verdi? Vere vere bütçeden 6,5 milyar lira verdi. İşçinin kumbarası İşsizlik Sigortası Fonu'ndan ve milletten toplanan bağışlardan da 45,5 milyar lira. Hepsini toplarsanız 52 milyar lira. 335 milyar nerede? 52 milyar nerede? Bir başka ifadeyle G-20 üyesi ülkelerin hükümetleri yurttaşlarına 100 lira verirken, Erdoğan'ın şahsım hükümeti, bizim yurttaşlarımıza vere vere 15 lira verebildi. Yandaşa gelince kaynak çok, millete desteğe gelince kaynak yok. ESNAF NEFES ALAMIYORSA, SORUMLU ŞAHSIM HÜKÜMETİ Erdoğan'ın Şahsım Hükümetinin yanlış tercihleri nedeniyle, vatandaşlarımız bugün perişan. Esnaf, işçi, işveren, emekli inim inim inliyor. İsyan ediyor. Bakın bu fotoğraf bu hafta sonunda, Ankara'da Tunalı Hilmi Caddesi'nde çekildi. Kafe, Bar ve Restoran çalışanları ve işletmecileri, dükkanlarına afişler asmışlar, hükümete haykırıyorlar: "Dükkanımızı kapatma, kapatacaksan da sahip çık" diyorlar. Bu resim de Kayseri'den. Kayserili esnafımız; "Nefes alamıyoruz. Sesimizi duyan var mı?" diye dükkanına afiş asmış. Bunların sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor? Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti. ÇİFTÇİ CANINA KIYIYORSA, SORUMLUSU ŞAHSIM HÜKÜMETİ Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti elinde, sadece esnaf değil, çiftçimiz de perişan. Çiftçi mazotçuya borçlu, gübre satana borçlu, yemciye, tohumcuya borçlu, Tarım Kredi Kooperatiflerine borçlu, Ziraat Bankası'na borçlu. Çiftçinin traktörüne, tarlasına, ineğine haciz yağıyor. Dün, Yozgat Yerköy'den acı bir haber aldık. Bir çiftçimiz, Osman Yılmaz, pancarı tarlada kalınca, 25 bin lira borcunu ödeyememiş, traktörüne haciz konmuş. Osman Yılmaz bunun yükünü taşıyamamış, kalp krizi geçirerek vefat etmiş. Şimdi bu ölümün sorumlusu kim? "Gelin Çiftçinin Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına borçlarını yapılandıralım. Çiftçiye rahat bir nefes aldıralım" diye kaç zamandır söylüyoruz, dinlemiyorlar. Kaç tane teklifimiz komisyonlarda bekliyor. Hadi bizi dinlemiyorsunuz artık bıçak kemiğe dayandı. Küçük ortağınız MHP'nin bazı milletvekilleri dediler ki bu iş böyle gitmez, bu borçları yapılandıralım. Bunların sesine kulak verin. Buradan çağrı yapıyoruz. MHP çiftçi borçlarının yapılandırılması için bir teklif getirsin. Biz, verdiğimiz teklifleri geri çekebiliriz. MHP'nin getireceği teklifi de destekleriz. Yeter ki çiftçinin derdine biran önce derman olalım. Bugün çiftçi inim inim inliyorsa, tarlalar, traktörler hacizliyse, çiftçi girdi maliyetiyle ürün fiyatı arasına sıkışmışsa, kanunların emrettiği desteği alamıyorsa, bunun sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor? Elbette Erdoğan'ın şahsım hükümeti. FAİZ ÖDEMESİNDE TARİHİ REKOR Erdoğan'ın şahsım hükümeti, esnaftan, çiftçiden esirgediğini, faiz lobilerinden, bankerlerden esirgemiyor ama. Bugün, 2021 Ocak ayı bütçe rakamları açıklandı. Bismillah dedik Ocak ayında, bütçeden yapılan faiz ödemesi 21 milyar 943 milyon lira. Bu rekor, Cumhuriyet tarihinin rekoru, tek bir ayda yapılan en yüksek faiz ödemesi. Millete tüm salgın döneminde bütçeden verilen destek 6,5 milyar lira geçen yıl. Faiz baronlarına tek bir ayda bütçeden yapılan ödeme 22 milyar lira. Milletten esirgenen kaynak, faiz lobilerine aktarılıyor. MERKEZ BANKASI TALANININ SORUMLUSU ŞAHSIM HÜKÜMETİ Kayınpeder, damat bir olmuşlar, Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları buhar etmişler. Şimdi millet yüksek faiz, yüksek kur arasına sıkıştırıldı. Merkez Bankasının hini hacette kullanılacak milletin yedek akçeleri bile tüketildi. Merkez Bankasından para gelmeyince, Ocak ayında bütçe açığı da sıçradı gitti. Ocak'ta bütçe açığı 24 milyar lira. Bu da tüm Ocak ayları itibariyle en yüksek bütçe açığı. Millete verilmeyen destekler, faiz lobilerine verildiyse, millet yüksek faiz, yüksek kur arasında ezildiyse, Merkez Bankasındaki kefen paraları bile talan edildiyse, 128 milyar dolar peşkeş çekildiyse, sorumlu kim? Bu ülkeyi kim yönetiyor? Elbette Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti. VERESİYE DEFTERLERİ ARŞA ULAŞTIYSA SORUMLUSU ŞAHSIM REJİMİ Erdoğan'ın şahsım hükümetinde, postacılar mektup yerine icra tebligatı yetiştirir oldular. Muhtarlarımızın masaları icra tebligatlarıyla doldu. İnsanlar borçları ödeyemiyorlar. Bakkalların veresiye defterlerindeki borçlar Everest seviyesine ulaştı. İstanbul İstatistik Ofisi'ne göre; salgın döneminde; İstanbul'da veresiye alışveriş yapanların sayısı yüzde 32, veresiye defterlerindeki borç ise yüzde 55 artmış. Yine İstanbul Barometresi araştırmasına göre, kentte yaşayanların yüzde 57'si, geçtiğimiz ay, geçinebilecek kadar para kazanamadım diyor. Millet geçinecek parayı kazanamıyorsa, icra tebligatları çığ gibi büyüdüyse, veresiye defterleri arşı alaya ulaştıysa bunun sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor? Elbette Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti. ÇAKMA GOEBBELS Erdoğan'ın Şahsım Hükümetinde, yoksulluk, işsizlik, açlık korkunç bir tsunami olmuş, milletimizi ezip, geçiyor. Milletin aç olduğunu görmeyen Erdoğan, "Açım, aç" feryatlarını da duymamazlıktan geliyor. Elazığ'da, bir yurttaşımız, "Ben açım, açım" diye Erdoğan'a sesleniyor. Erdoğan duymamazlıktan geliyor. Erdoğan'ın koruması bir gayret vatandaşa tercümanlık yapayım diyor. Ama nafile, Erdoğan duymuyor. Bugünde Vali bu hanımefendiyi oraya çağırmış oradan konuşturuyor şöyleydik de, böyleydik. Kusura bakmayın ama eğer bu akıllar Saray'ın iletişim direktörünün Altun çocuğun akıllarıysa bu çakma Goebbels'likten başka bir şey değil bunlar hiç işe yaramaz. MİLLET ÇÖPTEN RIZIK TOPLUYORSA SORUMLUSU ŞAHSIM HÜKÜMETİ İnsanlarımız "açım aç" diye feryat ediyorsa, yurttaşlarımız çöpten rızık topluyorsa, Erdoğan'ın yandaş basını, "Markette alışveriş nasıl yapılmamalı ki ucuza bu işi kapatalım" diye, manşetler atıyorsa, devletin resmi ajansı kendi esnafını bırakıp, Japonya'da, Japon esnafının halini görüntülemeye gidiyorsa, devlet televizyonuna "çöpten nasıl yemek yapılır" diye, program yaptırılıyorsa, bugün ninelerimiz, analarımız semt pazarlarının döküntülerinden, evinde tencere kaynatmaya çalışıyorsa, bunların sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor? Elbette Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti. VATANDAŞ İŞİNİ KAYBETTİYSE SORUMLUSU ŞAHSIM HÜKÜMETİ Erdoğan'ın Şahsım Hükümetinin elinde, ülkede işsizlik de arşı alaya çıktı. TÜİK, iş bulma ümidini yitirmişleri işsiz saymıyor. TÜİK'in 4 milyon dediği işsiz sayısı, gerçekte 11 milyonu aştı. TÜİK'in yüzde 12,9 dediği işsizlik oranı gerçekte yüzde 31'i aşıyor. Son 25 ayın 23'ünde millet işini kaybetmiş. Son bir yılda işini kaybedenlerin sayısı 1 milyonun üzerinde. Bıraktık istihdam yaratmayı, olan istihdamı da koruyamıyoruz, olan işleri de koruyamıyoruz. Bir ekonominin başarısı ne kadar iş yarattığı ile ölçülür. Ekonominiz iş yaratamıyorsa, olan işleri dahi kaybediyorsanız, bunun sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor? Elbette Erdoğan'ın şahsım hükümeti. BAŞIMIZA NE GELİYORSA, KİMSEYİ DİNLEMEMEKTEN GELİYOR Erdoğan'ın şahsım hükümetinde, en çok acı çekenlerin başında maalesef gençlerimiz, ülkemizin umudu, stratejik üstünlüğü gençlerimiz geliyor. Üniversitelerde bilimsel özerklik rafa kalkmış durumda. Bilim yuvası olması gereken üniversiteler, Erdoğan yandaşlarına arpalık olmuş. Üniversitelerde liyakat yerine, Saraya sadakat esas olmuş. 68 üniversite rektörünün, hiçbir "uluslararası yayını" yok. 71 rektörün, "uluslararası atıf almış" çalışması yok. 20 üniversite rektörü, doğrudan AK Partili. Ya eski vekil, ya da AK Parti'den aday adayı. Erdoğan az sayıdaki nitelikli üniversitemizi de, siyasi atamalarla diğer okullara benzetmeye çalışıyor. Boğaziçi Üniversitesi'nde olmadık işler yapıyor. Gençlerin sesini dinlemiyor. Zaten başımıza ne geliyorsa bu kimseyi dinlememekten geliyor. SARAYIN POGROM MEDYASININ YAPTIĞI ALÇAKLIK Saray'ın Pogrom medyası, yani linç makinesi, gencecik yavrularımızı bugün de hedefine koymuş. Uludağ'da sosyal mesafesiz tatile izin verip, bir de oradaki eğlence resimlerini almış "Boğaziçililer eğlendi" diye servis etmiş. Bu düpedüz alçaklıktır. Bugün üniversitelerimiz bilim üretemez hale geldiyse, yandaşlar üniversitelere doldurulduysa, intihal, yani akademik hırsızlık yol olduysa, iyi yetişmiş gençlerimiz linç ediliyorsa, bunun sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor? Erdoğan'ın şahsım rejimi. ÜNİVERSİTELİ İŞSİZ SAYISINI SÖYLESEYDİNİZ "ÜF" DEĞİL "OF" DERDİ Erdoğan'ın şahsım rejimi, üniversiteleri en tepede buluşturmak yerine, vasatta buluşturmaya çalışıyor. Böyle üniversitelerden bilim çıkar mı? Nitelikli yetişmiş gençler çıkabilir mi? Çok zor. Ailelerin bin bir emekle büyüttükleri, türlü fedakarlıklarla okuttukları gençlerimiz iş bulamıyor. Üniversite mezunu işsiz sayımız 1 milyon 195 bin olmuş. Tekrar edeyim 1 milyon 195 bin kişi üniversiteyi bitirdiği halde işsiz! Ondan sonra Erdoğan çıkıyor; "Almanya Şansölyesi, üniversitelerdeki gençlerimizin sayısını öğrenince, 'Üf' dedi" diyor. Yanında bir de ülkemizdeki üniversiteli işsizlerin sayısını söyleseydiniz. Bakın o zaman Şansölye nasıl "Üf!" değil de, derinden bir "Of!" çekiyordu. Almanya'da üniversite mezunlarında işsizlik oranı yüzde 2. Bizde yüzde 11. Yunanistan'ın ardından, tüm OECD ülkeleri içinde, en yüksek üniversiteli işsizlik oranı bizde. Yine Tüm OECD ülkeleri arasında en çok "ev gencine" sahip ülke de Türkiye. 15-29 yaş arasında olup ne bir işte çalışan, ne de okuyan ailesinin eline bakan ev gençlerimizin oranı, yüzde 30'a dayanmış durumda. İş bulma ümidi kırılanlarla beraber, genç nüfusumuzda gerçek işsizlik yüzde 41'i buluyor. ÜNİVERSİTELİ İŞSİZ SORUNU ŞAHSIM HÜKÜMETİNİN ESERİ Bugün gençlerimiz üniversiteden mezun olunca iş bulamıyorsa, üniversiteli işsizler 1 milyonu aştıysa, gençlerimizin gerçek işsizlik oranı yüzde 41'i bulduysa, 37 üyeli OECD içinde en çok ev genci olan ülke biz isek, bunların sorumlusu kim? Bu ülkeyi kim yönetiyor? Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti. İNSANLAR YOKLUKTAN CANINA KIYIYORSA SORUMLUSU ŞAHSIM HÜKÜMETİ Erdoğan'ın şahsım hükümetinde, yurttaşlarımız yaşamlarıyla, Saraya ihtarname çekmeye başladı. Sadece Kocaeli'nde geçtiğimiz hafta içinde, dört vatandaşımız, ekonomik sıkıntılar nedeniyle canına kıydı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Zeytinburnu'nda gencecik bir çift, 1,5 yaşındaki yavrularını komşularına bırakıp, çaresizlik içinde hayatlarına son verdiler. Bugün bu ülkede, insanlar ekonomik sıkıntılardan canına kıyıyorsa, vatandaş "açım" diye bağırıyorsa, esnaf "Eve ekmek götüremiyorum" diyorsa bunun sorumlusu kim? Bu ülkeyi kim yönetiyor? Elbette Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti... SALDIRILARIN SORUMLUSU ŞAHSIM HÜKÜMETİ Erdoğan'ın Şahsım Hükümetinin yönettiği ülkede, sokaklarda gazetecilere, siyasetçilere saldırılıyor. Ülkenin Ana Muhalefet Partisi liderine, mafya, tehdit mektubu gönderiyor. Ülkeyi yönetenlerden çıt çıkmıyor. Çıkarsa da mafyayı sahipleniyor. En son Sayın Selçuk Özdağ'a saldıranlar serbest bırakılmış. Erdoğan'ın şahsım rejimi taşları bağlıyor ama gerisini sokağa salıyor. Bu ülkede gazetecilere, siyasetçilere güpegündüz saldırılıyorsa, mafya, siyaset kurumuna tehditler savuruyorsa, bunun sorumlusu kim? Bu ülkeyi kim yönetiyor? Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti. UZAYA ÇIKALIM DERKEN, EGE'YE ÇIKAMAZ HALE GELME RİSKİ VAR Erdoğan'ın Şahsım Hükümetinde, bölgemizde çok az dostumuz kaldı. "Komşularla sıfır sorun" dediler, ülkemizi "sorunsuz sıfır komşu" noktasına getirdiler. Bölgede iyiden iyiye yalnızlaştık. En haklı davalarımızı bile anlatmakta zorlanıyoruz. "S-400'ler konusunda hesabınızı iyi yapın. Yarın milletin sırtına yeni yükler çıkarmayın" demiştik. Sonuç: F-35 programından da çıkarıldık. Bu uçaklar için verdiğimiz 1,5 milyar dolarlık kapora yandı. Yine bu uçakların tedarik zincirinden çıkarıldığımız için, bakım onarımından çıkarıldığımız için 12 milyar dolarlık ihracat ve hizmet gelirinden de olduk. Birde ekonomik yaptırımlara maruz kaldık. Şimdi şahsım hükümeti kıvranıyor. Buldukları son çözüm: "Girit Modeli". S-400'leri ambalajıyla depoya kaldıracaklar. Üstüne de birkaç milyar dolar daha verip, bu sefer Amerika'dan Patriot hava savunma sistemi alacaklarmış. Kaybın mali boyutları bir yana, bir de askeri boyutu var. F-35'lerden olmanın getirdiği stratejik kaybı neyle telafi edeceksiniz? Yunanistan hava kuvvetlerini yeni uçaklarla tahkim ediyor. Ege'de Hava Kuvvetleri üstünlüğünü, Yunanistan'a kaptırma riski giderek büyüyor. "Uzaya gideceğiz" derken, Ege Denizi'ne çıkamaz hale gelme riski var. Peki, tüm bu beceriksizliklerin sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor? Elbette Erdoğan'ın Şahsım Hükümeti. SARAY'A UZAY AJANSI BAŞKANINDAN YALANLAMA Milletin derdine derman olamayan, işsizliğe ve hayat pahalılığına çözüm bulamayan, ülkeyi derin bir buhrana sürükleyen, Şahsım Hükümetinin kibirli başı, vatandaşın gündemini çalmak için şapkadan sürekli bir tavşan çıkarıyor. Erdoğan, aybaşını göremeyen millete, "Ay'ı gör" diyerek, 2023'e randevu verdi. Ama anlaşılan evdeki hesap da çarşıya uymadı. Erdoğan'a, Uzay Ajansı Başkanından yalanlama geldi. Ajans Başkanı; "Çeşitli nedenlerle gecikmeler yaşanabilir, 2023 biraz agresif bir tarih, önemli olan hedef koymak teknik olarak beklemediğimiz problemlerle karşılaşabiliriz, tedarik zincirinde aksamalar olabilir" dedi. Şu devlet krizinin geldiği, ulaştığı noktaya bir bakın. Bürokratı, Cumhurbaşkanını tevil etmek zorunda kalıyor. Anlaşılan "Ay'a sert iniş" hedefi, daha mürekkebi kurumadan yumuşayıverdi. MİLLETİMİZ HER ŞEYİN EN İYİSİNE LAYIK Milletin derdini görmeyen, feryadını duymayan, kalbi mühürlenmiş, şahsım hükümetinin temelinde yer alan, sivil darbe ürünü vesayet rejimi, ülkemizdeki tüm kötülüklerin anasıdır. 2,5 yılda bu ucube rejimin çirkin yüzü artık ortaya çıkmıştır. İnsanlar bütün hataları yapacak kadar uzun yaşamazlar. Bu nedenle başkalarının hatalarından ders almalıdırlar. Ünlü Alman devlet insanı Konrad Adenauer, Berlin İkinci Dünya Savaşı'nda yakılıp yıkılıp harap olduktan sonra, şöyle diyordu: "Hazreti İsa kalkıp gelse, Alman halkı bir daha tüm yetkileri tek bir kişiye asla vermez." Bizim milletimiz de en az Alman milleti kadar zekidir. Feraseti derindir. Ve milletimiz, her şeyin en iyisine layıktır. MİLLET METAL YORGUNLARINI KİBİR KULELERİNDEN İNDİRECEK Milletimiz "Ay'a bak!", "Anayasaya bak!" diye siyasi cambazlık yapanlara, sandıkta dersini en ağır şekilde verecektir. Bu ülkeye öncelikle koltuğundan evvel milletini düşünen bir yönetim lazımdır. Öncelik milletimizle birlikte, bu metal yorgunu kadroları kibir kulelerinden indirip, sandıkla evlerine göndermektir. Bu gömleğin iliklenecek ilk düğmesidir. YENİ KURUMLAR, YENİ KURALLAR, YENİ KADROLAR Cumhuriyet Halk Partisi'nin millete vaadi yeni kurallar, yeni kurumlar ve yeni kadrolarla, ülkemizi Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılına taşımaktır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yeni kurumlarla, yeni kurallarla, Yeni ve Güçlendirilmiş Parlamenter Rejimle, dostlarımızla birlikte ülkemizde adaleti ayağa kaldırmaya kararlıyız. Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Elbet bizimki de farklı: Biz kavgadan değil, kucaklaşmadan yana olacağız. Biz bölücü değil, birleştirici olacağız. Kırıcı değil, yapıcı olacağız. Yaraları kaşımayacağız, yaraları saracağız. Kararları tek başına değil, istişareyle alacağız. Ekmeğimizi, aşımızı, işimizi büyüteceğiz. Ve o ekmeği kardeşçe bölüşeceğiz. Biz hazırız, milletimizin hakemliğine güveniyoruz. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alayım. Soru- Efendim Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Gara şehitleriyle ilgili başsağlığı mesajında terör örgütü PKK ifadesi kullanmamasına yönelik eleştiriler var. Bu eleştirilerle ilgili ne diyeceksiniz? Bir ikinci sorum da efendim, MYK toplantısında dış politikaya ilişkin gelişmelerinde masaya yatırıldığını ifade ettiniz az önce. Sayın Engin Altay'da dün geçtiğimiz haftaki basın toplantısında şöyle bir ifadesi oldu. "Doğu Akdeniz, Ege, Kıbrıs, Suriye'de ve Libya'da taviz vermeyeceksin biz arkanda olacağız" dedi. Sayın Erdoğan'a yönelik bir ifadeydi bu. Buradan yola çıkarak CHP'nin dış politikayla ilgili gelişmelerdeki bakış açısı değişti mi sorusu akıllara geliyor. Cevabınız ne olacak? Faik ÖZTRAK- Şimdi bir kere şunun altını çizerek başlayım. Bizim bölücü terör örgütünün ismini telaffuz etmemizde hiçbir sıkıntımız olmaz. Zaman zamanda yaptığımız bir sürü açıklamada bunu telaffuz etmişizdir. CHP bugüne kadar terör ve terör örgütleri karşısında tavizsiz bir duruş sergilemiştir. Bölücü terör örgütünün suikast girişiminde bulunduğu Genel Başkan CHP Genel Başkanıdır. 13 vatandaşımızın bir mağarada kafalarından kurşunlanarak katledilmesi, şehit edilmesi çok vahim bir olaydır. Ve bu olayda en yetkili ağızlar başarısız olunduğunu söylemişlerdir bugün. Hükümetin başarısız olduğu bir olayda örgüt adının telaffuz edilmesi psikolojik olarak örgütün propagandası yapılmasından başka bir şey değildir. Olay vahimdir. Tekrarlıyorum, bugün Rize'de yapılan toplantıda Erdoğan kurtarma operasyonunun başarısız olduğunu itiraf etmiştir. Başarısız olan bir kurtarma operasyonu üzerinden bölücü terör örgütünün adını telaffuz ederek psikolojik operasyon yapmasına hiçbir şekilde izin vermemeliyiz. Devletin yetkili ağızlarının, AK Parti'nin geçmişte çeşitli bakanlarının söylediği gibi, terör örgütünün adını telaffuz etmek bölücü terör örgütünün değirmenine su taşımaktır, propagandasını yapmaktır. Devlet şu son günlere kadar bölücü terör örgütün adını kullanmak yerine, Genelkurmay'ın sayfasını açın bakın, Milli Savunma Bakanlığının sayfasını açın bakın, genellikle bölücü terör örgütü, parantez içinde (BTÖ) ifadesini kullanmıştır. Neden? Teröristin değirmenine su taşımamak için. Tekrar söylüyorum, terör örgütünün ismini telaffuz etmekte ne bizim, ne Genel Başkanımızın hiçbir çekincesi yoktur. Kimse kendi kabahatini örtmek için öküzün altında buzağı arayarak propaganda stratejisi oluşturmasın. Biz ne kırmızı bültenle aranan terör örgütünün başının kardeşini devletin televizyonuna çıkarttık, ne de terör örgütünün başının mektubunu millete açıkladık. CHP bu ülkede terörle mücadelenin en önemli kalelerinden biri olmuştur, bundan sonra da terörle mücadelenin en önemli kalelerinden biri olmaya devam edecektir. İkinci sorunuz... Şunun altını çiziyim, ülkemizin çıkarının, milli menfaatlerinin sözkonusu olduğu her yerde biz taviz verilmesine karşı çıkarız. Yönetimin taviz vermesine karşı çıkarız ve yönetime destek olacağımızı söyleriz. Yeter ki, yönetim doğru yerde dursun, ulusumuzun çıkarları doğrultusunda hareket etsin. Soru- Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un sosyal medyada "HDP eşittir PKK" sözleri, HDP'nin kapatılmasına gidecek bir sürecin işareti olabilir mi diye tartışılıyor. Sizin bu konuya ilişkin yorumunuz ne olacak? Faik ÖZTRAK- Açık söyleyeyim, bundan önce 2015 yılında çözüm sürecini "yeni Türkiye'nin kurulması" diye tanımlayan ve bu sürece yanlış yapıyorsun diyenlere "eski Türkiye'nin elitleri" diyen Fahrettin Altun'un bugünkü sözlerini dikkate almıyoruz. Bugün bu noktadan dönüp yeniden terör ve parti kapatma noktasına gelmesi bize 2015 seçimlerindeki Haziran - Kasım ayları arasındaki süreci hatırlatıyor. Buradan kendilerine hatırlatayım, artık güvenlik kaygılarını kaşıyarak seçim kazanamazsınız. Parti kapatılma meselesine gelince, bizim duruşumuz açıktır. Partileri millet açar, millet kapatır. Soru- TÜİK Başkanının daha görev süresi bir yıl doldurulmadan görevden alınmasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Yanlıştan dönmek bir erdemdir. Demek ki bir yıl dolmadan görevden alındığına göre bugüne kadar söylediğimiz hatalar, yanlışlar, makyajlar fark edilmiş. Olumlu karşılıyoruz. Bundan sonra açıklanacak verilerde olduğu gibi şu ana kadar yayınlanan istatistiklerde de, veri kalitesinin kontrol edilmesini, açıklanan verilerin ciddi bir denetimden geçirilmesini de bekliyoruz. Çünkü makyajlı TÜİK verilerinden milletimiz, emeklimiz, işçimiz herkes çok büyük zarar gördü. Soru- Salgına rağmen AK Parti kongreleri devam ediyor. Bugün Cumhurbaşkanı Rize kongresindeydi. Oradan başka illerdeki kongrelere de bağlandı. "Salgına rağmen tıklım tıklım" sözlerini de kullandı. Sizin bu konuya ilişkin değerlendirmeniz nasıl olacak? Faik ÖZTRAK- Tıklım tıklım demek sosyal mesafe yok demek. Salgınla mücadele için lokantaları kapatacaksınız ama sosyal mesafenin hiçe sayıldığı tıklım tıklım şakaların, esprilerin gırla gittiği kongreler yapacaksınız. Yetmeyecek bu işlerin sorumlusu AK Parti Genel Başkanı Sarayın kibirli adamı bu manzaraya bakıp birde keyiflenecek. Böyle dip dibe, iç içe duran partililerine teşekkür edecek. Açık söyleyeyim, bu ülkeyi yönetenler ya da yönettiklerini düşünenler bu kafadaysa salgının artışa geçmesine de çok şaşırmamak gerek. Soru- Cumhurbaşkanı AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın yeni anayasa çıkışının ardından AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan ismi 'Yeniden Kuruluş Anayasası' olacak dedi. Tepkiler üzerine bu kez 'Yeniden dirilişimize vesile olacak bir anayasa' ifadesini kullandı. Sizin bu iki açıklamaya ilişkin değerlendirmeniz nasıl olacak? Faik ÖZTRAK- Valla ne kerameti kendinden menkul aya yolculuk hikayeleri, ne de anayasa girişimleri AK Parti'yi yeniden diriltmez. Bırakıyoruz milletin derdine derman olmayacak bu hususları. Kendileri pişirsinler kendileri yesinler. Bizim derdimiz milletin işi, milletin aşı, milletin mutfağındaki boş tencere. Biz bunlarla uğraşıyoruz. Soru- HDP'nin Gara operasyonuyla ilgili açıklamaları CHP ve HDP ilişkilerini nasıl etkiler? Faik ÖZTRAK- Bu sorunun muhatabı biz değiliz. Bu soruyu ilgili partinin, HDP'nin yönetimine soracaksınız. Teşekkürler.
Editör: TE Bilisim